Sultan Utan ‘ Sanat Sanat İçindir, Sanat Toplum İçindir’ ikileminde kalmadan eserlerinde öz ve biçim ilişkisini ustaca kullanmıştır.
İsmail Beşikci: bilimsel öğretisel çözümlemeleri ve kaynaklarıyla Kürd çalışmalarını geleceğe taşıyan bir okuldur. 1960’lı yıllarda bilim yöntemini kullanarak tarih ve sosyoloji alanların da Kürdoloji çalışmalarına başlamıştır. Elliye yakın ürettiği eserlerin bedelini de ağır ödeyerek kaynak ışık olmuş, altmış yılı aşan hayat vermiştir. Çağımızın Kürd milli okulu olarak, klasik Kürd milli okulu olan filozof ahmede Xani’nin kendi alanında çağdaş süreğidir. Dil, edebiyat, felsefe, tarih, sosyoloji, eğitim alanlarının klasik filozofu Ahmade Xani’ni ile çağdaş filozof İsmail beşikci’nin yol yoldaşlığı, tarihin akışı içinde devam etmektedir, çünkü ikisi de kendi çağlarının bilgeleridir. İbrahim Gürbüz ise tüm tarihsel sürecinde Kürd kuruluşlarının geleceğe taşınmasının en önemli dayanaklarındandır. Otuz beş yıldır İsmail Beşikci’nin öğrencisi dostu yol arkadaşıdır. İsmail Beşikci Vakfının kuruluşuna öncülük etmiştir. Türkiye ve Güney Kürdistan da kurulan birçok kurumun da dayanağı olmuş, bunun sonucunda Beşikci düşüncesinin teori ve pratiği de yaygınlaşmaya başlamıştır. İBV, yazılı kaynakların ve Kuramsal çözümlemelerin yanın da Kürd kültürünün etnografik değerlerini, sanatsal etkileriyle işitsel görsel beyni beslemede, geleceğe aktarmada önemli rol üstlenmiştir.
1950 doğumlu ressam Utan Siverek ten 1975 yılında ailesiyle İzmir’e göç ettiğinde 25 yaşındadır. İlk yetenekleri, kendinden beslendiği aile ihtiyaçlarını gidermede usta terzi oluşudur. İzmir de Çocuk Gelişimi Eğitimini alıp bir yıl görev yapmış, birlikte yaşadığı kardeşi Fikret Utan ile sokak çocuklarını koruma derneğine 20 yıl gönül vererek resim dersleri vermiş, sosyal duyarlılık oluşturmada çaba göstermişlerdir. (Adını bizim ev koymuşlardır) Vitray çalışması çabası içindeyken resim sanatını öğrenme isteğiyle, ilk eğitimini Ressam Ali Rıza Kırkan atölyesinden ‘Sanat Psikolojisi ve Empresyonist’ tarzda almıştır. Eserlerini suluboya üretirken, ressam Hasan Rastgeldi atölyesinde yağlıboya çalışmıştır. İzmir Suluboya Ressamlar Derneği ve IWS ( International Watercolor Society) üyesi olup, 8 kişisel 150 Ulusal- Uluslararası karma sergiye katılmıştır. Lavi ve karışık teknik de üretimlerindendir.
İzmir Sulu baya Ressamlar Derneği Başkanı ressam Nimet Topkaç’ın ardından tanımlaması: “Öncelikle güzel insan Sultan Utan… Güzel insan olarak resim sanatı dünyasında yer alan Sultan Utan… Kişisel, sanatsal, yerel, ulusal, evrensel sorun ve konulara kafa yoran donanımlı, akılcı yaklaşımlarıyla benim gerçek dostumdu. Sihirli değnek örneği değiştireceğimiz çok şey vardı. Her olumsuzu olumluya çevirme yetinizin olduğunun farkındaydık. 22 yıllık Suluboya Ressamlar Derneğinin ilk üyelerinden olan Sultan Utan’la yönetiminde ve başkanlığını yürüttüğüm süre içinde sanata katkıları, iyi insan olma tutumları bünyemizde onu da değerli kılmış örnek olmuştur. Bu değerli tutum ve davranışları doğal olarak yapıtlarına da yansımıştır. Dingin, dinlendirici, yumuşak renkleri, zaman zaman kültürel değerleri öne çıkaran baskın betimlemeli yapıtları tutum ve davranışlarının aynası gibidir. Doğa ve insana âşıktır. İçimizden birilerini, doğanın saklanamayan güzelliklerini resmeder. Huzurla dinlen Sultan Utan. Gittiğin yerde nasıl olsa ‘ bir barda su’ bir ‘suluboya’ bulursun. Orayı resimle bizim için.”
