Kürt Siyasetçileri ve Aydınları on yıllardır; “Türkiye Sosyalist Hareketleri” ile ideolojik bir mücadele içindedirler, “Türk Solu” denilen anlayışlar da kendilerini Kemalist Resmi İdeoloji’den kurtaramadıkları için, Kürdistan üzerinde hatırı sayılır bir ideolojiye sahip olamamışlardır.
T. C. Devleti’nin Parlamenter Sistemi’nin tarihsel öz geçmişine baktığımız zaman; adeta ‘Yıkılmaz bir kale’ inşa edilmiş, mevcut yasalarıyla Türk Milleti dışındakileri görmezden gelmiş, özellikle Kürtler üzerinde uygulaya geldiği yaptırımlarıyla tam bir Sömürgeci Devlet olduğu aşikârdır. Kürtler cephesinde bu kısa ama öz belirlemeyi tartışmak bile, başlı başına fuzuli bir uğraştır kanısındayım. Bu bakımdan bu ülkeyi yeniden keşfetmeye, analiz etmeye gerek yoktur.
Cumhuriyet’in ilk Adalet Bakanı olan Mahmut Esat Bozkurt “Türk, bu ülkenin yegâne efendisi, yegâne sahibidir. Saf Türk soyundan olmayanların bu memlekette tek hakları vardır; hizmetçi olma hakkı, köle olma hakkı. Dost ve düşman, hatta dağlar bu hakikati böyle bilsinler!” derken; aslında Türk Yöneticilerin, Kürdler ile ilgili olarak doksan yıldır ne yapmak istediğinin bir özetidir. Türkiye Cumhuriyeti Parlamenter Sistem; vesayetin de büyük desteğiyle, Kürd çocukları üzerinde asimilasyon eğitimini, halk üzerindeki asimilasyon politikalarını ve Kürdleri ilgilendiren bütün konularda karar almış ve pratik olarak uygulamıştır.
Bu yanıyla bu “Parlamento”; Kürtler için meşruluğunu tartışır bir duruma getirmiştir. Bu bağlamdan hareketle; Kürtlerin Seçim Siyaseti, parlamentoyu meşru görmeyen, parlamento da özellikle Kürtlerin aleyhine alınan kararları yok hükmünde görmek anlamında güçlü bir sese dönüşmesi gerektiğini düşünmekle birlikte, Son Otuz (30 Yıl) Yıldır yani 1990’lardan bu yana Kürtler; ‘Legal Parti’ tartışmalarıyla ‘Legal sivil siyaset’ arenasında olmanın gerekliliği üzerinde (tam bir uzlaşı sağlanmasa da), ciddi bir şekilde tartışıp, bu alanı kullanmaya başladılar. Bunun için ciddi mesafeler alındı dersek pek yanılmayacağız…
Ama yine de Kürtlerin ‘sivil siyaset’ adına kullanabilecekleri ‘meşru ve açık siyaset’ haklarını kullanmaları çok daha yerinde olacağı inancımı saklı tutmakla birlikte, 16 Nisan 2017 tarihinde yapılan “Anayasa Değişikliği Paketi Referandumu”nda, Kürtlerin başına geçirilen “Kemalist Resmi İdeoloji”den kurtulmaları için büyük bir fırsat yarattı. Ve Kürtlerin; bu fırsatı iyi değerlendirmek gibi bir zorunlulukları vardır. Bu “Anayasa Değişikliği Paketi Referandumu”nun “değiştirilmek” istenen maddelerinde Kürtleri ilgilendiren bir özel madde olmadığı açık bir şekilde görülmektedir. Ancak; bu yasa “değişikliği” ile doksan yıldır Kürtlerin başına musallat edilen, kendi haklarını gasp eden, Kürdistan üzerindeki her türden sömürgeci yasaları meşrulaştıran/uygulatan ve bir yanıyla ve kısmen de olsa “parlamento”nun “değiştirileceği” düşünüldüğünde, bu “yıkılmaz” denilen “kale”nin ‘tarumar’ edilmesi için ‘evet’ demek, Kürtlerin yararına bir durumu ortaya çıkardı.
