Şahidin Şimşek: Ortadoğu ve Kürdistan'da Küresel ve Bölgesel Senkronizasyon

Korkum odur ki bu tarihi fırsat noktasında Kürtlerin tekrar kendi aralarında bir anlaşmaya varamamaları ve yine hem bölge ülkelerini hem de uluslararası güçleri aklamalarıdır. Bu noktada KDP ve PKK\'ye bunu da sormak lazım: Ülkenizi parçalayanlar arasındaki bu tarihsel senkronizasyon bir gereklilikken sizin aranızdaki senkronizasyon bir lüks mü? Her Kürt bugünkü Kürtlerin başat siyasi aktörleri olan bu yapılara ısrarla bu soruyu sorsun ta ki yüzyıl sonra ortaya çıkmış bu fırsat kaçmasın.

29.10.2015, Per - 15:45

Şahidin Şimşek: Ortadoğu ve Kürdistan'da Küresel ve Bölgesel Senkronizasyon
Haberi Paylaş

Rusya\'nın SSCB\'nin dağılmasından sonra Ortadoğu\'daki nüfuz savaşına Suriye Krizi üzerinden tekrar müdahil olması bir çok açıdan değerlendirilmesi gereken bir durum. Rusya\'nın küresel siyasette Batı ile yaşadığı tarihsel çekinik rekabet, Rusya\'nın SSCB dönemindeki siyasi gücüne kavuşma arzusu ve bu iki konuda da ona atılım imkanı sağlayan enerji kozunu kaybetmemek adına giriştiği Ortadoğu seferini, herkesten önce Kürtlerin çok detaylı bir şekilde irdelemesi gereken bir durum. Kürtler kendi tarihleri açısından bu tarihi kavşakta uluslararası ilişkiler noktasında hata yapma lüksüne sahip değiller. Kürtlerin, İlişki kuracakları tüm uluslararası ve bölgesel güçlerin tarihsel reflekslerini, bugünkü imkan, kabiliyet ve ihtiyaçlarını ve şu anda ne yapmaya çalıştıklarını derinlemesine incelemeleri gerekir.

Her şeyden önce Rus dünya siyaseti, tarihsel olarak Batı siyasetinin periferisinde şekillendiğini yani Batı siyasetinden bağımsız gelişmeyip bir tür reaksiyon siyaseti olduğunu bilmemiz lazım. Çarlık Rusya\'sından SSCB dönemine ve oradan bugünkü Putin Rusya\'sına bu anlamda temel bir değişiklik yok. Haddi zatında Ruslar Batı uygarlığının dışlanmış çocuklarıdırlar ve Ruslarla Batının kavgası biraz da bu dışlanmışlık kavgasıdır. Batı, Ruslara doğru bir adım attığında Rusların iki adım attıklarına tarih şahittir. Bu Çarlık Rusya\'sında da, SSCB döneminde de böyle idi ve bugünkü Putin Rusya\'sında da böyledir. İki dünya savaşında da yani Ruslar Çar\'ın tebaası iken de, SSCB döneminde birer devrimci komünist iken de rüşvetini aldıklarında Anglosaksonların yanında durmakta asla tereddüt etmediler. Üçyüz yıldır küresel sistemin patronluğunu yapan Anglosaksonlara karşı küresel çapta iki isyandan bahsedebiliriz ki bu iki isyanı da Almanlar gerçekleştirdi. Birinci ve İkinci Dünya Savaşı denilen bu isyanlarda tarihin garip cilvesidir ki Ruslar Anglosaksonların yanında yer aldı Almanların yanında değil. Yani demem o ki Rusların öyle temelde bu Anglosakson patronluğuna bir itirazı yok.Rusların oyun kurucu olmaktan ziyade kurgulanan oyundan dışlanmamaktır dertleri tarihsel olarak. Zaten küresel sistemde Rusların oyun kurucu bir role soyunmaları birçok bakımdan mümkün değildir.Bu anlamda Ortadoğu\'ya tekrar gelmeleri de bu tarihsel refleksin tekerrürüdür yani oyundan dışlanmamak içindir yoksa Ortadoğu\'da ABD\'nin rolüne soyunmak için değil.

