Emine Ayna: Öcalan'dan dolayı siyasi lince uğradım

Cumhuriyet’ten Selin Ongun, geçtiğimiz hafta siyaseti bıraktığını açıklayan Emine Ayna ile bir söyleşi gerçekleştirdi ve siyaseti bırakmasının perde arkasında yatan nedenleri gün yüzüne çıkarmaya çalıştı.

09.02.2016, Sal - 20:56 [ Güncellenme: 09.02.2016, Sal - 22:20 ]

Emine Ayna: Öcalan'dan dolayı siyasi lince uğradım
Haberi Paylaş

Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş başkanı Emine Ayna geçtiğimiz hafta yaptığı bir açıklamayla siyaseti bıraktığını duyurmuştu.

Selin Ongun’un sorularına içtenlikle cevaplar veren Ayna’nın açıklamalarında en fazla dikkat çeken birbiriyle çelişen, iki arada bir derede kalındığı izlenimi veren ayrıntılar oldu.

Siyaseti bıraktığını ilan etmesine rağmen, evde kalarak yaşamayacağını ve siyasete farklı şekillerde devam edeceğini belirten Ayna “öyleyse neden bu açıklamayı yapma ihtiyacı hissettiği” sorusuna da açık kapı aralamış oldu.

Açıklamalarının satır aralarında Öcalan’a yakınlığı nedeniyle Kandil tarafından siyasi lince uğradığı imasını üstü kapalı dile getiren, devlet tarafından sayısız dava açıldığını ifade eden Emine Ayna, hemen akabinde Kandil veya devlet tarafından hiç bir baskı görmediğini belirterek bir başka çelişkiye davetiye çıkarmış oldu.

Güney Kürdistan’da bir Kürt ulus devleti oluşumu karşısında, “her halkın kendi kaderini tayin etme hakkına inanan biri olarak Güney Kürtlerinin kararlarına saygı duyulması gerektiğini” belirten Ayna, bu sözlerinin devamında ulus devletin düşmanlaştırma ve karşıtlaştırma geliştirdiğine atıfta bulunarak, Güney’de gelişecek bağımsız bir Kürdistan’ın o coğrafyanın tamamen bir savaş alanına dönüşmesine neden olacağı çelişkisini ifade ediyor ve Kürtlerin diğer ulusların kızgınlık ve düşmanlığını çekmemesi için devletleşme düşüncesinden uzaklaşmaları gerektiği algısına hitap ediyor.

Ambulanslar gelip yaralıları alsaydı siyaseti bırakma açıklaması yapmayacaktım

Emine Ayna, siyaseti bırakma kararı aldıran, bardağı taşıran son damla olarak öne sürdüğü Cizre’nin Bostancı Mahallesi’nde katledilen insanların PKK’li olmadıklarını dile getirirken, metni 4-5 gün önce yazdığını, o süre boyunca belki ambulanslar gelir ve yaralıları alır diye umut beslediğini, ambulansların o insanları oradan çıkarması halinde siyaseti bırakma açıklamasını yapmayacağını dile getiriyor.

Devletin, o binada kalanlar PKK’li olsalar dahi iç hukukuna göre onları oradan alıp tedavisini üstlenmesi ve yargı sürecini başlatması gerektiğini hatırlatan Ayna, insanların kimliklerine göre kurtarılıp kurtarılmalarına karar verilemeyeceğini vurguluyor.

Evde mahsur kalmış insanlarla çeşitli vasıtalarla irtibat içinde olduklarını, Ankara ile sürekli iletişim halinde onları kurtarmaya çalıştıklarını dile getiren Ayna, Ambulansların gelişleriyle top atışlarının duyulması ve ambulansların geçişlerine çatışmalar yaşanıyor diye izin verilmemesi nedeniyle kullanıldıklarının farkına vardıklarını ileri sürüyor:

Hükümetin, “Siyasilerle görüşme yapıyoruz, ambulans gönderiyoruz ama çatışıyorlar” gibi bir algı yaratmak istediğini ve bunun için de kendilerini kullandıklarını, kendileri üzerinden bir meşrulaştırma yapıldığını ifade eden Ayna, kararın baştan belli olduğunu ve oradaki insanların en başından ölüme terk edildiğini vurguluyor.

