Türkiye ile Kürdistan Bölgesi Hükümeti arasında petrol sevkiyatı ile ilgili imzalanan ve birkaç aydır yürürlükte olan anlaşmanın aslında 2 yıllık bir arka planı var. Anlaşmadan önce de Kürdistan petrolü Türkiye üzerinden sevkediliyordu.
Bu tabloyu, ‘Kürdistan gelecekte ekonomik olarak Türkiye’nin bir parçası olacak’ şeklinde okuyabilir miyiz?
Dizeyi: İster istemez Kürdistan Bölgesi’nin 1991’den 2003 yılına kadarki süreçte kendiliğinden Irak’ın diğer bölgelerinden ayrıldığını söylebiliriz. 2003 sonrasında ise Kürt siyasetçiler Bağdat’a gitti ve orada ortaklığa dayalı bir sistem kurmak için istekli bir tavır sergiledi. Neticede Kürdistan Bölgesi ile Iraklı siyasetçiler arasında oluşturulan federalist, çok-partili, demokrat yapı, maalesef iki-üç siyasi parti tarafından bozuldu. Sadece bu ortaklık anlaşmasını değil, anayasanın kendisini de ihlal ettiler. Bunun sebebi de Kürdistan Bölgesi’nin her zaman ekonomik özgürlüğünü elde etmek istemesiydi. Çünkü Bağdat’ın ekonomiyi bize karşı bir silah olarak kullanmasından çekiniyorduk. Ama bunu, yani gelecekte olması muhtemel olumsuz gelişmeleri beklemeye gerek kalmadı ve bugün maalesef Bağdat Yönetimi, bütçe payını bize karşı koz olarak kullanıyor. Hem de en kötü şekilde, halkımızın rızkını kesiyor. Bu kabul edilemez. Bir yandan Bağdat’ın bu tür girişimlerinden çekiniyoruz, bir yandan da ekonomik özgürlüğümüzü kazanmaya çalışıyoruz. Elbette ki ekonomik özgürlüğümüzü kazanalım dediğimizde bu hemen Irak’tan kopalım, siyasi bağımsızlığımızı kazanalım anlamına gelmiyor. Ama yasaların bize tanıdığı hakları kullanarak, ekonomik olarak özgür olmak istiyoruz. Aynı zamanda yardım etmeye çalışan dost ve müttefiklerimizle de uzlaşı içerisinde çalışmak niyetindeyiz. Türkiye’yle bu konuda aynı fikirdeyiz, son iki yıllık süreçte bunun için hazırlık yaptık, çünkü Türkiye, Kürdistan’ın çok geniş ve önemli bir pazar olduğunu görüyor. Türkiye’yle Kürdistan arasında 8-9 milyar dolarlık bir ticaret hacmi var ki Irak’ın tamamıyla olan ticaret hacmi 12 milyar dolara yakın. Yani, Almanya’dan sonra Türkiye’yle en çok ticaret yapan ülke Irak ve bu ticaretin büyük bir çoğunluğu Kürdistan Bölgesi’yle yapılıyor. Türkiye’yle olan bu geniş kültürel, siyasal ve ekonomik bağlar, bugün sözü edilen iyi ilişkilerimizi daha çok geliştiren bir olguya dönüşüyor.
Türkiye ile olan bu iyi ilişkilerinizin ülkedeki Kürt meselesinin çözüm sürecinde etkisi var mı sizce?
Dizeyi: Doğrudan etki olarak değil ama fikirsel olarak bir yansıma olduğunu söyleyebiliriz. Eğer bu ekonomik gelişme fırsatını şöyle okursak, Türkiye doğal bir gelişim seyriyle Avrupa ülkelerinin seviyesine ulaşmalı, örneğin Türkiye’nin komşusu olan Yunanistan, ekonomik krizle boğuşuyor. Evet, 2003’ten 2009 yılına kadarki süreçte Türkiye, Kürdistan Bölgesi’ni gözardı ederek doğrudan siyasi ilişki kurmayı reddetti. İlişkilerini Bağdat’la kurmayı denedi ama görüldü ki Irak’ta istikrarsız bir ortam var ve siyasi anlamda da durum belirsiz. Bu da Türkiye’nin yüzünü Kürdistan Bölgesi’ne dönmesine sebep oldu. Kürt siyasetçilerinin doğru politikaları bölgede bir barış ve istikrarın oluşmasını önayak oldu ve bunda Kürdistan Bölgesi’nin statüsü başlıca etkenlerden biri oldu. Sadece Irak’ta da değil, bölgedeki genel istikrarsızlık, Türkiye’nin en azından ekonomik ilişkiler açısından, politikalarını gözden geçirip yüzünü Kürdistan’a dönmesini gerektiriyordu. Bu da bir şekilde güçlü siyasi ve kültürel ilişkiler kurulmasını zorunlu hale getiriyordu. Şimdi yeni sınır kapılarının açılması için çalışmalar yürütülüyor, bunun amacı aynı zamanda iki parçadaki Kürtlerin de birbiriyle daha iyi ilişkiler kurmasını sağlamak. Bu politikayla Türkiye daha çok öne çıkan bir ülke oldu ve endişelerin giderilmeye başlamasıyla ilişkiler hızla gelişti. Bunun dolaylı yoldan Türkiye’deki ‘çözüm süreci’ne bir etkisi olacaktır. Umarım Başkan Mesut Barzani ve değerli kardeşim Başbakan Neçirvan Barzani’nin son iki yılda harcadıkları çabalar boşa gitmez. Çünkü defalarca Türkiye’yi ziyaret ettiler, Türkiye’yle ilişkilerin düzelmesi için emek sarf ettiler, Kandil’le görüşerek Türkiye’yle olan ilişklilerinde arabulucuk yaptılar ve aynı zamanda Türkiye başbakanı da İmralı’yla doğrudan görüşmelerin yapılmasını sağlayarak Türkiye’nin bu süreçte ön planda olmasını sağladı. İstenen düzeyde olmasa da bu çabalar neticesinde Türkiye’deki Kürt meselesinin çözümü için kapı aralanmış oldu. Önemli adımlar atıldı ve atılacak olan yeni adımlar için de iyimseriz.
