''1958 yılında zorunlu askerlik görevini ifa etmek üzere Ankara Mamak ta askerlik görevini sürdüren Derwêşê Sado bir Pazar günü çarşı iznine çıkmışken, gazete bayiinde Akis isimli bir derginin attığı manşet Derwêş’in yüreğinde büyük bir sevinç yumağı oluşturur. Akis dergisinin manşetinde Molla Mustafa Barzani Kürd Devleti peşinde diye haber olmuş ve yazının üstünde bir de Kürdistan bayrağının fotoğrafını da yayınlamışlardır.''
02 Ekim 2020 yılında 86 yaşında korona hastalığından kaybettiğimiz Derwêşê Sado 1936 yılında devletin onların aşireti (PENCENARA) üzerinde uyguladığı takriri sükun kanunu sonucu, aşiretin erkeklerinin bir kısmı öldürülmüş, geri kalanlar da canlarını kurtarmak için Rojava Kürdistan’ına çok zor şartlar altında kavuşurken, annesinin kucağında iki yaşında bir çocuktu.
Derwêşê Sado ilk, orta ve lise öğrenimini Rojava Kürdistan’ın da tamamlamış ve 1920’lerden sonra Türk devletinin şiddet ve baskı politikalarından zorunlu göç ederek Rojava Kürdistan’ına yerleşen Kürdistan mefkuresinin belli başlı aydınlarının ortamında yetişme ve motive olma şansına sahip olmuştur.1952 yılında Adnan Menderes hükümetinin çıkardığı af sonucu ailesi ve aşiretin tüm fertleri ile kendi topraklarına yeniden kavuşma şansına sahip olduğunda 18 yaşında Kürdistan mefkuresi ile donanmış bir gençtir. Derwêşê Sado Rojava Kürdistan’ın da, Celadet Bedirxan, Kamuran Bedirxan, Dr.Nafiz,Cigerxun, Dr Nureddin Zaza gibi hocalardan aldığı Kürdistan mefkuresi motivasyonunu Kuzey Kürdistan da pratiğe indirgemekte büyük zorluklarla karşı karşıya geliyor.
1940’lardan itibaren Türk devletinin Kuzey Kürdistan da uyguladığı şiddet ve baskı politikaları toplumu tamamen sindirmiş, Kürdistan da ki medreseler üzerinde uyguladığı şiddet ve baskı
Toplumun üzerine adeta ölü toprağı serpiştirmiştir.Derwêş’,ten önceki yaşlı kuşaklar halen cumhuriyetin ilk yıllarında takriri sükun kanunları ile toplum üzerinde uygulanan korku ve endişe psikolojisini üzerinden atamamışken, Derwêş’ın siyasi faaliyetlere yeltenmeye çalışması aile büyüklerini çok ürkütüp endişelendiriyordu. Şeyh Said ailesinden bir kişi bir gün özel bir işi nedeniyle yolu Kurtalan’a düşüyor, Derwêş, Şeyh Said ailesinden olduğunu öğrenince onunla sıcak bir diyalog içine girip yardımcı olmaya çalışırken, aile büyükleri bu durumun farkına varıyor ve akşam Derwêş’in başına toplanarak, sen ne yaptığının farkında mısın? Öyle yapacaksın ki, yeniden bir baskı ve şiddetle bizi yüz yüze bırakacaksın, bizim yeniden bir sürgünle yüz yüze kalmaya mecalimiz kalmamıştır, ona göre hareketlerine dikkat et ve devletin şimşeklerini bizim üzerimize çektirme gibisinden telkinlerde bulunuyorlardı.
Kendi deyimiyle en önemli sıkıntılarından biri de mumla aramasına rağmen, yurdsever, milliyetçi bir Kürd le yollarının çakışmamasıydı. Nihayetinde Seyda Mele İmadeddin Gurdilî ile tanışıyorlar ve böylelikle medrese ekolünden yurdsever milliyetçi imamlarla tanışma fırsatını yakalıyor.
