Çözüm sürecinden rahatsız değilim.
Herkesin arzusu bu. Terör bitsin, toplum bütünleşsin. Türk, Kürt bir olsun. Paket çözüm sürecini ‘yasal zemine’ oturtuyor. Ve çok geniş çerçeve çiziyor. O çerçevenin içi nasıl dolacak belli değil. Bakanlar Kurulu’na sınırsız yetki veriyor. Silah bırakan örgüt mensuplarının eve dönüşü ile sosyal yaşama katılım ve uyumları için alınacak tedbirlerden söz ediyor. Ne tür önlemler alınacak? Ayrıntı yok.
Bu madde Öcalan’ı da kapsayacak ‘genel affa’ kapı aralar mı? Meçhul. BDP-HDP sözcüleri ‘Öcalan seneye aramızda’ mesajları vermeye başladı. Sadece temenni mi? Paket Öcalan’ı pek mutlu etti. ‘Tarihî bir gelişme’ dedi.
Çözüm sürecinde yer alan kişilerin hukukî, idarî veya cezaî sorumluluğu olmayacak. Kayıtsız şartsız sorumsuzluk. Paket, Meclis tatile girmeden yasalaşacak.
Çözüme ‘evet’, lakin bazı soru işaretleri de yok değil. Örgüt barışa yaraşır davranış içinde değil. Manzara ortada: İndirilen bayrak, kapatılan yollar, kaçırılan askerler, taciz atışları, asayiş ve trafik kontrolü yapan silahlı örgüt unsurları. Hafta içinde çocukları kaçırılan analar Ankara’daydı. Başbakan ve Cumhurbaşkanı ile görüştüler. Barışa doğru yürürken terör örgütünün çocuk demeden dağa eleman taşımasının izahı yok.
Mini paket seçim manevrası mı? Olabilir. Seçimin tek çatısı yok. İktidar tarafında bir çatı inşa ediliyor. Güneydoğu, sonucu belirleyecek potansiyele sahip. AK Parti iktidarının çözüm yolunda önemli adım attığı da muhakkak. ‘Söz değil yasa istiyoruz’ diyen BDP-HDP yönetimine 6 maddelik düzenlemeyle cevap verdi.
AK Parti Hükümeti, terör örgütü PKK ile barış adımları atarken ‘paralel yapı’ dediği Hizmet Hareketi’ne kelimenin tam anlamıyla ‘savaş’ açtı. ‘Eylem Planı’ deşifre oldu. Bürokrasiyle sınırlı değil. Kapsamı çok geniş. Okullardan yurtlara, esnaftan işadamlarına kadar uzanıyor.
Medyaya yansıdı, savcı soruşturma başlattı. Güvenlik birimlerine yazdığı yazının her satırında darbe dönemlerinin ruhu gizli. Yargı bir yerlerde verilen hükmün suçunu bulmak için arayış içinde sanki. Nuh Mete Yüksel’in iddianamesinden öte. 28 Şubat’ın 2014 versiyonu da denemez. Bu kadarını 28 Şubatçılar bile doğru bulmaz.
On yıllardır cemaat konusundaki aşırı yazılarıyla bilinen Cumhuriyet’ten Hikmet Çektinkaya “Gazeteci, işadamı, bilim insanlarını ‘silahlı terör örgütü üyesi’ olarak toplarsanız buna ben de inanmam.” diye yazdı. Şaka gibi, AK Parti Çetinkaya’yı aşan yaklaşım içinde. Ama gerçek bu.
‘Topyekün savaş’ 28 Şubatçıların sloganıydı. Bugün AK Parti Hükümeti’nin. Geride kaldığını düşündüğümüz köhne ‘iç düşman’ zihniyetini tekrar diriltti. İktidarın ağzına pelesenk ettiği ‘ihanet şebekesi, çete, örgüt’ kavramları bunun tezahürü. Dursun Çiçek’in ‘bitirme planı’ ile 2004 MGK kararı AK Parti’nin politikası oldu. Başta Suriye ve Irak olmak üzere dış düşman karşısında tutunamayan iktidar ‘iç düşman’ dediği Cemaat’i gözüne kestirdi.
Hükümet bir yandan irili ufaklı paketlerle PKK ile barışı tesis ederken diğer yandan yargı alanındaki düzenlemelerle ‘Cemaat’le savaşın’ altyapısını oluşturmakta. Öyle gizli saklı değil. Açıktan. Cümle âleme duyurarak. Bir kısmı imzada, bir kısmı torbada. Ne kadar zorlanırsa zorlansın ‘bu eylem planı’ hukuk devletinde uygulanamaz. BAAS rejimlerinde belki.
Çok konuşanı, sesi çıkmayanıyla AK Parti tarihe ‘PKK ile barışan, Cemaat’le savaşan’ siyasî kadro olarak geçmeyi içine sindiriyorsa bize de bunu üzülerek not düşmek kalır.