Kürdistan’ın çeşitli parçalarından, Kürd aydınlarının, Kürd siyasetçilerinin birbirleriyle tanışması, birbirlerinin yapıp ettiklerinden haberdar olması iyi bir gelişme.
27-28 Eylül 2016 tarihleri arasında, Güney Kürdistan’ın Soran kentinde Milli Düşünce Sempozyumu konulu bir etkinlik vardı.
Bu toplantıya, İsmail Beşikci Vakfı Başkanı İbrahim Gürbüz’le birlikte katıldık. Kûsî Kürd başkanı Salih Süleymani de bizimle beraberdi. Ayrıca, emekli ziraatçı, Toprak Bilimleri uzmanı, Prof. Dr. Mehmet Aydın da bizimle birlikte geziye katıldı. Mehmet Hoca, Hewlêr’de, Tarım Bakanlığı uzmanlarına tarımla ilgili konularda bir sunum yaptı.
Milli Düşünce Sempozyumu’nu, Soran Halk Kütüphanesi ve Soran Federasyon Meclisi birlikte düzenlemiş. Sempozyum, Korek Dağı’nda, dinlenme tesislerinin salonlarında gerçekleşti.
Korek Dağı Xalifan-Soran-Revandiz üçgeninde yer alıyor. Korek Dağı zirvesine, geceleyin, Xalifan üzerinden ulaştık. Şoförümüz yol boyunca, yol hakkında, dağ hakkında bilgiler verdi. Korek Dağı 2700 m. yükseklikte. Zirvede, Saddam Hüseyin döneminde kullanılan, 2003\'de, ABD müdahalesi sırasında imha edilen radar istasyonunun kalıntıları var. Bu kalıntılar muhafaza ediliyor. Zirvenin eteklerinde koyun sürülerinin gezindiğini görmek mümkün.
Korek Dağı’nda dinlenme tesislerinin kurulduğu alanla, dağın eteğindeki bir yerleşim alanı arasında teleferik hattı çalışıyor. Yukarında aşağıya inmek veya aşağıdan yukarıya çıkmak 15 dakikada gerçekleşiyor. Bölge doğa olarak çok güzel. Kabinden, Revandiz -Soran taraflarına bakmak, Çoman, Hacıümran ufuklarını izlemek insana, büyük bir heyecan veriyor.
Saddam Hüseyin’in saraylarından biri de Korek Dağı’na yakın bir dağ üzerine kurulmuş. Saddam Hüseyin Kürdistan dağları üzerine saraylar yaparak, Kürdler üzerindeki, Kürdistan üzerindeki kontrolünün devamlı olduğu izlenimini vermeye çalışıyor. Ama kendisi son olarak Tikrit’de bir çukurdan çıktı.
Milli Düşünce Sempozyumu’nda, dört parça Kürdistan’dan temsilciler vardı. Beşinci parça Kafkasya’daki Kürdistan’dan bir temsilci yoktu.
Milli Düşünce Sempozyumu, Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nde, 29 kadar kurumun, kuruluşun sponsorluğunda gerçekleşmiş. Bunlar arasında ticari kuruluşlar, devlet kurumları da var.
Milli Düşünce Sempozyumu’nda Kürd dili egemendi. Bildiriler Kürdçe sunuldu. Soru-cevap bölümünde kişisel yorumlar, tartışmalar, sorular Kürdçe gerçekleşti. İki gün boyunca bildiri sunanlar arasında, benden başka, Kürdçe dışında bir dil kullanan yoktu. Sempozyum her iki günde de sabah saat 10’da başladı. Akşam 21.30’a kadar sürdü. Sabah saat 10’da moderatör, bildiri sunanlar ve katılımcılar yerlerini almış oluyordu.
Birinci gün akşam, saat 20.30-21.30 arasında şiir dinletisi vardı. ikinci gün aynı saatlerde sanatçı Birader konser verdi.
Sempozyum Korek Dağı dinlenme tesislerinin büyükçe bir salonunda yapıldı. Salonun kapısı yoktu. Salona girişler, salondan çıkışlar rahat bir şekilde gerçekleşiyordu. Salona girenler, boş bulduğu bir sandalyeye oturuyor veya ayakta izliyordu.
Korek Dağı’nda tatil yapan turistler de sempozyumun bazı bölümlerini izlediler. 200 civarında uzmanın, kişinin, sempozyumu izlediği söylenebilir.
Sempozyumun, tarihsel geçmiş, toplumsal ilişkiler, etnik ve dinsel kurumlar, kadınlar, gençlik, bugünkü gelişmeler gibi bölümleri vardı. Moderatör masaya konuşmacı dört uzman davet ediyordu. Konuşmacılara 20\'şer dakika süre veriliyordu.