1958 yılında zorunlu askerlik görevini ifa etmek üzere Ankara Mamak ta askerlik görevini sürdüren Derwêşê Sado bir Pazar günü çarşı iznine çıkmışken, gazete bayiinde Akis isimli bir derginin attığı manşet Derwêş’in yüreğinde büyük bir sevinç yumağı oluşturur. Akis dergisinin manşetinde Molla Mustafa Barzani Kürd Devleti peşinde diye haber olmuş ve yazının üstünde bir de Kürdistan bayrağının fotoğrafını da yayınlamışlardır.
Yaklaşık 12 yıl SSCB de zorunlu sürgünde bulunan Mele Mustafa Barzani Irak’ta ki siyasal değişiklikler sonucunda Irak anayasasının değişerek bu Devlet iki asli unsurun Arap ve Kürd unsurunun Devletidir şeklinde değişmesinden sonra Kürdistan’a dönme kararı almıştır.500 civarı arkadaşı ile kendi ülkesine dönüş kararı alan Mele Mustafa Barzani’nin uzun bir sessizlikten sonra Derwêşê Sado v.b Kürd yurdseveri üzerinde ne kadar büyük bir sevinç ve geleceğe dönük umuda dönüşmüş se, Türk Devleti üzerinde de tam aksi bir durum ve tedirginliğe yol açmıştır.1930’lu yıllarda Kürdistan mefkuresi Ağrı dağında medfundur diye her ne kadar bir avuntu içine girmişlerse de, Mele Mustafa Barzani’nin uzun bir sessizlikten sonra efsaneleşerek ülkesine geri dönmesi, uykularının kaçmasına, kara kara düşünmeye ve Barzani’nin ruhunun ve mücadele anlayışının Kuzey Kürdistan a sirayet etmesini engellemek için baş vurmadıkları yol, entrika, komplo ve operasyon bırakmamışlardır.
Derwêşê Sado Ankara Mamak ta sekiz aylık askerlik görevini ifa ettikten sonra geri kalan dönemi Diyarbakır da tamamlamak üzere ülkesine geri döner. Derwêşê Sado Diyarbakır’da Mele müdür lakaplı Mele Abdulbaki Özkeskin’le tanıştıktan sonra Diyarbakır’da bulunan Kürd aydın ve yurdseverleri ile tanışma fırsatını bulur. İlk tanıştığı Kürd aydınlarından ikisi Musa Anter ve Canip Yıldırım’dır. Bu ikili o dönemde Diyarbakır’da ileri yurt isimli bir gazetenin öncülüğünü yapıyorlar. Derwêşê Sado askerlik yaptığı süre boyunca her çarşı iznine çıktığında Mele Abdulbaki üzerinden yeni, yeni yurdsever Kürd aydınları ile tanışma fırsatını yakalar
Sayın Derwêşê Sado Diyarbakır’da askerlik görevini ifa ettiği süre içinde Mısır’ın başkenti Kahire’de Kürdçe yayın yapan bir radyonun sorduğu dört soruya doğru cevap verdiği için radyonun yöneticileri Derwêş le bir mülakat yaparlar. Radyonun spikerliğini yapan kişi konuşmasının sonunda merak etme, hiç bir ülkenin üzerinde kara bulutlar her zaman dolaşmaz, illaki bir gün Kürdistan üzerindeki kara bulutlar dağılacak tır der. Yıllar sonra Derwêşê Sado Kahire’de Kürdçe yayın yapan radyo ya verdiği mülakattan sonra Devletin istihbaratının takibi altına alındığının farkına varır.