Sultan Utan ‘ Sanat Sanat İçindir, Sanat Toplum İçindir’ ikileminde kalmadan eserlerinde öz ve biçim ilişkisini ustaca kullanmıştır. Suluboya zor bir tekniktir kararlılık ve titizlik ister. Portre sanatı da aynı özeni gerektirir. Betimlemelerinde ustalıkla karakterlerin oluşumunda, fiziki ve özsel yanını birlikte vermiştir. Fiziki portre, kişiyi görsel okurun gözünde canlandırırken, içindeki özsel etkisi ise, yüz ifadesinin betimlenmesinde insan karakteri, davranış düşünce tarzı ve amaçları, hayatına göre duygusal tepkileri anlatmasıdır. Sultan Utan aynen öz ve biçim ilişkisindeki gibi, portre çalışmalarında da insanın fiziki ve özsel yanını birlikte betimleyerek güçlü eserler bırakmıştır.
Eserlerindeki suluboya çalışmaları yoğunluklu olarak Mezopotamya’nın kadim Kürd insanının betimlemeleridir. Bakışlarındaki hüznün yanında, türlü insanlılık halleriyle sevgi ve umut öne çıkmıştır. Poşili yaşlı bilge kadın ve erkekler, hayatın yükünü taşıyarak yaşanmışlığın birikimleriyle sorgulayan ya da neşeli bakışlarıyla umutlu bekleyişin içindedir. Kürd kültürünün bütün bezemeleri renkleriyle süslenmiş neşeli genç kadınların güzelliği, bebeğini kucağında ya da barzun’un da taşıyan genç anneler, kardeş sorumluluğu, çocuk gelin olma yazgısı ve birçok insan hallerindeki betimlemeler, Kürd halkının tarihinde ki izlekler gibidir. Resmi tarihi aşarak, sözlü tarih çalışmalarından oluşan roman karakterleri gibidir.Barzun’u çoğunlukla koyun sağmaya obasına yaylasına giden berivanlar kullanır. Sırtındaki barzun’a bebeğini koymuş, dönerken yanına yeni doğmuş kuzusu bebeğiyle birliktedir ya da süt kabı vardır. Doğurganlığın en mükemmel hallerini bir arada görürken Doğa Ananın mucizesi burada şiirsel güzelliktedir. Yaşlı kadınların portrelerindeki betimlemelerde ‘DEG’ ( Vücudu Değiştirme, inancın umudun bedene taşınması,) diye adlandırılan dövmeleri yazılı tarih, kayıp zamanların kutsal metinleri gibidir. Erkeklerde küçük bir betimlemeyle yüz el ve kol içine işlenir. Kürd halkının tarihsel birikimleri, inançları, güçlü sevgileri aşklarıdır. Sağlık, umut, şans, güç, bereket, çocukları koruma, doğurganlığı artırma, estetik kaygısı, aşirete özgü bir tür kimlik ve soy felsefesini yansıtan Mezopotamya’nın kadim izleridir. Türklerin asimilasyon politikasına yenik düşse de, Antep, Urfa, Mardin Maraş, Kilis ve özellikle Ezidi kürdlerinde geleneğini sürdürmektedir. Evlenmemiş bekâr kadın ve erkeklerin eşleri kollarında huzurla uyusunlar diye kol içlerine yaptırdıkları papatyalar, aşkın en güzel halleridir. Dikkate değer Deg betimlemesi yaşlı bir kadının suluboya portresidir. Kadınların çene altından başlayarak boyundan göğsüne kadar inen hayat ağacı motifidir. Ana Tanrıça inanışından beslendiği de iddia edilir. Yaşam döngüsü, annenin doğurganlığı, ceninin gelişim evreleri, hayat ile ölümü simgeler. Söylemlerden biride, eşinin başını hayat ağacı olan göğsüne koymasıdır, kolların içinde olan papatyalar gibi. Kürd insanının sevgi ve aşk tutkusunu belirleyen en güzel insanlık halleridir. Çok derin ve şiirseldir.