Bunun yanı sıra bir diğer önemli nokta da şudur: Kürt Siyasetçileri ve Aydınları on yıllardır; “Türkiye Sosyalist Hareketleri” ile ideolojik bir mücadele içindedirler, “Türk Solu” denilen anlayışlar da kendilerini Kemalist Resmi İdeoloji’den kurtaramadıkları için, Kürdistan üzerinde hatırı sayılır bir ideolojiye sahip olamamışlardır. Kemalizm’e göbekten bağımlı “Türk Sol Hareket”; Kürdistan gibi uluslar arası sömürge boyutunda olan bir ülke analizi üzerinde objektif düşünceye sahip değildir, bu bakımdan Ezen Ulus Devrimcileri’nin yapması gereken desteği sunamamakta ve Ezilen Ulus Devrimcileri’nin ayaklarında adeta bir pranga gibi durmaktadırlar. Bu realist durum, Kürtlere karşı yürütülen sömürgeci zihniyeti her zaman için güçlendirmiş, Kürtlerin de Ulusal Kurtuluş Mücadelesini her zaman için zayıflatmıştır.Bu anlayış bağlamında; Türk ve Kürt Sosyalistlerin bir araya gelemeyişleri, birlikte hareket edemeyişleri, her zaman için Kemalist Resmi İdeolojiye kan taşıdığı bilinen bir olgudur.
Taşınan bu kan nedeniyle; Sol ve Sosyalist dünya anlayışıyla hiçbir bağı ve anlayışı olmayan Kemalizm, “ilerici”, “demokrat”, “çağdaş” ve “uygar-medeni” gibi sıfatlarla anılmaya başlanmış, “Türkiye” Halkları ve PKK/HDP ayağı ile de Kürd ulusu nezdinde savunulur duruma getirilmiştir. Oysa her inançtan Kürdler ve Kürd Alevi inancında olanlar nezdinde Kemalizm ile yan yana gelmek, yan yana durmak gibi durum söz konusu bile değildir.
Kemalist Resmi İdeoloji; inkârdır, Türk dışındakini yok saymaktır ve yok etmektir, Türk olmayanı Türkleştirme ideolojisi ve politikasıdır. Bütün bunları da “parlamento” aracılığıyla yapmaktadır. Şimdi gelinen süreçte mevcut Kemalist Resmi İdeoloji ile çelişkisi olan iktidar partisinin “Anayasa Değişikliği Paketi Referandumu”, ‘bu kalenin yıkılması’ veya ‘ciddi bir yara alması’ ise bunun Kürtler ve Alevi inancında olan toplumların desteklemesi gerektiği nedenler olarak görmek, en gerçekçi bir eğilim olacaktır.
Kürt siyasetçilerin ve aydınların; Kürdistan’ı yeniden tahlil edecek araç ve gereçlere ihtiyacı yoktur, Güney Kürdistan için değişen de-Facto durum dışında, Kürdistan için değişen bir durum da yoktur. Bu nedenle Ortadoğu’da dengeleri değiştirecek her bir durum, Kürt ve Kürdistan üzerindeki resmi Statükonun değişeceği veya değiştirileceği sinyallerini bizlere açıkça vermektedir. Kürtlerin de bu değişimden yana olması, kendi lehine olabilecek stratejileri geliştirmesi elzem bir durum teşkil etmektedir. Kemalistlerle, objektiflikten uzak sözde Sosyalistlerle ve Ulusalcılarla bir arada olunan “hayır” cephesine kan taşımak, onlarla birlikte olmak yerine, Kemalist ideolojiyi yalnızlaştıracak, sömürgeci parlamentoyu sarsacak değişimden yana olan cepheye destek vermesi gerekmektedir.
Burada MHP ve Lideri Devlet Bahçeli’ye de değinmekte fayda olduğunu düşünüyorum. Bilindiği üzere; MHP içerisinde Liderleri Devlet Bahçeli’ye karşı parti içerisinde ciddi bir muhalefet vardır, hatta bu muhalefet cephesi ciddi bir şekilde liderlerini sarsacak alt yapı oluşturdular. “15 Temmuz 2017 Darbe Kalkışması” adeta Devlet Bahçeli’nin can simidi oldu, Bahçeli bu durumu kendi lehine dönüştürebilmek adına her türden manevrayı kendinde hak olarak gördü ve Erdoğan’a öyle bir sarıldı ki; MHP içerisindeki muhalefeti, uzun bir süre sessizliğe gömdü. Erdoğan’ın Devlet Bahçeli jestine karşılık kendisini kurtaracağı umudu boşa çıkmadı ve gerçekten de Devlet Bahçeli, Erdoğan’ın bu desteği sayesinde partisinin başında kalabildi. O nedenle “Anayasa Değişikliği Paketi Referandumu”na Bahçeli’nin destek vermesi kerhen verilmiş bir destek olarak okunmalıdır.