Bilinmesi gereken ikinci bir husus da Rusların Ortadoğu\'daki rolü tarihsel olarak Anglosaksonların burada kurduğu düzenin işlenmesi için tamamlayıcı bir unsuru olmasıdır. Yani Ortadoğu\'da kurulan düzende Ruslara muhalefet görevi verildi ve Ruslar da bunu memnuniyetle kabul etmekle kalmadılar statükonun devamı için düzen kuruculardan daha çok bu düzene sahip çıktılar ve çıkmaya da devam ediyorlar. Rusların Mısır, Irak ve Suriye\'deki Baasçılarla ilişkisi aşağı yukarı Kemalizmle olan ilişkisi gibiydi yani Ortadoğu\'da İngilizlerin kurduğu Sykes-Picot düzeninin işlenmesi için Ruslara, bu düzenden muzdarip Araplara suni sınırlar içerisinde yapay nasyonal hareketler oluşturma görevi verilmişti. Bu nasyonal hareketler bu yapay sınırların ömrünü uzatırken ne yazık ki Kürdistan coğrafyasını da kana buladılar. Halepçe\'de soykırım yapan bu nasyonal hareketler Kürdistan coğrafyasını Kürtlerden arındırarak tarihi işgaller de yaptılar. Batı Kürdistan\'ın demografik yapısını büyük oranda değiştiren baba Esat Aslında Kobani\'nin bugünkü virane halinin de baş sorumlusudur çünkü İŞID denen bu bedevi canavarın Kürdistan coğrafyasına saldırma içgüdüsünü kazandıran onun Kürdistan\'ı Arap vatanı yapma ameliyesidir.

Kürtlerin bilmesi farz-ı ayın olan bir diğer husus da İsrail\'in Ortadoğu\'da devlet olarak varlığını sürdürmesi ABD önderliğindeki Batı\'nın teminatı altındadır. Bu da şu anlama geliyor: Batı İsrail devletinin bölgede varlığını tehdit edecek herhangi bir düzenin kurulmasına izin veremez yani Batı Ortadoğu\'yu terk edemez başka bir ifadeyle Batı bölgeyi Rusya\'ya bırakamaz ki zaten Rusya\'nın da böyle bir talebi yok. Rusya tarihsel misyonuna uygun bir rol talep etmektedir ki o da Batı\'nın prensipte karşı çıktığı bir şey değildir. Dolayısıyla eğer Kürtler Ortadoğu\'da güncellenecek yeni düzende var olmak istiyorlarsa tabii ki önce özgüçlerini toparlayıp aktör olacaklar ve daha sonra da bu küresel dünya egemenlik gerçeği çerçevesinde kiminle ne kadar işbirliği yapacaklarına doğru bir şekilde karar verecekler. Bu anlamda doğrusu Kürtler tarihsel olarak çok doğru bir yerde durma tecrübesine sahip değiller; genelde müteahhitten ziyade taşeronu tercih etmişler fakat bu sefer en azından Güney Kürdistan liderliği doğru bir noktada duruyor ve Batı Kürdistan\'daki yönetim de şartları doğrultusunda kendince manevra yapmaya çalışıyor.

Yukarıdaki tarihsel Rus ve Batı arasındaki ilişkilerden de anlaşıldığı gibi aralarındaki rekabet aslında bir senkronizasyon sorunudur yani Rusya Batı\'yı Ortadoğu\'dan kovmak için değil küresel düzen içerisinde rol dağılımında mağdur olmamak için bölgeye tekrar arzı endam etmiştir. Dolayısıyla Kürtler Rusya ve Batı arasındaki bu senkronizasyon sorununu abartıp herhangi bir siyasi hata yapmamaları lazım. Kürtler düzenin asıl kurucuları yani ABD\'nin yanında yer alıp Rusya\'yı da milli hakları noktasında ikna etmeye çalışmaları lazım.