Türkiye’nin mesela Kerkük gibi hassas olduğu konular vardı. Bu konular hakkında Türkiye’nin tutumunda bir değişiklik görüyor musunuz?
Dizeyi: Evet, Türkmen meselesi gibi Türkiye’nin hassas olduğu bazı konular vardı. Şimdi bizim bu konulardaki tutumumuzdan övgüyle sözediliyor. Kürtler ve Türkmenlerin birlikte iyi bir gelecek kurabileceğinden söz ediliyor. Yani Kürtlerin bağımsızlık ilan etmesi ya da Kerkük meselesi artık bu hassas konulardan değil ve gündem teşkil etmiyor. Bazen Irak anayasasına saygı duyulması gerektiği çünkü halkın çoğunluğunun onayıyla yapılan bir anayasa olduğu şeklinde açıklamalar yapılıyor. Türkiye de Irak halkının seçimlerine ve isteklerine saygı duyuyor zaten.
Kürdistan Bölgesi’nin Türkiye’deki temsilcilik düzeyini arttırmayı düşünüyor musunuz?
Dizeyi: Hükümetimizin Türkiye’deki temsilcilikleri son dönemde ortaya çıkan bir şey değil, 1991 yılından bu yana PDK ve YNK gibi başlıca Kürt partilerinin zaten temsilcilikleri vardı. Şimdiye kadar pek bahsedilmedi onlardan ama gelecekte daha çok gündemde yer alabilirler. Elbette gelecekte diplomatik, kültürel ve siyasi ilişkilerimizi geliştirmek için yeni temsilcilikler açmak işimizi kolaylaştırır.
Bu bahsettiğiniz tablo, bölgede eski Osmanlı haritasının yeni bir şekilde geri dönüşü anlamına gelmiyor mu? Bu konudaki görüşünüz nedir?
Dizeyi: Her gelişme Türkiye’de seçilmiş bir parlamento ve Türkiye halkının arzusu dahilinde meydana geliyor. Yeni bir sistem seçmek Türkiye halkı için eski sistemi terk etmek demektir. Ama sınır meselesinden bağımsız olarak değerlendirirsek, Türkiye ekonomisi ve siyasetiyle İslam coğrafyasında etkinliği olan önemli bir ülke. Ama NATO üyesi ve Avrupa Birliği’ne aday, yani bu politikalara bağlı ve söz konusu tarafların siyasetine inanıyor. Elbette sınırlarını ve etkinliğini genişletmek isteyecektir ama şimdiki dünya düzeninde toplumlar ve devletler arasında barış, kardeşlik ve huzuru esas alan sağlam ilişkilerin kolay kurulmadığını da biliyor. Ama dediğim gibi Türkiye yeni bir sistem için eski sistemini terk ediyor.
Sözünü ettiğiniz gelişmeler ışığında bakarsak, yakın bir zamanda Irak’taki siyasi tablo tamamen değişirse ve Kürdistan, Irak’tan koparsa, Türkiye için öngörünüz nedir? Böyle bir değişimde bizi nasıl gelişmeler bekliyor?
Dizeyi: Zaten Kürdistan Bölgesi, 1992 yılında parlamentosunda federal yönetim ilan etmeye karar vermişti ve bu da artık Irak anayasasıyla örtüşüyor. Biz bu doğrultuda devam etmenin ve Kürdistan’ın haklı mücadelesini böyle yürütmenin daha doğru olduğuna inanıyoruz. Bağdat’taki yöneticilerin de Irak halkının isteklerine saygı göstermesini istiyoruz. Halkın