Bunun üzerine sendikanın yöneticileri müdür le görüşürler. TPAO bölge müdürü nün sendikacılara söylediği gerekçe gerçekten Devletin derin aklının açığa çıkması konusunda çok önemli bir ipucudur. TPAO bölge müdürü bir gün Almanya’ya bir seyahate gittiğini, orada Türkiye Cumhuriyeti jandarma genel komutanı ile aynı ortamı paylaştığını ve jandarma genel komutanının, Bişarê Çeto’nun torunu Derwêş’ ê Sado nün Suriye’den dönüş yaptığını ve Batman’da sizin bünyeniz de çalıştığını, aynı zamanda müthiş bir Kürdçü olduğunu biliyoruz. Bu sebeple Bişarê Çeto’nun torununun işine son vereceksin diye telkinde bulunuyor. Müdür ilk başta jandarma genel komutanının bu tutumuna karşı çıkarak, ben böyle durup dururken, onun işine son veremem, ancak siz (jandarma genel komutanı) konu ile ilgili bana resmi bir talepte bulunursanız ,sizin talebiniz üzere böyle bir şey yapabilirim diye cevap verir
 Jandarma genel komutanı nın resmi talebi üzerine Derwêş’ ê Sado’nun işine son verildiğini ve yazının son derece gizli olması nedeniyle kendilerine gösteremeyeceğini sendikacılara bildirir. Bunun üzerine Derwêş hukuki yollara başvurur. Bir taraftan hukuki mücadelesini sürdürürken, diğer taraftan da bölgedeki milletvekilleri üzerinden konuyu TBMM’ye taşır. O dönemde sağlık bakanı olan Dr Yusuf Azizoğlu üzerinden konuyu bir dilekçe ile Başbakan İsmet İnönü ye kadar götürür. İsnet İnönü ye Derwêş ê Sado adına iletilen dilekçede Kürd olduğu için işine son verildiğini ifade eden Derwêş’ ê Sado ya bütün kapılar kapanmış olur. Bu olay gerçekten Devletin derin aklını tanıma açısından çok önemli bir örnektir. Bışarê Çeto;19.yüzyılın son çeyreği ile 20.yüz yılın ilk çeyreğinde yaşamış, bir çok Kürd aşiretinde olduğu gibi zaman zaman Devletin otoritesinin yerine bölgesel otoriteyi tercih eden tutumu nedeniyle Devletle zaman zaman çatıştığı durumlar olmuş, en son 1914 yılında bugün İran sınırları içinde bulunan bölgede kendi aşireti ile birlikte bölgedeki Kürd güçleri ile Rus işgal güçlerine karşı girdiği savaşta hayatını kaybetmiş, aradan geçen uzun zamana rağmen Devlet onun torunu üzerinden hesaplaşmayı önüne koymuştur. Gerçekten bu Devletin aklını okuyabilmek açısından ibretlik bir olay olduğunu düşünüyorum.
Derwêşê Sado her ne kadar Rojava Kürdistan’ın dan, Kuzey Kürdistan’a dönüş yapmış olsa da, oradaki hocaları ile irtibatı kesilmemiştir. Özellikle Nureddin Zaza ile zaman, zaman görüşme fırsatını yakalıyor.1963 ten sonra Said Elçi İstanbul’dan , Diyarbekir’e dönüş yapınca çok değer verdiği Said Elçi ile tanışma fırsatını yakalıyor. Söz konusu tarihten itibaren PDK ismiyle parti açma fikri ağırlık kazanıyor ve bu konuda çalışmalar hızlandırılıyor
