Kerkük'ün Irak ordusunun kontrolüne girmesiyle Bağdat ile Erbil arasındaki denklem hızla değişiyor. Deutsche Welle’de yayınlanan ve Ortadoğu uzmanı Serhat Erkmen'in son gelişmelerle ilgili analizini içeren bir yazıda, Bağdat'ın attığı son adımların amacının Kuzey Irak'ta köklü bir değişim sağlamak ve ötesinde 2003 yılı öncesine dönmek olduğu tespiti yapıldı.
Kerkük'ten sonra ne oldu?
Kerkük, Irak hükümeti ile KYB'nin önde gelenleri arasındaki anlaşmayla Irak ordusunun ve Haşdi Şabi'nin denetimine girdikten sonra tartışmalı bölgelerin geri kalanında da hızlı bir değişim yaşandı. Iraklı güçler Kerkük'ten doğuya doğru, Tuzhurmatu ve Diyala'daki tartışmalı bölgelerde kontrolü ele geçirdi. Buna ek olarak, batıda Ninova Düzlüğü denilen ve Musul'un kuzey ve batı kırsalını kapsayan alanda da Irak hükümetine bağlı güçler hızlıca ilerledi.
20 Ekim'de Irak ordusu Erbil-Kerkük anayolu üzerindeki en kritik yerleşim olan Altınköprü'yü; Musul barajı yakınlarında bulunan ve Telafer ilçesi sınırları içinde kalan Zummar ve civarındaki petrol sahalarını; Rabia sınır kapısı ve kuzeyde Türkiye sınırına doğru olan yolu kontrolü altına almaya başladı.
Özetle, son beş günde Irak ordusunun ve Haşdi Şabi'nin üç ana hedef çerçevesinde ilerlediği görülebilir: Önemli petrol alanlarını denetim altına almak; Türkiye-Irak ve Suriye-Irak sınır kontrolünü sağlamak; KDP'nin etki sahasını kuşatma altına almak.
Bu çerçevede yukarıda yaşanan gelişmelere ek olarak değerlendirilmesi gereken dört temel olgu var.
KYB'nin izlediği strateji
Irak ordusu ve Haşdi Şabi, zayıf bir direnişle karşılaşsa da KDP'nin kontrol ettiği bölgelerde ilerlemeye devam ediyor. KYB'nin kontrol ettiği bölgelerde ise çatışma yok. Bu bölgelerde (Örneğin Çemçemal) yaşanan ilerlemenin eşgüdümlü olduğu görülüyor. Yani, KDP görünüşte ve zayıf bir direniş sergilemeye çalışırken, KYB işbirliği yoluyla tehdidi en aza indirmeye, hatta süreçten kazançlı çıkmaya çalışıyor.
Batı, Barzani'nin beklentisini boşa çıkardı
ABD ve diğer Batı ülkeleri KDP'nin umduğu tepkiyi göstermedi. Batı ülkeleri çatışmalara taraf olmayı en azından şu aşamada istemiyor. KDP'nin en çok beklenti içinde olduğu ABD dahi Irak hükümetine yönelik zayıf ve tartışmalı bölgeler dışındaki alanlardaki faaliyetlerine ilişkin uyarılar içeren, fakat KDP'nin beklediği yardımın gelmeyeceğini ortaya koyan bir bildiri yayımladı.
Ankara ve Tahran'ın tavrı
Üçüncü dikkat edilmesi gereken olgu İran ve Türkiye'nin tutumu. Türkiye ve İran, Irak hükümetine karşı bir eleştiride bulunmadığı gibi her iki ülke açık işbirliği mesajları göndermeye devam ediyor. Ankara ve Tahran'ın Bağdat'a verdiği desteğin kesileceğine dair hiçbir işaret yok. Hatta yakın zamanda Türkiye ile Irak arasında askeri işbirliğinin artması mümkün.
İç anlaşmazlık
Dördüncü olgu ise IKBY'nin iç dinamikleriyle ilişkili. Kürt partileri kendi içinde anlaşmazlığa düşmüş durumda. KDP diğer partileri ihanetle suçlarken KYB ve Gorran gibi partiler de yaşananlardan KDP ve Mesut Barzani'yi sorumlu tutarak, Barzani'nin görevi bırakmasını istiyor.