Şimdi gelelim Batı ve Rusya arasındaki bu senkronizasyon mücadelesinde bazı insanların dile getirdiği Ortadoğu\'da şu anda bir üçüncü dünya savaşı yaşanıyor iddiasına. Bu iddia tamamen manipülatif bir iddiadır. Her şeyden önce dünya savaşını çıkarabilecek küresel aktörlerin hiç bir tanesinde onu dünya savaşına sürükleyecek siyasi veya ekonomik bir iç dinamiğe sahip olmadığı gibi uluslararasında da bir dünya savaşı çıkaracak büyük çapta nesnel bir sorun yok. İkinci bir husus da Irak ve Suriye\'deki krizin daha doğrusu savaşın uzaması Küresel aktörlerin politikalarından ziyade bölgesel güçlerin yani Türkiye, İran ve daha az düzeyde Suudi Arabistan\'ın müdahalesinden kaynaklanıyor. Şu anda Küresel aktörler, dikişleri sökülen Sykes-Picot düzenine tekrar dikiş atmaktansa daha kalıcı ve daha gerçekçi yeni bir Ortadoğu düzeni kurmaya çalışıyorlar fakat bölgesel güçler yani Türkiye ve İran Kürtlerin lehine kurulması muhtemel bu düzeni sabote etmeye çalıyorlar. Olay bundan ibarettir bir üçüncü dünya savaşı yaşanıyor veya provası yapılıyor değil.

Rusya ve Batı arasındaki bu senkronizasyon mücadelesine benzer bir senkronizasyon mücadelesi de Türkiye ve İran arasında yaşanıyor ki Kürtleri asıl tehdit eden budur. İran ve Türkiye\'nin bu anti Kürt senkronizasyonu şu anda tüm çelişkilerine rağmen tarihsel modunda yürüyor. Süleymaniye bölgesinde yakılan KDP büroları ile Batı Fırat\'a geçmeye çalışırken vurulan YPG güçleri veya Rojava\'ya gidişleri engellenen Rojava Peşmergeleri aynı senkronizasyonun farklı tezahürleridir. Türkiye ve İran Kürtleri yanlış tercihlere zorlamak için ellerinden ne geliyorsa yapıyorlar. Bu anlamda Türkiye Kürtleri yanlış tercihe zorlamak için Kürtlere karşı açık ve kaba bir savaş yürütürken İran gizli ve hileli bir savaş yürütüyor. Her ikisi Kürtlerin Batı ile sağlam bir ittifak kurmaması için farklı tehdit ve şantajlarla Kürtlerin Batı ile ilişkisini baltalayarak bağımsız bir Kürdistan\'ın zeminini ortadan kaldırmaya çalışıyorlar. İran Rusya\'yı, Türkiye ABD\'yi markaja alarak bu iki küresel gücü Kürtlerden uzak tutmaya çalışıyor. Farklı kamplardaki görüntü aslında aynı amaç için kullanılıyor yani Kürtlerin küresel güçlerle ilişki kurmalarını engellemek. Fakat Türkiye ve İran\'ın bu çabaları Kürtleri yanıltmamalı. Küresel güçler, Kürtler milli bir aktör gibi davrandıkları taktirde Türkiye ve İran\'ı pas geçecekler.

Son olarak 10 Şubat 1926 tarihli bir İngiliz belgesinde geçen bir paragrafı tüm Kürtlere tekrar hatırlatmak istiyorum: ....\'\'hem Majestelerinin Hükümeti hem de Irak Hükümeti, bu duyuru yapıldığı tarihte Kürtlerin kendi aralarında bir anlaşmaya varamayarak yada kesin bir öneri getirmeyerek bir Kürt Hükümeti kurulmasını başaramama nedeniyle, bu konudaki tüm yükümlüklerinden bütünüyle aklanmışlardır...\'\' Evet korkum odur ki bu tarihi fırsat noktasında Kürtlerin tekrar kendi aralarında bir anlaşmaya varamamaları ve yine hem bölge ülkelerini hem de uluslararası güçleri aklamalarıdır. Bu noktada KDP ve PKK\'ye bunu da sormak lazım: Ülkenizi parçalayanlar arasındaki bu tarihsel senkronizasyon bir gereklilikken sizin aranızdaki senkronizasyon bir lüks mü? Her Kürt bugünkü Kürtlerin başat siyasi aktörleri olan bu yapılara ısrarla bu soruyu sorsun ta ki yüzyıl sonra ortaya çıkmış bu fırsat kaçmasın.

Nerina Azad
Bu haber toplam: 5174 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:15:09:39
Bu gönderiye hiç yorum yapılmamış! İlk yorum yapan kişi olmak ister misin?
Nerina Azad
x