Özellikle Şeyh Said’in kâtibi Fehmi Bilal Efendide Said Elçi’yi bu konuda oldukça motive ediyor. Rojava’daki PDKS’nin önemli kurucularından biri olan Dr. Nureddin Zaza da Derwêşê Sado’yu motive ediyor. Çünkü Kürdistan’ın diğer parçalarının hepsinde PDK’ler kuruluyor ama Kuzey Kürdistan da diğer parçalardan yıllar sonra ( İKDP 1945 te, IKDP 1946 da,1957 de SKDP) 11 Temmuz 1965 te Nihayet TKDP adıyla ilk olarak Kürdistan Demokrat partisi kuruluyor
Said Elçi, Derwêş’ ê Sado, Ömer Turhan, Şakir Epözdemir ve Şerafeddin Elçi PDKT’nin ilk kurucularıdır. Said Elçi kurucu genel başkan olarak kabul edilir ve diğer kurucu üyelerde kendi aralarında görev bölümü yaparak çalışmalarını sürdürürken, diğer taraftan da Av. Faik Bucak’ın Parti’nin liderliğine getirilmesi konusunda tüm kurucu üyeler, önemli bir çaba gösterir ve Şeyh Said’in kâtibi olarak bilinen Fehmi Bilal Efendi’nin de özel çabaları ile Av Faik Bucak ikna edilerek Parti’nin liderliğine getirilir. Said Elçi hem yaşça kendisinden büyük olan, hem hukukçu ve aynı zamanda kendi döneminde aydın entelektüeller arasında önemli bir ağırlığı olan Faik Bucak’ın Parti’nin başına getirilmesi, partide önemli bir sıçrama tahtası olduğunun ayak seslerinin gelmesini de beraberinde getiriyor. Faik Bucak’ın hukukçu ve medeni bir cesarete sahip olmasının yanında, dönemin entelektüel potansiyeli arasında önemli bir ağırlığı olması ile birlikte Bucak aşireti gibi bölgede önemli bir potansiyel gücü olan bir aşiretin mensubu olması da PDKT’nin önemli bir sıçrama ve sahaya çıkma konusunda altyapısının oluşmasını beraberinde getiriyordu.
11 Temmuz 1965 te Kürdistan’ın kuzeyinde PDKT’nin kurulması esas olarak ortak bir üst akıl ürünü olduğu apaçık ortada idi. Bu atılan adımla Kürdistan’ın dört parçasında PDK’lerin kurulması tamamlanmıştır. Kuzeydeki PDK aynı zamanda 20.yüz yılın ikinci çeyreğinin ilk yıllarında kuzeyli Kürd aydın ve yurdseverlerinin Rojava Kürdistan’ın da kurdukları XOYBUN örgütünün bir nüvesi gibiydi. PDKT’nin kurucu kadrolarının sosyal ve siyasal yapıları XOYBUN örgütünün kadroları ile benzeşti ve siyasal perspektifleri de XOYBUN örgütünün kadrolarını çağrıştırıyordu. Diğer bir anlamıyla Kürdistan mefkuresi ile donanmış, ilerici fikirlere açık, demokratik ve muhafazakar bir duruşa sahiptiler. Yani Kürdistan halkının sosyolojik değerlerini esas alan siyasal bir yapının alt yapısı oluşturulmuş ve taşlar yerine oturtulmaya başlanmıştı.
1958 de Mele Mustafa Barzani’nin SSCB den ülkesi Kürdistan’a dönmesinin Kuzey Kürdistan aydınları ve yurdseverleri üzerinde ki yansımaları bu şekilde devam ederken, Türk devleti bu gelişmelerin karşısında nasıl bir pozisyon alıyordu. Irak’taki siyasal değişiklikler sonucunda Irak anayasasının değişerek Irak Devleti’nin iki asli unsurun Arap ve Kürd unsurunun Devleti olduğu, Irak Devleti’nin anayasasına nakşedilince, Türk devleti adeta kendini bir kabusla karşı karşıya olduğunu hissetti. İran Devleti ile danışıklı bir şekilde karşılıklı olarak Irak Devleti’nin sınırı üzerine asker kaydırarak, Irak’taki siyasal gelişmelere müdahaleyi gündemlerine aldılar.
