Türkiye demokrasi tarihinde ilk kez halklar tarafından seçilen Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan oldu.
Cumhurbaşkanlığına seçilip ilk konuşması, ‘’Yeni Türkiye’’diyerek iktidar motif-yasını kavramlaştırdı. Sn. Erdoğan’ın Hükümet mekanizmasına geçen Kardeşim dediği, Yeni Başbakan Ahmet Davutoğlu her dediğini yerine getirir mi acaba?
Sn. Abdullah Gül cumhurbaşkanlığı döneminde Erdoğan ile bazı devrik ayrışmaları vardı ve birbirlerini kapalı kutular arkasında ters elleriyle gündemi idare ediyorlardı. Basın ve yayımcı meslek arkadaşlarım bu tür yayımlarını gizlediler. Gizlemenin ahengi, dönemin Başbakan Erdoğan’ın baskısı vardı ve bunların bir kısmı maddi ve manevi yardım bile alıyorlardı.
Erdoğan Türkiye’de demokrasi zaferinin en çılgın ve en zor dönemini A. Davutoğlu’a bıraktı.
Nedir bu yor dönem; Başta Kürt sorununu avutarak PKK’ yi silahsızlandırma dönemini İmralı adasındaki tutuklu PKK’nın kurucusu ve Genel Başkanı Abdullah Öcalan ile başlattı (???) ve sonuçta A. Davutoğlu için zor bir dönem müzakeresi. A. Davutoğlu Dışişleri Başkanlığı döneminde seri aktifliği ile uluslar arasındaki diplomat çalışmaları kanaatimce pek başarılı olmadı. Birçok yerlerde de ABD ve Avrupa ülkeleri tarafından kötü not aldı. ABD ve Avrupa Parlamentosu (AP), Avrupa Birliği (AB) son zamanlarda ne Erdoğan’dan ve ne de A. Davutoğlu’ndan memnun değillerdi.
Avrupa ülkeleri Erdoğan’ın son dönemindeki siyasi ve diplomatik duruşundan memnun kalmadılar. Aynı zamanda Erdoğan’ı diktatör diye ilan ettiler. 17 ve 25 Aralık Para aklaması ise hiçbir kimsenin beklemediği önce halklarını ve Dünya ülkelerini şaşkına boğdular. Bir an Erdoğan’ın kürsüyü terk etmesi ve hakkında ceza almasını bekliyorlardı. Bu tehlikeyi atlatan Erdoğan buna rağmen seçimle Cumhurbaşkanlığına seçilerek kıl payı hayati tehlikeden kurtuldu. (Zaman aşımı nazari dikkate alınmazsa, eninde sonunda sonuçta yargılanacağına inanıyorum).
Erdoğan ikiyüzlülükle dost, komşu ülkelerle devlet adına tehlikeli oyunlar oynadı; Önce Suriye ile antlaşma yaptı, ‘’Sınırları’’ kaldırdı. Suriye’de iç muhalefetlerle iş isyan çıktığında, Erdoğan Türkiye torakları üzerinde IŞİD-DAİŞ, El-Nusra ve Hizbullah gibi illegal terör Örgütlerine maddi ve manevi destek verdi. Buna kalmayarak lojistik yardımda bulundu. Erdoğan’ın amacı Esad Başer’i al aşağıya almak değildi, amacı Rojava’da gelişen Kürt ayaklanması ve Kürtlerin o coğrafyada güçlenmesine karşı gelip Kürtleri yoketmekti. Rojava’da IŞİD ve El Nursa tarafından rehin alınan Kürtleri jenosit sistemi ile katletti. Türk devleti bu katliama karşı sustu ve arkadan sınırları açarak Terörist İslamcı örgütlere resmen yardımda bulundu. Ahmet Davutoğlu bir dışişleri Bakanlığını sürdürürken kendi insani görevini kötüye kullandı ve Kürtlerin katliamına ortak oldu. Kürtler Türk devletin bu tutumunu göz önüne alarak, Uluslar Arası arenada hesap sormalı ve hakkında yargı kapısını açmalıdır. İlk imzayı bendeniz Kutbettin Özer olarak imzamı atmaya hazırım.
Ahmet Davutoğlu Başbakanlık dönemi zor bir dönem halkasından geçiyor. Kandil, İmralı ve legal örgütü olan BDP-DHP ve diğer Kürt Örgütleriyle zor dönemin tayfun rüzgârı bekliyor. İmralı Türk İstihbaratı ile olan anlaşmalarının nasıl ve hangi kararların aldığını pek bilmiyorum. İmralı anlaşması, ‘’Barış Süreci’’ / teslimiyet süreci üç ana noktanın, ortak hedefleri yani Kandil, İmralı ve legal örgütü olan BDP-DHP bir arada, ortak-karar almaları mümkün değil. İmralı Türk devleti ile barışık olması kanatinde, silâhaltında olan Kandil’i ya bağlar ya da bağlamaz koşulları zor dönem yaşanacak. Kandil’dekiler: ‘’Biz buraya Mangal yapmaya gelmedik, boşuna ömrümüzü bu dağlarda geçirmedik, ‘’Biz; Kürt taleplerin statüsünün bir parçasını almayana kadar birlikte oturmayacağını dayatacaklar ve Kürt statü taleplerini elde etmeyene kadar da Kürdistan dağlarındaki Gerilla savunmada ve yerinde dimdik kalacaktır.