Siyasi mücadelesi boyunca defalarca benzer şekilde ablukaları kırmayı denediklerini, ancak her seferinde bir tıkanıklıkla karşılaştıklarını dile getiren Ayna, bu duruma örnek olarak Dargeçit’te yaşadığı bir olayı örnek gösteriyor:

“ Bir keresinde Dargeçit üzerinden Cizre\'ye girmeye çalışıyorduk. Bir asker kolumdan tutarak kenara çekti. Bir taciz gibi değildi hareketi. Kimsenin duymayacağı biçimde bir şey söylemek istiyordu. “Bakın, ateş et emri var” dedi. “Eğer yürüme ve barikatı geçme konusunda ısrar ederseniz ilk etapta su, gaz sıkacağız ama bu konuda ısrar ederseniz ateş et emri var.” Öyle bir anki o. Orada insanlar ölüyor, o ablukayı kırmanız ve o insanlara ulaşmanız lazım. Kendinle ilgili kararı verebilirsin. “Ben bu ablukayı kırıyorum ve ateş edersen et” diyebilirsin. Ama tek değilsin. Arkanızda kitle bekliyor. Bir çağrı yapmışsınız ve o insanlar ablukayı kırmaya gelmek için toplanmış. Sen onların adına karar vereceksin. “Direniyoruz, gidiyoruz” dediğinde önce gaz, su sıkılacak ve sonra ateş edilecek. Ve belki de ölenler olacak. Ve buna sen karar vermiş olacaksın. Orada sen elbette geri dönüyorsun. Ve geri döndüğünde de kitle sana tepki gösteriyor. “Senin çağrınla ben İstanbul\'dan kalktım geldim, niye durduk” diyor. Direneyim, diyorsun böyle bir şeye çarpıyorsun.”

Demokratik siyaset varmış gibi davranmak istemedim

İstifasını kimseyle paylaşmadığını, partisinin, HDP’nin Kandil’in hatta ailesinin dahi basından öğrendiğini belirten Ayna, sadece metni basınla paylaşmadan bir gece önce Eşbaşkan Kamuran Yüksek’e gönderdiğini dile getiriyor ve Demokratik siyaset varmış gibi davranma şansını kendi cephesinden bu devlete vermek istemediğini vurguluyor.

Devlet siyasi partilerle yürütülen mücadeleyi tıkadı

Türkiye’de parlamenter sistemin olmadığını, bir savaş yaşandığını ve siyaset yaparak meselenin çözümünü isteyenlerin linçe uğradığı bir ortamda siyaset umudunun yeşeremeyeceğini dile getiren Ayna, kendilerinin sanki bir parlamenter sistem varmış ve demokratik siyaset işliyormuş gibi bir görüntünün figüranları olarak kullanıldığını belirtiyor.

Kandil kararımı önemsemedi

Kararına Kandil’den bir refleks olmadığını dile getiren Emine Ayna, en büyük kaygısı olarak şiddetin şiddeti doğurması sarmalına işaret ediyor.

Müzakereden umudun kesilmesi, hatta şiddetin meşrulaşmasından daha tehlikeli bir olgu olarak “Şiddetin çözüm gücü olarak görülmeye başlandığına” dikkat çeken Ayna sorunun, çok daha fazla ölümle de olsa bir şekilde çözüleceğini dile getiriyor:

Müzakere ile çözülmesi halinde insanlarda şu inanış gelişir: Çözüm sadece barıştır. Şiddetle çözülmesi hali ise “Kürt halkı savaş olmasa haklarını alamazdı” görüşünü getirecek. Bu da şiddetin meşrulaşmasının ötesinde bir durum. Bu, şiddetin bir çözüm aracı ve bir çözüm gücü olarak görülmesi. En büyük kaygım bunun galip gelmesi.”

Kürtlerin birleşerek mücadele etmesi çözümü sağlar

Siyaseti bıraksa da siyasetin dışında kalmasının mümkün olmadığını dile getiren Ayna, artık süreci çözüme götürecek modelin siyasi partilerle değil, Mandela’nın Ulusal Kongresi gibi bir oluşum çerçevesinde Kürtlerin birleştiği bir yerden olabileceğine inandığını vurguluyor.

Selin Ongun’un “Kuzey Irak\'taki referandumdan bağımsızlık kararı çıkar ve bir Kürt ulus devleti olursa?” şeklindeki sorusuna, “her halkın kendi kaderini tayin etme hakkına inanan biri olarak Güney Kürtlerinin kararlarına saygı duyulması gerektiğini” belirten Ayna, hemen akabinde ulus devletin düşmanlaştırma ve karşıtlaştırma geliştirdiğine atıfta bulunarak Güney’de gelişecek bağımsız bir Kürdistan’ın o coğrafyanın tamamen bir savaş alanına dönüşmesine neden olacağı çelişkisini ifade ediyor.