Sultan Uta’nın Siverek deki yaşamında beslendikleridir. Gençlik yıllarındaki yörenin kültürel görsel değerlerini özümsemiş tuvaline aktarmıştır. Aile büyükleri Deg geleneğini sürdürüyordur. Yaşamı İzmir de olsa da köklerini yaşayan Kürdistani bir kadındır. Yoğunluktaki kadın portreleri kimliğinden oluşan kadınların dik duruşlarıdır. Dikkate değer diğer güçlü yanı ise yaşamını sürdürdüğü baskın ulusal kültüre başkaldırıyla, Kürdistani betimlemelerini öne çıkarmasıdır. Atlara olan tutkusu Siverek ovalarındaki yaşamıdır. Natürmortları, çiçekler kuşlar peyzajlarındaki doğa betimlemeleri tüm börtü böcekler, aklından fırçasına yansıyanlardır. Hititlerden başlandığı bilinen Farslarında sahiplendiği Şahmeranın hikâyesi Kürdistan da geçmektedir. Görselleri Kürdlerin çoğunun yaşamında duvarlarında asılıdır. Doğurganlık özelliği taşıdığı da iddia edilir. Sultan Utanın betimlediği Şahmeranları Kürdistani yanıdır. Kadim kültürünün vazgeçilmezleridir. Urfa’daki Halfeti evlerinin antik mimarisi eserleri arasındadır. İzmir yaşamında hayatına balerinler, klasik müzik ve tangolar, Ege kültüründeki zeybekler, günlük yaşamdan kompozisyonlar, deniz manzaralarıyla paleti daha renklenmiş, çok kültürle beslenmiş, konuları çeşitlenmiştir. İnsanın ve doğanın hallerini evrensel uyakla aramış bulmuştur. Günümüzde sergilenişinde cesaret isteyen yağlı boya nü çalışmaları, anatomik çizimleri, insan hallerindeki duygu durumları ve tekniğini kullanışı ustalıklıdır. Doğanın bütün çizimleri dikey, yatay, eğik, helezonik, yuvarlak olarak insan bedeninde mevcuttur.
Şapeldir. İtalya Floransa cumhuriyetinin Rönesans ustası Michelangelo ( 1475- 1564) sunak duvarı tavanına, 520 metrekarelik alanda 4 yıllık çalışmasının ürünü olan ‘kıyamet günü ya da son yargı’ freskini yapmıştır. Yeni bir karar oluşturarak çığır açan anlayışıyla, İsayı yarı nü betimleyerek, figürleri çıplaklıklarıyla eşit haklara sahip kılmıştır.
Ressam Sultan Utan yaşamından sonra İsmail Beşikci Vakfına bağışlanmasını istediği 200 eseri, betimlemelerinde yorumladığı Kürd kültürü, kendisinden sonra yaşatılması vasiyeti, insani duruşunun en önemli vedasıdır. Sergisi ve bağışlanan eserleri, gelecek kuşaklara sanatın ve kültürel mirasın aktarılmasıdır. Kürd kültürel kurumlarının yaşatılması ve yaşamsal zenginliğine yönelik önemli değer taşımaktadır. Anılarına Saygıyla.
Resim Öğretmeni, yazar Gülten Madenli