Türk devleti, Kandil’i Güney Kürdistan’da yerleştirmek istiyor. Kandil Güney Kürdistan’da yerleşmeyi dünden beri istiyor. A. Öcalan’ın zaten bütün arzusu bu amaçla Türk istihbaratı ile tıkır-fıkır irtibatta ve bu amacı da dayatıyor. A. Öcalan’ın isteği Güney Kürdistan’da yeni bir PKK’lı bir güç yaratmak ve bütün inisiyatifi ele geçirip Kuzey Kürdistan’daki teslimiyeti gibi Gerici Arap Bağdat Hükümetine teslim etmektir. Egemen sınıf, egemen devlet demokratsa, bütün demokrasinin mekanizma işlevleri rayında oturmuşsa, ezilen halklarla ezen ulusların eşitlik temel özgürlülükleri iradeye sahip ise Kürtler ile diğer halkların bir arada yaşamalarında herhangi bir kusur olmamalı. Görünümde gözle görünen kılavuz, İşgalci ülkelerinden hiç biri demokrat baharı kokmuyor. O zaman bu şartlar müsait değilse neden biz Kürtler de diğer milliyetler gibi ulus-devlet biçiminde-şeklinde örnek olmayalım, neden Kürt halkının üzerine demir perdeyi çekelim, neden Kürt halkını bir daha hizmetçi ve köle durumuna elerlimizle ötekileştirelim, bu Allah’a reva mı? Her devlete Ulus-Devlet evet, Kürtlere sıra gelince hayır, olur mu? İnsan vicdanı kabul eder mi? M. Kemal, Saddam Hüseyin, Esad Başer, şimdi de IŞİD-DAİŞ, El Nursa, Hizbullah ve birçok örgütlendirilen stratejik destek alan bütün terörist devlet ve Örgütler Kürt halkının kaderiyle oynuyor. Bu yetmez iken neden Kürtlerden bu uğursuz vicdansız, gurursuz, onursuz destekler da Kürt halkının kazanımlarına karşı sağlanıyor.
Kandil konuşuyor; Bu adresimin yeri ’Kandil’’dir. Rojava’yı korumak için de Şengal (Sincar)ın sap dağları da \'\'İkinci Kandil’’ yuvamız olacaktır gibi hazırlıkları PKK daha Rojava’ya gelmeden evvel bu planı hazırlamışlardı.
Kandil’deki PKK kurmayların değişine göre; Dünya kamuoyuna seslenerek, Güney Kürdistan’ı silahlandırmayınız, onlara silah gerek yok, bize silah verin, anlamı ne taşıyor ve hangi planın arkasında olduğunu çok iyi bilen bir Kürt aydını ve yazarçizeri olarak ilerde bir Teslimiyet ve Teslimiyet planlanın olacağını düşünüyorum. Galiba Güney Kürdistan\'ın kazanımlarını tehlikeli görüyorlar. Kandil, Güneylere silah yardımını yapmayınız yerinde Kürtleri silahlandırın ve stratejik statümüzü temelden destekleyiniz deseydi Kürt ve Kürdistan Ulusun geleceği için daha yurtseverlik olmaz mıydı? Ulusal iradede mücadele eden her Kürt kesimine uluslar arası yardım yapılmalıdır. Bu konuda ayıracakla düşünmek ne Kürt yurtseverliği ve ne de Ulusalcılıktır. Bir metrekareyi kurtaramayan PKK, kendi dışındaki kazanımlarını kıskanıyor galiba. Yani her şey benim olsun diyor. Allah Kürtlere sabır versin…
\"A. Davutoğlu hükümeti\", \"Zafer Bayramı\" dediyse Kürt sorunun özümü için anlamlı olmalı. Misak-Milli sınırlarını bu son asırda korumak çok zor olduğunu bilen Erdoğan ve A. Davutoğlu ekiplerin bilinçli olarak bilmesi önemlidir. Ekip kurmak kolaydır ama demokrasi inşasının temelini atmasının zor olduğunun hesabını yapmalılar.
PKK’nın dışında, diğer Kürt örgütlerin tutumu değişip ayağa kalkarsa silahlı örgütü olan PKK’dan daha çok etkili ve siyasette radikal bir manevra ile Türk devletini zora bırakıp, Kürdistan-i talepte bulunacaktır. Çünkü bu örgütler hiç silah eylemi ile Türk devletine karşı savunmada bulunmadılar. Bu eylemden dünya da haberdardır. Bu sebeplerden dolayı PKK’ de dâhil bütün Kürtler tek bir Ortak Cephe ile Kürt taleplerini Ankara’ya programlarıyla birlikte Ankara Meclisine taşımalılar. Bu arenada Ankara; Kürtler ve Türk insanlarına demokratik Federal Cumhuriyetini gerçekleştirmek zorundadır, dünya konjöktürü de bunu istiyor. Bunun dışında hiçbir önyargılı alternatifin olmadığını da çok iyi biliyorum.