Soru-cevap bölümünde, katılımcılar, konu ile ilgili olarak kendi düşüncelerini de dile getiriyorlardı. Sorularını bundan sonra soruyorlardı. Kanımca bu, iyi sağlıklı bir yöntem. Katılımcıların katılımlarını güçlendirici bir yöntem. Zaman şüphesiz çok önemli bir sorun. Burada moderatörün işlevi önemli. Moderatör süreyi de göz önüne alarak tartışmaları etkili bir şekilde yönetiyor.
Kürdistan’ın çeşitli parçalarından, Kürd aydınlarının, Kürd siyasetçilerinin birbirleriyle tanışması, birbirlerinin yapıp ettiklerinden haberdar olması iyi bir gelişme.
Ben de Milli Düşünce Sempozyumu’nda, değerli yurtsever Sînem Bedirxan’a rastladım. Sînem Bedirxan’ı bu toplantılarda sık sık görüyorum. Bu bana çok büyük moral güç aşılıyor. Mîr Bedirxan, çocukları, torunları, Abdurrrahman Bedirxan, Miqdat Midhat Bedirxan, Kürdistan Gazetesi, Abdurrezzak Bedirxan, Leyla Bedirxan, Emin Ali Bedirxan, çocukları, Süreyya, Kamuran ve Celadet Bedirxan, Kürd alfabesi… birer birer gözümün önüne geliyor.
Birinci gün, Prof. Dr. Kadri Yıldırım’ın da bir sunumu vardı. Kadri hoca, sempozyumda, dostlarına, Hacı Qadirê Koyî ile ilgili olarak hazırladığı kitabı da dağıttı. Bu kitabın bir tarafı Kürdçe bir tarafı Türkçe basılmış, İkinci Xanî, Hacı Qadirê Koyî, Avesta, 2016, İstanbul, 76 s. Xaniyê Duyem, Haci Qadirê Koyî, Avesta, 2016, İstanbul. 76 s.
Bu kitapta, Hacı Qadirê Koyî (1817-1897) ve Bedirxanîlerle ilgili çok önemli ve değerli bilgiler var. Hacı Qadirê Koyî, Koysancak’da, Şeyh Nebi Maweli’yi, dini kendi şahsi çıkarları doğrultusunda kullanmakla eleştirince, kendisi yani Hacı hakkında ölüm kararı verilir. Bu yüzden, 1864 yılında Koysancak’ı terk ederek İstanbul’a gelir. Kimsesizdir. Emin Ali Bedirxan (1851-1926) ailesiyle birlikte kalır (s.16). Hacı Kadri Hicaz’a gitmemiş, hacı değil. İsmi Hacı…
İkinci Xanî Hacı Qadirê Koyî kitabındaki önemli bilgilerden biri de hazırladığı, baskı için Abdürrezzak Bedirxan’a teslim ettiği, ince bir el yazısıyla yazılmış 800 sayfalık divanının yakılmış olmasıdır. Abdürrezzak Bedirxan, 1918\'de, İttihatçılar tarafından idam edilince, eşyalarına da el konulur. 800 sayfalık divan da bu sırada yakılır (s. 19).
Milli Düşünce Sempozyumu’nda, Kürd milli kıyafetli pek çok kadın vardı. Şal-şapik giyimli, peşmerge giyimli birçok erkek vardı. Bildiri sunanlar ve tartışmaya katılanlar arasında, Kürd milli kıyafetli kadınlar, şal-şapik kıyafetli peşmerge kıyafetli erkekler çoktu.
Kürd sanat denildiğinde, kadınların Kürd milli kıyafetinin çok önemli bir yeri olmalı. Bu elbiselerin, kumaşı, kesimi, dikimi, kullanımı özel bir beceriyi gerektiriyor. Bu Kürd sanatının, Kürdistan’ın çeşitli bölgelerinde nasıl yaşandığı, bölgeler arasında nasıl değişiklikler olduğu ayrıntılı bir şekilde incelenmeli…
Sempozyumda, Kûsî-Kurd başkanı Salih Süleymani de bir konuşma yaptı. Sinemanın önemine, etkisine değinen bir konuşma. Salih Süleymani, Kürdistan’da çok ağır operasyonların yaşandığını, soykırımların, sınır içi ve sınır ötesi göçlerin yaşandığını, fakat bunların sinemaya henüz aktarılmadığını vurguladı.
