Kürtlerin üç kantonu birleştirmesine şimdilik ‘izin’ verilemeyecek. Bu arada operasyona katılan güçlerin karma olmasına özen gösterilecek.
Başkan Obama’nın Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşmesinin tek bir nedeni vardı: Suriye/IŞİD meselesi.
Çünkü Washington Türkiye’nin, daha doğrusu Erdoğan’ın Suriye’de tek taraflı hamlelerle bir yandan IŞİD’e karşı mücadeleyi, diğer yandan da Suriye’deki ateşkesi sekteye uğratmasından endişeleniyor.
Gerisi detay.
Sahadaki son durum
Brüksel’deki IŞİD saldırısıyla birlikte bu mesele ABD açısından hayati hale geldi. ABD istihbarat birimleri IŞİD’in ABD’de de sansasyonel bir eylem yapmak için müthiş çaba sarf ettiğini tespit etmiş bulunuyor.
22 Mart tarihli köşemizde ABD’nin ‘Mare-Cerabulus hattı’ veya‘Menbic cebi’ diye adlandırılan 98 kilometrelik Türkiye-Suriye sınır diliminin IŞİD’in elinden bir an evvel alınması içinbastırdığını yazmıştık.
IŞİD’in denetimindeki bu alan Türkiye’nin engelleme çabalarına rağmen cihatçıların yurt dışına geçişinde hala kullanılıyor; dolasyısıyla Suriye’den Avrupa’ya Türkiye üzerinden sızmalarına imkan tanıyor. Özellikle Menbic kenti yurt dışı saldırılarının operasyonel merkezi sayılıyor. Dolayısıyla Menbic mutlaka IŞİD’in elinden alınmalı.
YPG öncülüğündeki Suriye Demokratik Güçleri (SDG) buna dünden hazır. Ancak Türkiye, SDG’nin Menbic’i almasına hararetle karşı çıkıyor. Çünkü YPG’nin gerçek niyetinin Kobane ve Cizire kantonlarını Afrin’le birleştirerek kesintisiz Kürt kuşağı oluşturmak olduğuna inanıyor. Bu konuda haklı. Kürtler bunu istediklerini gizlemiyor. Afrin ile Kobane’yi bağlamak için Cerabulus ve El Bab kentlerinin ortasından geçen bir koridor açmayı hedefliyorlar.
Şubat ayında bu yönde yol aldılar. Rusya’nın hava desteğiyle Afrin’den doğuya doğru ilerlemeye başladılar. Mare kentine kadar ulaştılar. Fakat Türkiye anında devreye girerek YPG öncülüğündeki güçleri top atışına tuttu. Diğer yandan kendi himayesindeki muhalifleri SDG’nin karşısına dikti. Bir anda ortalık karıştı. ABD destekli iki gücün birbiriyle çatıştığı bir tablo oluştu. Çünkü YPG’nin hedef aldığı muhalifler arasında cihatçı El Nusra’nın yanı sıra CIA’nin eğitti güçler de vardı.
Tüm bu gelişmelerin karşısında ABD Kürtlere “Dur” demek zorunda kaldı. YPG de durdu. An itibarıyla Afrin’den yola çıkan YPG güçlerinin ön cephesi Ehras kasabasında sabitlenmiş bulunuyor.
Washington’un B planı devrede
Türkiye’nin hassasiyetini göz önünde tutarak ABD bu kez yeni bir plan oluşturdu. Bunu yine 22 Mart tarihli köşemde kaba hatlarıyla tarif etmiştim. Uygulamaya sokulan yeni plana göre SDG güçlerinin Afrin’den doğuya ilerlemesi yerine Fırat Nehri üzerindeki Tişrin Barajı’ndan batıya doğru, Menbic’e ilerlemesi öngörülüyor. Menbic ele geçirildikten sonra da durulacak.
Kürtlerin üç kantonu birleştirmesine şimdilik ‘izin’verilemeyecek. Bu arada operasyona katılan güçlerin karma olmasına özen gösterilecek. Şeddadi operasyonunda olduğu gibiArapların da katılımı sağlanacak. Böylece ‘ABD’nin Kürtlerin amaçlarına hizmet ettiği’ iddiası bertaraf edilecek.
Bu sadece Ankara açısından önem taşımıyor. Yerel dinamikler açısından da önemli. Zira bölgede kayda değer sayıda Arap yaşıyor. Koalisyon uçakları Menbic etrafında yol temizliğine başladı bile. Kent yakınındaki IŞİD mevziileri birkaç gündür vuruluyor.
Türk yetkililerin Hürriyet’e anlattıkları eksik
Ne var ki bu formülün Ankara’yı tatmin etmediği Erdoğan’ın ziyaretinin ardından Türk basınına konuşan Türk yetkililerin sözlerinden anlaşılıyor. Hürriyet’in Washington temsilcisi Tolga Tanış’ın aktardığına göre Ankara’nın YPG konusundaki ödünsüz tavrı değişmedi.
Ve Türkiye Menbic operasyonu için yardımı iki koşula bağladı.
– Operasyona katılacak Arap aşiretlerinin SDG (aslında YPG) şemsiyesinden ayrılması. Hangi grupların Türkiye üzerinden yardım alacağının belirlenmesi için bu grupların geçiş kontrollerinin Türkiye tarafından yapılması.