Ağustos 2014’te “Yeni Türkiye”nin “zafer bayramı”nı kutlarken 30 Ağustos 1922, yolları 29 Ekim 1923’e kadar ve sonrası olan 2014 Ağustos’a kadar olan Türk devletin demokrasisi rayına işlemesi veya işlememesi hakkında ve ne kadar olgulaşmasının üzerinde tartışma açılsın. Geçmiş döneme bakıldığında değişen bir şey yok ve Yenileşme ve ilerleme hamlesinin demokrasi salıncağı ‘’Yeni Türkiye’’ Erdoğan cumhurbaşkanı dönemi ve Yeni Hükümetin ekipleri ’’Yeni Demokrasi Açılımı’’na samimi bakar mı? 30 Ağustos sözde Zafer Bayramı adı verilen merasimde Atatürk kabrinde yine onun ideolojisinde yemin edilen bir karakterde demokrasinin gelmesine inanmak mümkün mü? Tek Bayrak ve tekçilik ilkeler doğrultusunda Misak-i Milli ruh denilen Kemalizm diktatörlüğü ile Üniter sistem devam mı edecek?
Sn. Cumhurbaşkanı Erdoğan ‘’Yeni Türkiye’’vurgusundaki anlam, acaba Devletin mekanizması olan Hükümeti kendi kontrolünde istediği doğrultuda mı işletecek? PKK’nın programında sadece teslimiyet bayrağın çektiğini görüyorum, her PKK’lılarla konuştuğumda PKK akademisyenleri hep aynı ağızdan ‘’TAKTİKTİR’’ diyorlar. Tabanı da bu şekilde inandırmışlar.
Kürt Örgütleri, Türk devletinden beklentileri var, sabırsızlılıkla birlikte ortak Barış çözümü diyalogun olmasını istiyorlar. Şayet bu barış görüşme yollarını tıkarlarsa Kürtlerin politikası her an için değişebilir ve kırsal eylem ile şehirsel eylem savunmaları birleşir ve kanla da olsa Türkiye’yi kuşatma altında alır. Çünkü Kürtler Türkiye’nin her yerinde ‘’Barış Çözümünü’’ sabırla bekliyorlar. ’’EDİ BESE’’ gırtlağa kadar taşmış… A. Davutoğlu Dışişleri Bakanı iken gezdiği ülkelerde Kürt sorun var ve görüşmeler devam ediyor ve çözeceğiz görüşünü hiç dile getirmedi. Bundan sonra da Davutoğlu’nun Kürt sorunu hakkında neler düşündüğünü hep beraber göreceğiz.
Mustafa Kemal ırkçı-şoven ve tek ilkelerde bütün azınlık milliyetleri Türk milliyetçiliğin avucunda boğdu, inkâr ve imha politikasını uygulayarak asimile ile şiddet politikasını uyguladı. Demokrasi isteyen Devlet böylesi hallerde Kemalizm ideolojisini yeniletmek değil, bir an önce Mustafa Kemal’in büstü-heykeli yerle bir edilmeliydi. Edilmediğine göre Kürtler Türk devletinden ne beklediğini hala anlamış değilim. M. Kemal dönemine en güçlü diktatör ve en kral hükümdar olarak baskı aracını kullananlardan biriydi. Ki, Asker geleneğinden gelen dönemin Cumhurbaşkanı idi. Dersim’i kana bulanan, Şex Said’i asan, Seyir Rızayı kandırıp ayağına getirip eline ve ayağına kelepçe takan ve yaşını küçültüp ve Oğlunun yaşını büyüterek idam cezasını veren tek partili iktidarın lideri idi. Aynı zamanda CHP’den sonra birden fazla siyasi partiyi kabul etmiyordu sonradan birden fazla partiye geçtiğinde, M. Kemal ideolojisi tahammül edemeyerek Adnan Menderes’i idam cezasıyla sehpaya götürdü ve Turgut Özal’ı ise zehirleyerek faili meçhul yollarla öldürmüştür.
Kürtlerin haklı mücadelesine karşı 29 kez kanla basan ve soykırımı uygulayan M. Kemal’e demokrat demek 90 yaşındaki Ninem bile güler. “12. Cumhurbaşkanı seçimle başa gelip onaylanan “62. Hükümet”in oluşumu için de geçerli olduğunu kabul edelim. Seçilen yeni kadroların Kürt ve Kürdistan hakkında zerre kadar bilgileri yoktur, varsa da ırkçı bazında Kürtlerin sorununa çözme yaklaşımı olduğuna dair de inanmıyorum. Kendi ırkından başka bütün azınlıklara kefen giydiren ve cellâtlarını idam sehpaların ucuna diktiren M. Kemal’in anıtkabirine çelenk koyan ve onun ilkeleri üzerine yemin eden Erdoğan ve Davutoğlu’ndan umut beklemek, Kürt halkını umutlandırmak kimin haddine!!!
Sevgi ve Saygılarımla
Kutbettin Özer
Uluslararası gazeteci ve yazar