23 Haziran 2019'daki İstanbul seçiminden 3 gün önce İmralı Adası'na giden Doç. Dr. Ali Kemal Özcan konuştu.
Türkiye, yerel yöneticilerini seçmek için 31 Mart 2019’da sandık başına gitti. Seçmen, Ankara, Antalya, Adana, Mersin gibi büyükşehirlerde, yönetimi değiştirerek, koltuğu AK Partili belediye başkanından alıp CHP’li başkana teslim etti.
Seçimin en büyük sürprizi İstanbul’da yaşandı. Ekrem İmamoğlu, 13 bin oy farkıyla, Binali Yıldırım’ı yendi. İstanbul’daki sonuç, tartışmayı da beraberinde getirdi ve seçimin iptal edilerek 23 Haziran 2019’da yenilenmesi kararlaştırıldı.
Belki sadece İstanbullular yeniden sandığa gitmeye hazırlanıyordu ancak tüm Türkiye’nin gözü o seçimdeydi. Seçime 3 gün kala, şok edici bir gelişme yaşandı.
Televizyon kanallarının canlı yayınında, İmralı Adası’nda tutuklu bulunan PKK lideri Abdullah Öcalan’ı ziyarete giden bir kişi, Öcalan’ın yazdığını söylediği bir mektubu okuyordu. O kişinin adı, Ali Kemal Özcan’dı. Mektup, beklenenin aksine, Kürt oylarının rengini değiştirmedi ve İstanbul’da 31 Mart 2019’da 13 bin olan fark, 806 bine çıktı ve İmamoğlu’nun İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı olduğu tescillendi.
Dersim’deki Munzur Üniversitesi’nde öğretim üyesi olan Doç. Dr. Ali Kemal Özcan, Öcalan’la görüşmesini, mektubu ve Kürt Sorunu’na ilişkin değerlendirmelerini Independent Türkçe ile paylaştı.
Özcan, Abdullah Öcalan’ın “Mektubu avukatlarımla açıklayın. Yalnız okursan ters yönde oylar fırlar” dediğini ancak avukatlara ulaşamadığını savunuyor. Bunun üzerine yanındaki devlet görevlilerinin mektubun okunması için ısrar ettiğini ileri sürüyor.
Doç. Dr. Özcan, bir konuda da çok iddialı. Karadeniz’de veya Orta Anadolu’da herhangi bir Ülkü Ocağı’na giderek, Türk – Kürt ilişkilerini en kapsamlı çalışan kişinin Abdullah Öcalan olduğunu anlatabileceğini, bunu yapmak için herhangi bir koruma talep etmediğini söylüyor. Üstelik, anlattıktan sonra Ülkü Ocakları yöneticilerinin evlerinde misafir olacağını da düşünüyor.
Doç. Dr. Ali Kemal Özcan’ın sorularımıza yanıtları şöyle:
"Her şeyin bir sınırı var"
-23 Haziran'da İstanbul'da yenilenen seçimlerden 3 gün önce İmralı Cezaevi'ne gidip Abdullah Öcalan'dan bir not getirdiniz. Üzerinden 7 ay geçti. Neden bugün konuşmayı tercih ettiniz?
O günden bugüne görüşmelerimin devam etmesini çok bekledim. Ama devam etmedi. Nedenini bilmiyorum. Her şeyin bir sınırı var, ben de artık yeterli diye düşündüm.
Tolstoy, "Kendi acısını hisseden canlıdır. Başkasının acısını hisseden insandır." der. Ben Kürt Sorunu'nun acısı içindeyim. Silahlı kısmı bir hafta içinde çözülebilecek bir mesele var ortada. Ben İmralı'ya bunun için gittim.
Öcalan'ın hapiste olduğu için güçsüz olduğunu söyleyenler var. Bu büyük bir yalandır. Öcalan, uygun bir haberleşme metoduyla, birinci elden ulaşabilirse, bir hafta bile sürmeden silahlı süreç sona erer.
"1996'da Şam'da görüşmüştüm"
-Abdullah Öcalan'ı iki kez ziyaret ettiniz. Neden ikinci görüşmeye ihtiyaç duyuldu?