Türkiye’nin tekçi devlet anlayışını terk edip yeni anayasasını çoğulculuğa göre yazması ve Kürtlerin Türklerle aynı haklara sahip olması halinde Güney\'de bağımsız bir Kürdistan’ın varlığının Türkiye\'deki Kürtler için fark yaratmayacağını öngörün Ayna, yaşanan baskı ortamında Güney\'de bağımsız bir Kürdistan’ın gelişmesi halinde Kuzeydeki Kürtlerin bağımsızlık düşüncesinin gelişip perçinleşeceğine inanıyor.

Kürtlerde devletleri olursa kendilerine saldırılmayacağı düşüncesi gelişiyor

Devletin bir orduya sahip olması, ordunun tüm araçları ile Kürtlere karşı savaş yürütmesi nedeniyle yaşanan çatışmalı sürecin Kürt siyasetinde rafa kalkan ayrılıkçı bakışı tekrar yarattığına dikkat çeken Ayna, Kürtlerde “Aynı araçlar bende olsaydı bu kadar zarar görmezdim. Resmi bir ordumun olması ve bu devletin bana saldıramaması için benim bağımsız bir devletimin olması lazım.” şeklinde bir duygunun şekillendiğini ifade ediyor.

İmralı tutanaklarına atıfta bulunan Selin Ongun’un Öcalan ve KCK yönetimi arasında fikir ayrılığı olduğu, Öcalan\'ın şu andaki çatışmalı durumdan ve savaşın şehirlere taşınmasından memnun olmadığı söylemine tezat olarak Bese Hozat\'ın “Devrimci halk savaşını başlattıklarını” ve “savaşı metropellere yayacaklarını” ilan eden sözleri karşısındaki düşüncelerini sorması üzerine kendisinin siyasi anlamda lince uğramasının en etkili nedeni Öcalan\'ın sözlerini ifade etmesi olduğunu vurguluyor.

Öcalan yakalandığında “Bağımsız, birleşik Kürdistan” perspektifini terketti

Kendisi hakkındaki tüm davaların Öcalan’a olan bağlılığından kaynaklandığını ileri süren Emine Ayna, sorunun çözümünün İmralı olduğunu, bu coğrafyada yaşayan bir Kürt’ün, PKK karşıtı da olsa, Öcalan\'ı dikkate aldığını dile getiriyor.

Öcalan\'ın İmralı\'da değil, dışarıda da olsa aynı süreçleri başlatacağına inandığını dile getiren Emine Ayna, “Bağımsız, birleşik Kürdistan” perspektifi yerine Türkiye içinde özerklik anlayışının, Öcalan’ın yakalandığı 1999\'dan sonra başladığını ancak kendisinin, Öcalan’ın bu görüşünün 1993\'e dayandığı fikrinde olduğunu ileri sürüyor.

Öcalan’ın ölmeden önce “Birleşik bağımsız Kürdistan” şiarıyla çıktığı yolun dünyanın değişim ve dönüşümlerine uygun olmadığı fikrine ulaştığını ve başlattığı süreci bir yere vardırmak olduğuna inandığını dile getiren Ayna, Öcalan’ın yaşadığı dönemde dahi örgüt ve halk içinde oyunlar oynandığını, Öcalansız bir durumda ciddi kaosların yaşanacağı uyarısında bulunuyor.

ve düşünce üretiminin olmadığı bir ortamda resim çok daha fazla kaotik hale getirilebilir.

Devletin de Kandil\'in de baskısı altında değilim

Selin Ongun’un İmrali tutanaklarına dayanarak Seçim Komisyonu’nun Kandil’de belirlenmesine Öcalan’ın Kandil’e deyin ki, kim yaptıysa bu işleri onun gözünü oyacağım. Kandil karışmayacak bu işlere(...) Bu böyle olmaz! Ne BDP ne HDP adına bu yapılamaz. Ders çıkaracak ve çok şiddetli özeleştiri verecekler(...) Sizin de daha cesur olmanız lazım. Ben size benim adıma müdahale edin demiştim. Benim yetkilerimi kullanmalısınız demiştim. Selahattin’e de bunları söylemiştim. Selahattin de buradan gittikten sonra 24 saat bile geçmeden bu dayatılanlara boyun eğiyor...” şeklinde şiddetle itiraz ettiği ifadelerinden yola çıkarak Kürt siyasetinin Kandil\'deki askeri vesayetin altında da kalmıyor mu?sorusuna yaptığı ve söylediği hiçbir şeyi Kandil\'e sormadığını dile getiren Ayna, Kandil\'in de ne söylediği ne de yaptığına hiçbir müdahalesi olmadığını vurguluyor ve “Her şeye karar veren Kandil” gibi bir izlenim yaratmanın doğru olmadığı ve gerçeği yansıtmadığını dile getiriyor.

