Demirtaş: Mesele insan hakları sorunu değil, Kürdistan'a Statü Sorundur

Kürtlerin ve Kürdistan\'ın geleceğiyle ilgili mevzu, dünya genelinde de bir siyasi statü meselesidir. Bu, Kürdistan\'ın dünya genelindeki, uluslararası toplum nezdindeki kabulüyle ilgili meseledir. Kürtlerin mutlaka şu veya bu şekilde siyasi statüsü olmalı.

16.12.2015, Çar - 09:39

Demirtaş: Mesele insan hakları sorunu değil, Kürdistan'a Statü Sorundur
Haberi Paylaş

HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, Kürdistan kentlerinde yaşananları salt bir “insan hakları sorunu” olarak değerlendirmenin yanlış olduğunu, sorunun esasının siyasi olduğunu belirtti ve ekledi: “Bu bir insan hakları sorunu değildir, bu siyasi bir sorundur. Yani Sur’da sokağa çıkma yasağı kalkınca sorun çözülmüş mü oluyor? Dikkat ederseniz bütün talepler o noktalarda yoğunlaşıyor. Oysa bu çok eksiktir. Evet, insan hakkı ihlalleri olmamalı. İşkence, katliam, cenazeye, yaralıya zulüm olmamalı. Ama bu bitince sorun çözülüyor mu? Hayır. Kürtlerin statüsü olmalı.”

Selahattin Demirtaş Yeni Özgür Politika\'dan Osman Oğuz ile yapmış olduğu söyleşinin satırbaşları şöyle:

Süreç başladığından beri sizin eskiye nazaran farklı bir üslup ve yoğunlukla “Kürdistan’ın statü sorununu” gündeme getiriyorsunuz. İşte Tahir Elçi’nin cinayetindeki “devletsizlik” vurgusu da aynı bağlamda... Ne söylemek istiyorsunuz? Sorusuna Demirtaş “Bir defa Kürtlerin ve Kürdistan’ın geleceğiyle ilgili mevzu, dünya genelinde de bir siyasi statü meselesidir. Bu, Kürdistan’ın dünya genelindeki, uluslararası toplum nezdindeki kabulüyle ilgili meseledir. Kürtlerin mutlaka şu veya bu şekilde siyasi statüsü olmalı. Bunun da ismi devlettir. Bu devletin içinin nasıl doldurulacağı ideolojik bir meseledir.

Orada işte her Kürt hareketi kendi ideolojik rengini vermek isteyecektir. Biz demokratik özerkliği, konfederal örgütlenmeyi, demokratik ulus paradigmasını savunuyoruz. Ama Kürdistan’ın diğer parçaları, gerek yaşadıkları devletlerin, gerek uluslararası ilişkilerin, bölge dengelerinin ve konjonktürün etkisiyle başka federal, kantonal, eyalete dayalı veya bağımsız yapılara da bürünebilir. Her biri aslında devlettir. Kimi bağımsızdır, kimi federaldir, kimi kantonaldır. Kürtlerin bu eksikliğini gidermesi lazım. Kast ettiğim budur. Statüsüzlük, Kürtler için iyi bir şey değil.

Bu, “İlle de tekçi ulus devlet olacak” anlamında bir ısrarla yorumlanıyor. Biz bu noktada ideolojik olarak bağımsızlık karşıtı değiliz. Kürtler İran’da, Irak’ta, Suriye’de bir şekilde, konjonktür dayatırsa, mecbur kalırlarsa veya isterlerse bağımsız devlet de kurabilirler. Ama o devletin iç yönetim sistemi kantonal, özerk, federal ve demokratik ulusa dayalı bir toplum inşasıyla olursa ancak ayakta kalabilir, kendini yaşatabilir. Bu bizim ideolojik rengimiz ve bakış açımızdır. Bu ikisi birbirine çok karıştırılıyor. Sanki “Kürtlerin statüsü, devleti olmalı” dediğinizde “Klasik ulus devleti olsun” demişsiniz gibi, “Kürtlerin ulus devleti olmasın” dediğinizde de bağımsızlık karşıtıymışsınız veya Kürt statüsüne karşıymışsınız, “Kürtler köle gibi yaşasın” demişsiniz gibi eleştiriye tabi tutuluyor. Bunlar sığ yaklaşımlardır.