Benim amacım bu görüşmelerin rutine dönüşmesiydi. Kapsamlı bir dönemin başlaması hayaliyle gittim İmralı'ya. Daha evvel bir süreç yaşandı. Ben ona Çözüm Süreci değil, Facia Süreci diyorum. Ben o süreçte de çok kapsamlı görüşmeler yaptım devlet görevlileriyle.
Ben Abdullah Öcalan'ı ilk kez İmralı'ya gittiğimde görmedim. 1996 yılında da Şam'da kendisiyle görüştüm. Master tezim için bir araya geldik. O dönem İngiltere'deydim, gidiş sebebim akademik bir çalışmaydı.
Öcalan'la Özcan'ın 1996'da Şam'daki görüşmesinden / Fotoğraf: Ali Kemal Özcan
16 Haziran 2019'da İmralı'ya ilk gidişimde 20 Haziran'da okuduğum bildiri gündeme gelmemişti. İkinci görüşmede gündeme geldi.
Ben 20 Haziran 2019'da basın toplantısı yaptım. Hemen sonraki gün Yeni Özgür Politika gazetesinin manşeti şu: İmamoğlu kazanırsa yeni bir süreç başlar. Bunu Cemil Bayık'ın ağzından yazmışlar. Öğrendiğime göre bu Cemil Bayık'ın daha önce yapmış olduğu bir röportaj.
Hemen yanındaki haberde, "Öcalan: HDP kendi kararını verir" yazıyor. Benim okuduğum metnin içinde böyle bir cümle yok. Öcalan, "Seçim tartışmalarında taraflara payanda olmayın" dedi.
"Sakın tek başına yapma, oylar tersinden fırlar' dedi"
-Selahattin Demirtaş, seçimden önce HDP seçmenine "Bağrınıza taş basın" demişti...
Demirtaş, ben mektubu okuduktan sonra tweet atarak, Öcalan'ın demokratik çözüm için tüm girişimlerinin yanında olduğunu söyledi. Aynı Demirtaş, geçmişte Abdullah Öcalan'ın heykelini dikeceklerini de söylüyordu. Kendisi İmralı'da, halen sağ. Neden heykelini dikiyorsun.
Örgüt içinde bir ova örgütlenmesi var. Türkiye’deki yasal örgütlenme ve Avrupa örgütlenmesi oluşturuyor ova örgütlenmesini. Kandil, Öcalan’la aynı noktaya gelmiş durumda ama ova örgütlenmesinin yaklaşımı çok başka.
Selahattin Demirtaş organize işlerle uğraşıyor, eşleri bir araya getiriyor. Sen organize işleri bırak, Abdullah Öcalan’a bir bak. Heykelini yapacağım dediğim adamın neler dediğine bir bak. Komedi ciddi bir iştir derler. Cem Yılmaz ve Yılmaz Erdoğan’a çağrı yapıyorum. Selahattin Demirtaş’ın eşleri bir araya getirmesini işlemelerini tavsiye ediyorum. Organize İşler 3’ü çeksinler.
Abdullah Öcalan, yazdığı metnin avukatlarıyla birlikte okunmasını istedi. Ben 20 Haziran günü 17.30 civarında İmralı’dan çıktım. 20.30 civarında da basın toplantısı yaptım. Çıkınca Abdullah Öcalan’ın avukatlarını aradım. Ama cevap vermediler. Abdullah Öcalan, bildiriyi kesinlikle birlikte okumamız konusunda ısrarcı olmuştu. Kendisine “Avukatlar gelmezse ne yapalım” diye sorduğumda, sesini yükselterek, “Nasıl gelmezler. Onlar benim avukatlarım. Kolundan tutup yanına oturtursun” dedi. Ayrılırken bir kez daha aynı soruyu ve “Gelmemeleri halinde açıklamayı tek başıma açıklamayı yapayım mı?” diye sordum. “Sakın tek başına yapma. Tersinden oylar fırlar. Seni de komplocu ilan ederler” dedi.
"Devlet görevlileri ısrarcı oldu"
-Açıklamayı neden tek başınıza yaptınız?
Beni İmralı’ya götüren devletti. Yanımdaki devlet görevlileri açıklamayı yapmam için ısrarcı oldu. Sonuçlarından siz sorumlusunuz dedim.