– Halen Özgür Suriye Ordusu’na (ÖSO) bağlı grupların denetiminde bulunan Mare civarındaki Türkiye’ye bağlı gruplara ABD’nin daha fazla hava desteği vermesi.
Tanış’a konuşan Türk yetkililer Ankara himayesinde Türkmenler ve Araplardan oluşan 3 bin kişilik grubun Menbic’e Mare yönünden saldırmasının öngörüldüğünü söylüyor. ABD hava desteğinin bunun için gerektiğini vurguluyorlar. Ama değinmedikleri bir nokta var: Rus faktörü…
Ruslar buna izin verecek mi peki? Ruslar Türk destekli birlikleri vurmaya kalkarsa ABD onları koruyacak mı?
Aynı yetkililer Tanış’a ABD’nin YPG’nin Menbic’a doğru ilerlemesine ‘izin vermeyeceğini’ de iddia ediyor.
Güvenilir kaynaklardan edindiğimiz bilgiye göre Türk yetkililerin anlattıkları Washington’da geçen görüşmeleri tamamını yansıtmıyor.
Şöyle ki:
1. YPG, Menbic operasyonunda Araplarla birlikte kesinlikle yer alacak.
2. SDG’ye bağlı Arap aşiretlerinin SDG’den ayrılması ve Türkiye’nin onayından geçenlerin Türkiye’nin kendi oluşturduğu gruba katılması gerçekçi değil. Zaten cuma günü Tişrin’de SDG’ye bağlı Arap gruplar ‘Menbic Bölgesi Askeri Meclisi’ni kurduklarını ilan ettiler bile.
3. ABD, YPG’yle işbirliğini sürdürmeye kararlı. Reuters haber ajansına konuşan ABD’li yetkililere göre 50 civarında oldukları tahmin edilen Suriye’deki ABD özel kuvvetlerine bağlı komandoların sayıları artırılacak.
4. Bunu kendi kaynaklarım da teyit etti: Zaten Kobane’deki inşa edilen uçak pisti bunun hazırlığına işaret ediyor. Üstelik Kürt denetimindeki bölgede sadece ABD’nin değil Fransa ve İngiltere’nin de özel kuvvetleri bulunuyor.
Washington’ın PKK açmazı
Aslında Washington’un en büyük açmazı PKK. Washington her ne kadar PKK ile YPG’nin ayrı olduklarını savunsa da başta Obama olmak üzere herkes iki grubun arasındaki yakın bağların farkında.
Dolayısıyla PKK’nin Türkiye’de gerçekleştirdiği her kanlı eylem ABD-YPG ittifakının altını oyuyor. TAK’ın üstlendiği Ankara’daki intihar saldırıları ise tüy dikti. ABD harıl harıl PKK’yi ateşkese ikna etmenin yollarını arıyor. PYD Eş Başkanı Salih Müslim dahil farklı aktörler üzerinden Cemil Bayık’ı ateşkese razı etmek için bastırıyor.
Bayık ise PKK’nin ancak ABD’nin arabuluculuğunda gerçekleşecek karşılıklı bir ateşkesi kabul edebileceğini savunuyor. Aynı zamanda Dolmabahçe mutabakatı üzerinden görüşmelerin yeniden başlamasını ve Öcalan’ın tutukluluk koşullarının iyileştirilmesini şart koşuyor. Bu arada neredeyse her gün Türkiye’de polis, asker öldürülüyor (ABD ve Avrupa’nın Güneydoğu’daki yoğun hak ihlalleri karşısındaki suskunluğu ise evet, mide bulandırıcı.)
ABD’nin terör listesinde bulundurduğu PKK’yi direkt muhatap alması söz konusu değil. Türkiye’nin de hiçbir koşulda ABD’nin arabuluculuğunu kabul etmeyeceği aşikar.
Öte yandan ABD’nin PKK’ye karşı Türkiye’yle yeniden askeri işbirliğine yönelmesi dahi PKK’yi caydıracağa benzemiyor. Çünkü biliyor ki ABD’nin YPG’ye ihtiyacı var ve YPG ile PKK’nin tabanı aynı. Kaldı ki Suriyeli Kürtler ABD’nin kendilerine IŞİD’e karşı‘kullanılan’ askeri güç gözüyle bakmasından gittikçe rahatsızlık duyuyor. İlişkilerin diplomatik düzeye taşınmasını talep ediyorlar. PKK de aynı şeyi istiyor.
Dediğimiz gibi tam bir açmaz.
‘Grozny Modeli’
Türk tarafı da aynı sertlikte. PKK’yle yeniden müzakerelere başlamaya hiç niyetli değil. Tam tersi Washington’da verdiği mesaj‘önce askeri çözüm.’
Yani güneydoğudaki kentler PKK’den ‘arındırılacak’, ardından‘yeniden inşa edilecek’ ve ancak akabinde ‘siyasi çözüm’ tekrar gündeme gelecek.
Ama kimin muhatap alınacağı belirtilmiyor. Kandil olmadığı kesin. Görüşmelere katılan MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın da bu yaklaşımı benimsediği konuşuluyor.
Özetle, Türkiye ile ABD arasında Suriye etrafında dönen pazarlık sonuçlanmış değil. Tanış’ın aktardığına göre ABD’li teknik heyet önümüzdeki hafta Ankara’da bu konudaki temasları sürdürecek.
Net olan şu: Türkiye için Kürt sorunu, müttefikleriyle ilişkilerini artan dozlarda zora sokan bölgesel sorun haline geldi.