 Irakta ki askeri darbenin başından beri arkasında duran SSCB Türkiye ve İran’a hemen ültimatom çekerek, Irak Devleti’nin topraklarına girmeleri halinde kızıl orduyu her iki Devletin sınırlarına kaydırarak Irak Devleti’nin topraklarına girmeleri halinde kızıl Ordu’nun da Türkiye ve İran topraklarına gireceğini deklare etti. Bunun üzerine Türkiye ve İran Devletinin Irak’a askeri müdahale etme hevesi kursaklarında kalmış oldu. Aynı süreçte Kerkük te ki Türkmenler üzerinden bazı provokasyonlar yaptırarak, bölgeyi karıştırmaya başladı.1959 yılında Kerkük e helikopterle gelen Mele Mustafa Barzani’nin helikopterine uzaktan kumandalı bir bomba yerleştiren Türkmen bir üsteğmenin suikast planı Kürd bir subay tarafından fark edilerek olası büyük facianın önü kesilmiş Bütün bunların yanında Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın önerisiyle yüzlerle, hatta binlerle ifade edilen sayıda Kürd ileri gelenlerini yakalayıp cezaevlerine atmak ve sistematik bir şekilde onları yok etmek önerisini ortaya atıyorlar. Bütün bunlardan amaçları Kürdistan halkı üzerinde akıl almaz şiddet ve baskı uygulayarak onların Güneyden gelebilecek Ulusal Özgürlük mücadelesinin önüne set çekmekti. Celal Bayar’ın bu faşist önerisi o dönemde dışişleri bakanı olan Fatin Rüştü Zorlu nün ben Ermeni ve Rum meselesi nedeniyle yurt dışında zaten büyük sıkıntılarla yüz yüze geliyorum. Durup dururken, yüzlerle, binlerle ifade edilen sayıda Kürd ü tutuklayarak onları ortadan kaldıracak yöntemler uygularsak, yurt dışına çıkmakta çok büyük sıkıntı çekeceğiz tezine Başbakan Adnan Menderes in de sıcak bakması Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın önerisini geriletiyor ve 49’lar olarak bilinen 50 Kürd aydınının Harbiye cezaevine konulması süreci başlıyordu.
Türk Devleti Irak’ta ki siyasal değişiklikler in karşısında öyle bir reaksiyona girmiştiki, ne yapacağını kestiremez bir durumla karşı karşıya gelmişti.1948 yılında kurulan ve Ortadoğu ülkeleri tarafından benimsenmeyen İsrail devleti ile gizli kanallardan irtibat kurarak o dönemde İsrail devletinin dışişleri bakanı olan Golda Meyir’i acil görüşme talebiyle gayri resmi kanallardan Türkiye’ye davet ediyordu. Özel bir uçakla İstanbul havaalanının üzerinde arıza sinyali verilecek, İsrail uçağına iniş izni verildikten sonra, havaalanında hazır bekleyen başka bir uçakla Golda Meyir Ankara’ya getiriliyor. Ankara’da Golda Meyir’le yapılan görüşmede Barzani’ye destek olmamaları durumunda, İsrail devleti ile her türlü ilişkiyi geliştireceklerini Golda Meyir’e iletiyorlar.
1958 den itibaren yukarıda dile getirmeye çalıştığım hiçbir girişimden kayda değer bir sonuç elde edemediler. Irak’a İran la birlikte yapmak istedikleri askeri harekat SSCB’nin sert ültimatom u ile boşa çıkıyor, Kerkük te Türkmenler üzerinden yapmak istedikleri provokasyonlar ve İsrail ile acil kodu ile yapılan bütün girişimlerden somut bir değer elde edemiyorlar. Son olarak 50 Kürd aydınının Harbiye cezaevine konulması da yaklaşık iki yıl süren cezaevi ve altı yıl devam eden yargılamalar la son buluyordu.
Türk Devleti bütün bunlardan sonra pes mi edecekti? Asla! Esas uzun vadeli, sinsi ve sinsi olduğu kadar da derin, kirli ve acımasız planlarını 1960’lardan sonra adım adım hayata geçirmeye başlayacaktı
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.