Şahidin Şimşek: Son gelişmeler ışığında Batı Kürdistan Stratejisi

Batı Kürdistan medeni dünyanın bir parçası olacaksa ulusal kurumları içerisinde muhalefetiyle birlikte var olmak zorundadır. Aksi halde bu geçici kazanımlar toprak ve nüfusun azlığından dolayı hızla kaybedilebilir. Rojava\'nın bir Güney Kürdistan olmadığını bilmek zorunda. İleriki süreçlerde muhtemelen Rojava\'nın kaderi Kürtler pek istemese de uluslararası konjonktür, Güney Kürdistan ile birleşmesini dayatacaktır Batı Almanya ile Doğu Almanya gibi.

27.09.2015, Paz - 21:10 [ Güncellenme: 28.09.2015, Pts - 12:18 ]

Şahidin Şimşek: Son gelişmeler ışığında Batı Kürdistan Stratejisi
Haberi Paylaş

Suriye sorununda uluslararası ilgili tarafların pozisyonunda son günlerde ciddi kırılmalar yaşanmakta. Sorunun çözümünde sahadaki aktörler açısından dramatik bir pozisyon değişimi gözlemlenmese de uluslararası belirleyici aktörlerin pozisyonu açısından dramatik farklar oluşmuş bulunmakta. ABD\'nin Suriye politikası Rusya\'nın karşı atakları karşısında zorlanıyor, AB\'nin özellikle Almanya\'nın desteğini kaybetme riski ile yüz yüze. ABD\'nin Türkiye\'den kaynaklanan nedenlerden dolayı sahada elini güçlendiren tek aktör olan Kürtlerle stratejik bir angajmana girmesi engelleniyor ve Rusya karşısında manevra üstünlüğü kayboluyor. Türkiye\'nin Kürtlerin muhtemel kazanımlarını engelleme üzerine bina ettiği siyaseti sadece kendisine değil Kürtlere ve ABD\'ye de kaybettiriyor. Türkiye bu siyasetiyle Kürtlerin Rojava\'da doğru bir eksene gelmesini engellerken ABD\'ye de Rusya\'ya taviz vermesini sağlıyor.

Suriye\'deki denglerle ilgili değerlendirme yapılırken öncelikle şu gerçeği belirtmekte fayda var: Uluslararası aktörlerin politikasını başarıya götüren asıl etken sahadaki sahip oldukları araçlardır. Sahaya baktığımızda ABD ve Rusya\'nın sahip olduğu araçlar bakımından Rusya\'nın bir hayli avantajlı olduğunu görürüz. Rusya, her şeyden önce uluslararası hukuk açısından hala meşru olan güçlerle işbirliği yaparken ABD bu anlamda sıkıntılı. Suriye hükümeti uluslararası hukuk açısından hala meşru bir hükümet ve her türlü işbirliği yapılabilir pozisyonda. Rusya bu meşruiyetin yanında sahada aktif olarak savaşan ve aynı zamanda uluslararası terörle en azından algı bazında anılmayan ve desteklendiğinde uluslararası hukuk açısından soruna neden olmayan büyük bir Şii kitlesine de sahiptir. ABD\'nin pozisyona baktığımızda her şeyden önce izlediği siyasetle ve ABD\'nin sahadaki tek müttefiği olan Kürtlere karşı aldığı pozisyonuyla ABD, Türkiye gibi koca bir ayak bağına sahip. Rusya\'nın bölge siyeseti için yoldaki tüm taşları ayıklayan bir İran\'a karşı ABD yola aşılması zor barikatlar kuran bir müttefik Türkiye gerçeği ile karşı karşıyadır. Türkiye, Kürtlerin muhtemel kazanımlarını bertaraf etmek için bugüne kadar cilalayıp her türlü desteklediği gruplar çok kısa bir süre içerisinde uluslararası terörün baş aktörü oldular. İşte bu terör grupları ABD\'nin Rusya karşısında elini kolunu bağlıyor ve taviz üstüne taviz vermesini sağlıyor. Yine Türkiye\'nin, kendince de haklı nedenlerle, AB sınırlarına sokmak için organize ettiği onbinlerce mülteci ABD\'nin değil Rusya\'nın elini güçlendiriyor. Onbinlerce mülteci sorunuyla yüzleşen AB liderleri Rusya\'nın Suriye\'deki tezlerine dört elle sarılmaya başladılar ve bu da zaten Ortadoğu sorunlarından bunalmış olan Obama\'ya Putin ile oturup sorunu Rusya tezleri üzerinde çözmeye çalışmasına neden oluyor.