Moderatörün ve konuşmacıların yer aldığı sahnenin iki tarafında, duvarlarda, Kürd şairlerinin, yazarlarının, sanatçıların resimleri asılmıştı. Altı bir tarafta, altı bir tarafta, 12 resim… Bilebildiklerimi belirteyim. Elî Herîrî, Ehmedê Xanî, Melayê Cizîrî, Feqiyê Teyran, Hacı Qadirê Koyi, Mesture Xanım, Meryem Han, Cîgerxwîn, Leyla Qasım…
Ben de konuşmamda, Kürdlerin/Kürdistan’ın bölündüğünü, parçalandığını, paylaşıldığını, bunun bir halkın bir ülkenin karşılaştığı çok ağır bir felaket olduğunu, fakat Kürdlerin büyük bir kısmının, hala bu felaketin bilincine varmadığını, bundan dolayı hala parçacı siyasetlerin ön planda olduğunu, parçacı siyasetleri öteleyen, müşterek Kürd/Kürdistan politikasının oluşturulamadığını vurgulamaya çalıştım. Konuşmanın ana fikri buydu.
Açış konuşmasını yapanlar, bildiri sunan konuşmacılar, dört parça Kürdistan’dan söz ediyorlardı. Dört parça Kürdistan’dan yazarlar, dört parça Kürdistan’dan siyasetçiler, dört parça Kürdistan’dan sanatçılar, sivil toplum kurumları, gazeteciler vs. gibi tanımlamalar vardı. Kürdistan’ın beşinci parçasını hatırlatmaya çalıştım. Kanımca Kızıl Kürdistan iyi bir tanımlama değil, Kafkasya’daki Kürdistan demek daha doğru. Bugünkü Karabağ ile Ermenistan arasında, 1923-1928 arasında, Qelbecer, Laçin, Qubatlı, Zengilan gibi alanlarda vucut bulan, Kızıl Kürdistan’ın kuruluşunu, yıkılışını da anlatmak gerekir. Daha sonra, Kürdlerin, Orta Asya’daki Türkî cumhuriyetlere sürgün edilmesini, Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan’daki Kürd yerleşim alanlarını da anlatmak elbette önemlidir.
Soran-Revandiz taraflarını dolaşırken, Soran-Revandiz Miri Mir Muhammed gözlerimin önüne geldi. Mir Muhammed de Ezidi Kürdlere karşı İŞİD’vari operasyonlar yapmış. Mir Bedirxan’da öyle… Müslüman Kürdlerin, Ezidi Kürdlere karşı çok büyük borcu var…
Emekli ziraat profesörü Mehmet Aydın, 29 Eylül akşamı, Hewler’de, Kürdistan’da tarımın potansiyeli ile ilgili bir konferans verdi. Kürdistan’ın toprak ve su kaynaklarının, iklim durumunun gelecekte nasıl gelişeceğine perspektifler sundu. Birleşmiş Milletler Programları çerçevesinde yürütülen çalışmalardan, Japonya’daki, Güney Kore’deki çalışmalarından söz etti.
Konferans, Kürdistan Tarımsal Araştırmalar Merkezi’nde gerçekleşti. Tarım Bakanlığı’ndan uzmanlar, konferansa çok ilgi gösterdi. Soru cevap bölümü çok dinamikti. Konferansın dili Kürdçe’ydi. Mehmet Hoca, sıkıştığı yerlerde İngilizce açıklamalar yapıyordu.
Hewler’de otelde, Şengal’den, Ezidi Kürd bir garsonla tanıştık. İki kız kardeşinin hala İŞİD’in elinde tutsak olduğunu vurguladı. Yüreği yaralı Ezidi bir Kürd. Mesut Barzani’nin olumlu tutumuna rağmen, Sünni Kürdlerin Ezidi Kürdlere karşı olumsuz tutumlar içinde olduklarını söyledi. Bunun Hewler’de de böyle olduğuna işaret etti.
Dört gün boyunca beraber olduğumuz bir arkadaş, Müslümanlardan şikayet etti. Müslümanlığın Arapların dini olduğunu, insani, ahlaki olmadığını söyledi. Hristiyanlığın daha insani, daha ahlaki olduğunu vurguladı. Arkadaşımız da bir Kürddü. Kürdistan bölgesinde Mesut Barzani’den başka bir Kürd’e güvenmediğini vurguladı.
Dîdara Hizra Netewî
Milli Düşünce Sempozyumu’na bildiri sunan katılımcılar, bildirilerini, Sempozyum düzenleme komitesine önceden göndermişler. Bu bildiriler de düzenleme komitesi tarafından kitap haline getirilmiş. Kitap 2016 Eylül’ünde Soran’da basılmış… İkinci gün sonunda kitap bütün katılımcılara dağıtıldı.
Dîdara Hizra Netewi, Xame Bi Çipikên Xwînê Dinivîse Serxwebûn, Soran, 2016 Îlon, 27-28.