Irak ordusu ne zaman durur?
Irak hükümeti; Erbil ile diyalogu yeniden başlatmak için havayollarının, sınırların, doğal kaynakların Irak hükümetine devrini, peşmerge güçlerini denetim altına almayı, tartışmalı bölgelerde yasaların uygulanmasını ve referandum sonucunun iptalini şart koşuyor.
Bu nedenle, yaşananları Haziran 2014 öncesine dönmek olarak tanımlamak yetersiz kalmaya başladı. Bölge ülkelerinden destek alan Irak hükümeti, dışarıdan destek bulamayan ve kendi içinde bölünmüş IKBY'nin elindeki stratejik kartları alma hamlesini başlattı. Sonuçta, Bağdat ile Erbil arasında bir müzakere süreci başlayacak, fakat Bağdat pazarlık aşamasında masaya çok güçlü oturmak niyetinde. Bu yüzden, yaşanan süreçte Bağdat'ın planı muhtemelen, KDP ve KYB arasında fiziksel bir ayrılığa varacak bir sınır oluşturmak; KDP'yi KYB'den, tartışmalı bölgelerden ve Suriye-Türkiye-Irak sınırının kesişiminden uzak tutmak ve KDP'nin içinde lider değişikliğini tetiklemek gibi duruyor.
Peki, KDP'nin açıkça hedefe konulduğu bu yeni durumun sonuçları ve buna yönelik dış tepkiler ne olabilir?
Türkiye, Irak sınırında doğrudan merkezi hükümet ile ilişki kuracağını en üst düzey siyasi yetkililerin ağzından açıkladı. Yani yeni bir sınır kapısının kurulacağı ve eski kapının Bağdat'a teslim edileceği anlaşılıyor. Fakat Türkiye için sorunun tek boyutu Kerkük ya da tartışmalı bölgeler değil. Türkiye, KDP'nin zayıflamasıyla boşluğun PKK tarafından doldurulacağından endişe duyuyor. Bu nedenle Irak hükümetinin, Rabia'dan sonra Semelka'ya doğru ilerlemesi ve Türkiye-Irak sınırında yeni bir geçiş noktası oluşturma çabası sadece ticari faaliyetler açısından önemli görülmemeli. Bu hamle, aynı zamanda PYD ile KDP arasındaki sınırın tamamen kesilmesi anlamına gelecek. Daha açık bir biçimde tanımlamak gerekirse, Türkiye sırf KDP'nin karşılaşabileceği ağır yenilgi PKK'ya yarayacak diye KDP'yi destekleme şeklinde bir tavır geliştirmiş değil. Ankara, hem bağımsızlığın hem de PKK teröründen kaynaklanan tehdidin önünü kesebilmek için Tahran ve Bağdat'la işbirliği yapıyor.
İran ise etki sahasını kuzeye genişletmiş; kendi ülkesinden Suriye'ye tam erişim sağlamış; uzun süredir kendisine direnen KDP'yi köşeye sıkıştırırken tarihsel müttefiki KYB'yi güçlendirmiş ve Bağdat'taki etkisini artırmış oldu. Yani çok taraflı bir kazan-kazan ilişkisi.
Peki bu süreç nerede duracak? Eğer ABD, olan bitene doğrudan politik ve askeri bir müdahalede bulunmazsa sürecin sonuna kadar devam edeceği söylenebilir. Yani, Irak hükümeti sınırları, petrol kuyularını ve havaalanlarını kontrol ederken, referandum sonuçlarının iptaline kadar uzanan bir hedefe ulaşmadıkça durmayacaktır. Hatta KDP'nin çatışmaları körüklemesi halinde bu şartlara Mesut Barzani'nin istifası dahi eklenebilir. Buna bir de KYB ile KDP arasındaki fikir ayrılığının farklı bölgeler kurulmasına neden olması eklenirse, bu gelişmeler 2014 öncesini değil 2003 öncesini işaret eder hale gelir.