ABD\'nin, sahada, elinde sadece Kürt kartı kalmış bulunmakta. Çok övündüğü ileri karakolu, NATO müttefiği Türkiye artık çözümün değil sorunun parçası haline gelmiş. Fakat Kürt kartı da ABD açısından sıkıntılı bir kart. Çünkü bu kart kullanılmaya başlandığı andan itibaren uluslararası meşruiyet açısından değil fakar uluslararası hukuk açısından problemler çıkarmaya başlar. ABD\'nin bu noktada kararlı bir pozisyondan ziyade tereddütlü bir pozisyonu var. Suriye\'deki üç ana toplumsal gruplardan olan Kürtlerin desteklenmesi kaçınılmaz olarak Suriye\'nin mevcut siyasi statüsünün değişimini gerektiriyor. Sorun burada da bitmiyor; şu anda Suriye\'nin nüfus olarak ana grubu olan ama tamamen radikal anlamda terörize olmuş ve muhtemelen önümüzdeki uzun yıllar terör bataklığına ev sahipliği yapacak olan Sünni Araplar ne olacak? Arap Sünni daha doğrusu Selefi İslamı, tabiatı gereği yayılmacı bir karekteri var. Dünya, önümüzdeki elli yılda selefi terörü ihraç edecek bir Arap Selefi devletine hazır mı peki? Kanaatimce müesses nizamın Irak ve Suriye\'de çözemediği temel sorun budur. Yani Kürtlerin desteklenmesi sonucunda Irak ve Suriye\'nin değişecek siyasi statüsünden doğacak bir bağımsız yada en azında konfederal Kürdistan\'ın yanında Batı, bir Selefi terör devleti dilemmasıyla da karşı karşıya . Fakat korkunun ecele faydası yok. Bu arada şunu da söyleyeyim: Bir Selefi terör devleti İran açısından hiç bir sakıncası olmadığı gibi çok büyük faydaları olacak yeter ki Şii Hilalini kesmesin.

Kürt kartının ABD açısından diğer bir sıkıntısı hiç şüphesiz Suriye\'deki Kürt hareketinin ABD ile olan doku uyuşmazlığı. ABD kendisiyle doku uyuşmazlığı sorunu olan bir siyasi hareketi ne kadar ve nereye kadar destekleyebilir? Dürüst olmak gerekirse ABD bu konuda mecburiyetinden dolayı Kürt Siyasi Hareketiyle işbirliğine daha istekli fakat bu işbirliğinin kalıcı ve stratejik bir boyuta gelmesi için dünyanın süper gücü ABD\'nin eksen değiştirmyeceğine göre Kürt tarafının eksen değiştirmesi gerekir. Peki Kürt tarafı eksen değiştirebilcek mi? Doğrusu bu konuda da ABD\'nin Kürt tarafına vaad ettikleriyle ilgilidir. ABD Güney Kürdistan\'a baktığı gibi Batı Kürdistan\'a bakarsa ideolojik kırmızı çizgiler silikleşebilir. Tabii işin içinde Kürtler arası iç dengeler de var fakat Amerikalılar çözüm noktasında pragmatist ve pratiktirler. Nitekim Güneyde bunu başardılar.

Suriye meselesindeki uluslararası iki ana aktörün pozisyonu kaba taslak bu şekilde açıkladaıktan sonra gelelim bölgesel ve yerel aktörlerin pozisyona. Bölgesel aktörler olarak İran ve Türkiye\'nin aldığı pozisyonlar aslında Suriye sorunun izleyeceği rota noktasında en az ABD ve Rusya kadar belirleyicidir. Türkiye bu sorunda başından beri yaptığı siyasi tercihleri neticesinde denilebilir ki IŞİD\'den sonra en kötü pozisyondaki aktördür. Batı bloğunda ve NATO müttefiği olmasaydı muhtemelen şu anda terörü destekleyen ülkeler listesinde en başa yerleşmiş olcaktı fakat Türkiye\'nin sahip olduğu jeostratejik önem, dünya sistemindeki yeri onu kurtarıyor. İran doğrusu Körfez Savaşından bu yana Dünya ve Ortadoğu\'da Humeyni Devriminden dolayı yaşadığı izolasyonu büyük oranda aşmış bulunmakta. Şii eksenli yürüttüğü Ortadoğu politikasını büyük oranda başardı. Türkiye ve Suudi Arabistan\'a karşı yürüttüğü bölgesel hegemonik rekabette iki ülkeyi de büyük oranda geriletti. Rusya\'nın desteğini arkasına alan İran, muhtemelen Irak ve Suriye\'de kendi lehine bir düzenin kurulmasını sağlayacaktır. Bu düzen sağlanana kadar muhtemelen Batı ile de arasını hoş tutacak ve Rusya üzerinden dünya sistemine entegre olacak.