Kendisini devletin de Kandil\'in de baskısı altında hissetmediğini, bunun gerekçesi olarak doğru bildiğini söyleyip, doğru bildiğini yapması olduğunu dile getiren Ayna, HDP adına da “devletin ve Kandil\'in askeri vesayeti arasında sıkışmıştır” gibi bir şey diyemeyeceğini, HDP’nin kendini öyle hissetmesi halinde bu tespiti yapacağına atıfta bulunuyor.

Öcalan, Erdoğan\'a diktatör dediğimiz için bizi eleştirdi

Selin Ongun yine İmralı tutanaklarına atıfta bulunarak, Heyetten Sırrı Süreya Önder’in, MİT Müsteşarı Hakan Fidan\'ın Kandil\'in kimi açıklamalarının devlet içinde muhataplık meselesini tartışmaya açtığını ifade etmesi karşısında Öcalan’ın, “(...) Hakan Bey bu işleri ustaca bilir. Cemil (Bayık) bazı şeylere dikkat etsin. “Müzakere başlar, biter” cümlelerini ben söyleyebilirim. Duran da (Kalkan), Cemil de bunları kullanmamalıdır. Siz de onlarla tartışın. Kendi sınırları dahilinde yorumlar yapsınlar. Benim kullanacağım cümleleri kullanmasınlar.” şeklindeki sözlerini hatırlatınca Emine Ayna bir anısını anlatıyor:

“Zannediyorum 2014 yerel seçim dönemindeydi. Seçim döneminde ifadelerimiz daha agresifleşiyor. Erdoğan\'a yönelik “diktatör” gibi ifadeler kullanmıştık. O zamanda bize dönük bir eleştirisi olmuştu. Kelimesi kelimesine değil ama mealen şöyle demişti. “Bir yandan görüşüp müzakere yürütüyorsak peki biz diktatör dediğimizle nasıl görüşüyoruz ki?” Öcalan\'ın en önemli niteliklerinden biridir eleştirel olması. Örgütünü de arkadaşlarını da bizi de eleştiriyor. Burada da “Müzakere eden benim. Sen orada müzakere bitmiştir, dersen ben müzakereye nasıl devam edeceğim” diyor.”

ABD\'nin sessizliği hayra alamet değil

Türkiye’deki çatışmalı ortama Avrupa ve ABD’nin sessizliğini hayra yormadığını dile getiren Ayna, ABD’nin Türkiye’ye bir müdahalede bulunabileceğini öngörüyor ve bu müdahalesiyle Kürtler nezdinde kurtarıcı olarak karşılanacağını iddia ediyor.

AKP hükümetinin Türkiye’yi bir uçuruma götürdüğünü, bunun sadece PKK\'nin dağdan şehre inip inmemesi ile ilgili olmadığını, ötesinde dünyanın Ortadoğu\'daki hesaplarıyla alakalı olduğunu ileri süren Ayna buna Öcalan’ın yakalandığı döneme ilişkin bir cümlesini örnek gösterir: “O dönem bana gelenler kaçmamı bile teklif ettiler. Seni buradan kaçıralım, dediler. Ama ne karşılığı? Türkiye\'de daha da derin bir savaş yürütme karşılığı. Bu oyuna gelmedim” der.

Bu durumun şimdi de geçerli olduğunu ileri süren Ayna, Türk halkının AKP\'nin bu yaklaşımına karşı müdahale etmediği taktirde Saddam\'a yapıldığı gibi bir müdahalenin Türkiye’ye karşı gelişeceği ve bunun ne Türkler ne Kürtler için kazanç olmayacağı uyarısında bulunuyor.

Nerina Azad
Bu haber toplam: 14506 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:06:12:09
Bu gönderiye hiç yorum yapılmamış! İlk yorum yapan kişi olmak ister misin?
Nerina Azad
x