-Öcalan’ın uyarısı vardı. Size açıklamayı yapmanızı söyleyenlere karşı çıkmadınız mı?
Onlar istediği için ‘Sizin takdirinizdir’ dedim ve yaptım. Sonuçlarını gördük. Yanlış oldu. Açıklamayı yapmasaydım bir daha İmralı’ya gitmek için başvurma şansım olmazdı.
-Şu an var mı başvuru şansınız?
Başvurularıma devam ediyorum.
"Eğer avukatlar gelseydi İstanbul'da Binali Yıldırım kazanabilirdi"
-Ne cevap alıyorsunuz?
Henüz bir cevap alamadım. İddialı bir şey söylüyorum. Eğer avukatlar gelseydi, yeni bir dönem başlayabilirdi. İstanbul’da Binali Yıldırım kazanabilirdi. Doğu Fırat Operasyonu bile olmayabilirdi.
-Açıklamadan sonra bağlandığınız televizyon yayınında “Abdullah Öcalan yerli ve millidir” dediniz…
Abdullah Öcalan yerli ve millidir dediğim için ahmaklık yaptım. İnsanların hassasiyetlerini gözetmeliydim. Bununla ilgili özeleştirimi daha kapsamlı vereceğim. Bunun için yüz kere de özrünü dilerim.
"Öcalan'ı bu işin içine çektiler"
-Size göre 2012’de başlayıp, 2015’te sona eren süreç nasıl tıkandı?
Dolmabahçe’den sonra Selahattin Bey “Seni başkan yaptırmayacağız!” Üç kez tekrar etmedi mi? Nereden çıktı bu?
-Bunu konuştunuz mu Abdullah Öcalan’la?
Tabii ki, kesinlikle.
-Ne dedi?
Zaten böyle bir eksende konuşmaya gittim. Bir faciayı yaşadık ve Öcalan’ı bu işin içine çektiler. Ben 6 saat neyi konuştum? Ne İstanbul seçimini, ne de “Kanal İstanbul”u... Bunları konuştuk tabii ki.
-Yaklaşımı neydi?
Özeleştirel değerlendirmesi var. Bu kadar yeter şimdilik. Devamını söyleyemem çünkü kendi rızasını almadım. Alabilirsem söylerim. Özeleştirel analizleri, kapsamlı analizleri var. Bunları Öcalan kendi yöntemiyle kamuoyuna yansıtacaktır.
"Ülkü Ocakları'na anlatırım"
-Siz, örgütü 30 yıla yakın süredir çalıştığınızı söylüyorsunuz. PKK deyince nasıl bir tablo görüyorsunuz?
Türk – Kürt ilişkilerini en kapsamlı çalışan kişi Abdullah Öcalan’dır. Ben gider Karadeniz’de, Orta Anadolu’da Ülkü Ocakları’na bunu anlatırım. Koruma da istemiyorum. Yanıma iki tane şahit versinler, biletimi alsınlar. Gider anlatır, yemeklerini yer, çaylarını içerim, otelde de kalmam ve bunu anlatırım. Üstelik gece de evlerinde misafir olurum. Öcalan’ın Türkiye’nin bölünmesi değil, büyümesi çerçevesindeki çözüm projesini eğer benimsemezlerse ben cezasına razı olurum. Kanım onlara helaldir.
"Zırdeli olarak Türkiye'de yaşarım"
-Bu çok ciddi bir iddia… 'Bana deli derler' diye korkmuyor musunuz?
Yok. Böyle bir toplumda normal olmaktansa deli olmayı tercih ederim. Hatta eğer ki toplumuna karşı sorumluluklarından dolayı, hayati riskleri almaktan dolayı bana deli diyorlarsa deli değil, ben zırdeliyim. Zırdeli olarak bu Türkiye’de yaşarım ben. Benim için bir şereftir o, bana deli demeleri… Kendimizi insan, başkasını mahlukat görmeye hakkımız yok. Vatanını, milletini seven insandan zarar gelmez. Açık söylüyorum bakın, giderim, gizli de yapmam. Onları ararım, giderim anlatır gelirim.