Gelelim asıl aktörlere yani Esad\'a( Alevi Araplar),Kürtlere ve IŞİD\'e daha doğrusu Mücahit Bilici\'nin tarifiyle mahcup ve medeni Sünni İslam\'ın hicapsız ve bedevi haline ve tabii ki bu hicapsız ve bedevi İslam\'ın sahibi olan Sünni Araplara. Modern Suriye tarihinin bize öğrettiği bir gerçek var: Bu üç unsur ancak zindan, işkence ve katliamla birarada kalabilmiş. Baba Esad şehirli Sünni Arapları Hamma\'da katliamdan geçirirken bedevi Arapları da Batı Kürdistan\'da işgal, katliam ve talanla görevlendirirek dengeyi sağlıyordu. Haddizatında IŞİD denen canavarın mayası zaten bu şehirli Sünni Arapların yani Müslüman Kardeşler hareketinin gördüğü zulümdür. Bu mayanın Irak ve Suriye çöllerinde devletleşmesinde aslında birçok devletin bilinçli veya bilinçsiz katkısını olduğunu söylemek lazım fakat onu ete kemiğe büründüren hiç şüphesiz Körfez ve Suud parası ile Türkiye\'nin anti Kürt siyasetidir.

Suriye\'yi bir bütün olarak tutma çabaları hiç şüphesiz bu üç unsur arasındaki zindan, katliam ve işkence dozajını artırma çabasından başka bir anlama gelmiyor. Bu gerçeği aslında herkes biliyor fakat çıkarlar uğruna gizleniyor. Gizlense de eninde sonunda belirleyici aktörler taksimata gelmek zorundadırlar. Fakat önce IŞİD\'in yenilmesi lazım yada en azından sahadaki belirleyeci güç olmaktan çıkarılması lazım. Ondan sonra bir geçiş süreci derken taşlar yerine oturtulmaya çalışılacak. Peki bu mümkün müdür? Yani IŞİD mağlup edilecek mi? Doğrusu çok zor. Bunun temel nedeni Irak ve Suriye\'nin Sünni Arap coğrafyasında savaşacak ve kanını dökecek bir kara ordusunun olmayışıdır. Şii ve Aleviler de Kürtler de bunu akıllarından bile geçirmiyorlar. Sünni Araplar içinden böyle bir güç çıkabilir mi? Kesinlikle hayır. Artık o bölgelerin sosyolojisi buna imkan vermiyor. Mevcut pozisyonlarda ufak tefek değişiklikler olabilir fakat asıl durum kalıcılaşma eğilimindedir. Muhtemelen Esad ve Kürtlerin lehine olacak bir takım ufak tefek ama stratejik değişikliklerden sonra Irak ve Suriye\'nin Sünni Arap coğrafyası kaderine gayri resmi olarak terk edilecektir ve bu batak alan Kürt ve Şii coğrafya ile izole edilmeye çalışılacaktır.

Eğer bu projeksiyon doğru ise ki benim kanaatim budur Kürtler bu durumda ne yapmalı? Öncelikle Esad daha doğrusu Alevi Arapların kalıcı ve stratejik müttefikleri var fakat Kürtler her ne kadar çok kötü bir durumda olmasalar da an itibariyle Esad kadar kararlı ve yardıma hazır dostları olmadığını belirtmek zorundayız. Kürtlerin var olan sınırlı imkanlarını çok verimli kullanmaları gerekmektedir fakat bu da yetmeyecektir. Mutlak manada bir uluslararası gücün desteğini sağlamaları lazım ve tabii ki de bu güç ABD\'dir. Rusya-İran bloğuyla kavga etmek zorunda değiller fakat bu bloktan kendilerine pastadan bir pay düşmeyeceğini de bilmek zorundadırlar. Yani öncelikle özgüçlerine dayanarak fakat ABD\'nin yanında durarak ve Rusya-İran-Esad üçlüsüyle kavga etmeyerek doğru bir stratejik yol tutturabilirler. Aslında bu anlamda ufak tefek hataların dışında fazla da hata yok fakat PYD artık diğer Kürtlere uyguladığı baskıyı kaldırmalı ve Batı Kürdistan\'ın uluslararası meşruiyetini muhalefeti ile birlikte ulusal kurumları güçlendirerek sağlamalı. Eğer Batı Kürdistan medeni dünyanın bir parçası olacaksa ulusal kurumları içerisinde muhalefetiyle birlikte var olmak zorundadır. Aksi halde bu geçici kazanımlar toprak ve nüfusun azlığından dolayı hızla kaybedilebilir. Rojava\'nın bir Güney Kürdistan olmadığını bilmek zorunda. İleriki süreçlerde muhtemelen Rojava\'nın kaderi Kürtler pek istemese de uluslararası konjonktür, Güney Kürdistan ile birleşmesini dayatacaktır Batı Almanya ile Doğu Almanya gibi.

Nerina Azad
Bu haber toplam: 5285 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:04:30:54
Bu gönderiye hiç yorum yapılmamış! İlk yorum yapan kişi olmak ister misin?
Nerina Azad
x