Kürtlerin statüsü olmalı. Türkiye’de statü nedir? Özerk Kürdistan ve Türkiye genelinde de özerkliğe dayalı yerel yönetim reformu... Biz bunu açıkça savunuyoruz. İşte Suriye’de Kürt halkı, kendi sistemini geliştiriyor. Kantonların her biri bir devlettir aslında. Üç tane Kürt devleti var orada. İşte Federal Kürdistan bir devlettir. Kürtlerin uluslararası sistemde kabul görmüş siyasi statüye ihtiyacı var. Bunun yöntemini tek başına biz belirleyecek de değiliz. Tarih, mücadele belirler ama biz ne olursa olsun içi demokrasiyle dolsun diyoruz.”

Türkiye’deki Kürtlerin statülerinin nasıl olacağına dair soruya ise Demirtaş “Bunu tarihin akışı belirler. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, ortaya çıkmış çözüm fırsatlarını çarçur ederse, önümüzdeki on yıllar ne tür sonuçlar doğurur bunu bugünden kestiremeyiz. Ama Kürtler Ankara’dan, özellikle de Erdoğan’dan sürekli çözüm bekleyen bir politika izlemiyorlar artık. Bugün direnişin şehirlere kadar yayılması bunu gösteriyor. Kürtler artık statü istiyor. Dediğim gibi, bunun nasıl olacağını mücadele ve dünya dengeleri belirleyecek.” sözleriyle yanıt veriyor.

HDP var, HDK var, DBP var, DTK var... Bu dört siyasal öznenin pozisyonları konusundaki soruya ise Demirtaş “DTK ve DBP, Kürdistan coğrafyasıyla sınırlı siyasi hareketlerdir. Tabii ki. DBP de, DTK da örgütlenme, faaliyet alanları itibariyle daha çok Kürdistan’da çalışma yürütüyorlar. HDK ve HDP ise Kürdistan’ı da içine alan Türkiye siyasi coğrafyasının tamamında siyasi faaliyet yürütüyor. HDK ve HDP, ağırlıklı olarak merkezi siyaset, merkezi temsil ve Türkiye’nin batısında örgütlenmeyi önüne koymuştur; diğer yapılarımız daha çok Kürdistan’da faaliyet yürütüyor.

Buradan bakıldığında bir karışıklık yok aslında. Hamle ağırlıklı olarak Kürdistan’da geliştiği için normal olarak DBP ve DTK’nın siyasi öncülüğü ve sorumluluğunda yürüyor. Fakat HDP, parti programı itibariyle Kürtler için özerkliği savunan bir parti olarak Kürdistan’da yaşanan duruma duyarsız kalmaz, kalamaz. Aynı zamanda Kürtlerin de en çok oy verdiği, desteklediği partidir. Dolayısıyla iyi bir koordinasyonla bütün bu direniş süreci örgütlenebilir ve büyütülebilir.

Biz bu çatışma ve savaşın silahlı alandan çıkıp siyasi mücadele alanına evrilmesi için çaba sarf etmeliyiz. Hükümeti şiddet politikasından vazgeçirmek için çaba sarf etmeliyiz. Bugün AKP hükümeti mahallelere saldırmazsa kimse barikat da kurmaz, hendek de kazmaz. Hendekleri, barikatları ortaya çıkaran devletin şiddet politikasıdır. Siyasi mücadeleyi yükseltip hükümete geri adım attırırsak ilçelerdeki şiddet dozu da düşer, belki ortadan kalkar. Ama siyaset çözüm üretemezse, işte bu tür çatışmaların ortaya çıkması kaçınılmaz oluyor maalesef”

Nerina Azad
Bu haber toplam: 10874 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:14:38:56
Bu gönderiye hiç yorum yapılmamış! İlk yorum yapan kişi olmak ister misin?
Nerina Azad
x