Yoksa Bahçeli ve MHP kanadı, bu “değişikliğe evet” diyecek bir parti değildir. Bu nedenle evet diye tercih yapan Kürtlerin bu gerçeği bilerek hareket ettikleri kanısındayım. Yani evet cephesinde yer almak ile hayır cephesinde yer almak arasında farklar olduğunu açıkça görmek mümkün. Mesela MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin Kürdistan ve Kürdistan Bayrağına olan tahammülsüzlüğü, ‘o’nun Kürt düşmanlığının bir sonucudur. Hatta bu düşmanlığı da her fırsatta dile getirmekten asla çekinmez.
Ayrıca Kürdistan ve Kürdistan Bayrağına olan bu tahammülsüzlük, sadece MHP Lideri Devlet Bahçeli ile sınırlı değildir, asıl tahammülsüzlük CHP ve Ulusalcılarda da olduğudur. CHP’li lerin, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başkanı Sayın Mesut Barzani’nin, İstanbul Atatürk Havalimanı Devlet Konukevi’ne gelişi sırasında kapının önündeki direğe çekilen bayrakla ilgili “Her konuda bir sözü olan Sayın Bahçeli’nin belki de kendi seçmenlerine anlatacağı bir şey olabilir. Henüz bir şey duymadık kendisinden…” demelerinin altındaki nedeni iyi okumak gerekir ve akabinde de Devlet Bahçeli, CHP’nin beklediği tepkiyi vermesinin anlamı büyüktür. Aslında CHP çok daha büyük bir tepki verecek anlayıştadır; ancak önündeki “referandum” nedeniyle hassas davranmak, Kürt ve Alevi Kürt seçmenden ürktüğü için de, öfkesini saklıyor, Kürdistan Bayrağı meselesini Devlet Bahçeli’yi provoke ettirme kurnazlığını yaptırmakta beis görmüyordu.
Sonuç olarak, Hepimizin bildiği gibi, Siyaset bir sonuç alma sanatıdır. Kimi zaman zora başvurarak alamadığınız sonucu, akılcı ve iyi bir diplomasi ile elde etmeniz mümkündür. Bu nedenle Kürtler şunu çok iyi bilmeli ve akıllarına yerleştirmelidirler ki Kürtlerin stratejik ve rasyonel çıkarları, Türkiye ve Bölge devletlerinin jeopolitik projeleri ve onların geleceği kavgalarından daha kutsaldır.
Bundan dolayıdır ki, Kürtler için bundan sonra akılcı ve reel politik çıkarları doğrultusunda politikalar yürütmek ve buna göre adımlar atarak, Kürt kimlikli siyasetin, Kürtleri ayrı bir ulusal taraf olarak konumlandıran konsensüs siyasetinin sağlayacağı jeopolitik aktör konumu daha önemlidir.. Kürtler oturup birlikte akıllı ve güçlü argümanlarla konsensüs sağlayıp, hemfikir olurlarsa muazzam bir güç ve potansiyellerinin, asıl o zaman daha iyi anlaşılacağı gerçeğini unutmamaları gerekiyor.
Artık bütün bu görüşler üzerinde konuşmamız ve buna göre pozisyon almamız gerekiyor. Çünkü, Anayasa referandumu bitti. Ancak, Cumhurbaşkanlığı seçimleri önümüzde duruyor. Ortaya çıkan denklem bundan sonraki süreçlerde Kürtleri önemli bir taraf olarak konumlandırma projesi başarılı bir şekilde oluşturulduğu zaman, Türkiye Kürtler olmadan planladığı stratejileri hayata geçiremeyecek ve istediği Cumhurbaşkanı’nı seçemeyecektir. Bu Kürt ulusal siyaseti için yeni ve önemli bir durum demektir. Bunu Kürt siyaseti heba edemez. ve böylesi bir lüksü de olamaz. Kürtler ulus gibi ve ulusal çıkarları doğrultusunda davranırsa, Bundan sonra Türkiye’nin Kürtler olmadan oyun kurması mümkün değildir