İsviçre Federal Parlamentosu Yeşiller (Grüne / Basta) Milletvekili Sibel Arslan, Kürtler birlik olmadığı müddetçe uluslararası alanda ortak bulmalarının zor olacağını söyledi.
İsviçre Federal Parlamentosu Yeşiller (Grüne / Basta) Kürt Milletvekili Sibel Arslan, “Kürtlerin gözü hâlâ kendilerini temsil edecek ve kendileri adına konuşacak başkalarını arıyor” değerlendirmesinde bulundu.
Kürtlerin uluslararası alanda temsil edilmemesinin siyaseti öğrenmelerine engel teşkil ettiğini aktaran Arslan, “Kürtler, hâlâ siyasi ve diplomatik çalışmayı öğrenme sürecindeler” dedi.
Kürtlerin hiçbir taleplerinde ortaklaşamadığına dikkat çeken Arslan, “Örneğin dil özgürlüğü veya başka bir talep olsun, talep edilen herhangi bir şey, tüm Kürtler tarafından talep edilmiyor ve kendi haklarını savunmuyorlar” dedi.
İsviçre Federal Parlamentosu Yeşiller Milletvekili Sibel Arslan’ın Rudaw’a verdiği röportaj şu şekilde:
Muhabir: 8 yıldır İsviçre Federal Parlamentosu üyesisiniz. Kürdistan'a bağımsızlık verilmemesi kararının alındı ülke olan İsviçre'nin tutumu nasıl?
Sibel Arslan: Bu, şüphesiz ki zor bir soru çünkü İsviçre’nin başka bir ülkeyle olaya bu şekilde bakmamıza neden olabilecek bir ilişkisi yok. İsviçre’de pek çok anlaşma imzalandı, Lozan Antlaşması da o anlaşmalardan bir tanesi. O zamanlar İsviçre’de yaşayan Kürtlerin sayısı çok azdı fakat şimdi İsviçre’de 140 bin ila 150 bin Kürt yaşıyor. Aslında bu, Lozan Antlaşması’nın Orta Doğu’ya barış getirmediğini, aksine Kürtlerin yaşadığı 4 ülkedeki Kürt bölgelerine huzursuzluk getirdiğini ortaya koyuyor. Anlaşmanın üzerinden 100 yıl geçtikten sonra parlamento olan bu binada Lozan Antlaşması’nı konuşuyoruz. 100 yıl sonra Lozan'da antlaşmayı tartışabiliyor olmamız tarihsel bir yöndür.
Muhabir: Sizce, Lozan Antlaşması’nın üzerinden 100 yıl geçtikten sonra uluslararası alanda Kürtlerin lehine neler değişti?
Sibel Arslan: Kürtlerin lehine pek bir şey değişmedi. Kürtler daima duydukları Makyavelci bir tarza dönüştü: Herhangi bir şeye hükmetmek istiyorsanız, onu bölebilmelisiniz. Kürtler de kimlikleri, dilleri ve inançları bakımından o kadar farklılar ki birbirlerini tutmaları oldukça zor. Bu, Avrupalı bir tavır ama bence Kürtler bölgelerini terk etmeye zorlandıkları için ülkelerini terk ettiler. Avrupa’da katılımları olmalı ve rol sahibi olmalıydılar.
Şüphesiz, sizin gibi başka bir ülkede yaşayan biri olarak ben de buraya öylesine gelmedim. Burada sorulması gereken asıl soru şu: İçinde bulundukları durum nedeniyle yaşamdan mahrum bırakılan, bölgelerinden sürülen Kürtler ne yapıyor? Artık ana vatanlarında kalamıyorlar, eziliyorlar, azınlık olarak görülüyorlar ve şimdi ikinci ülkeleri olabilecek başka bir ülkenin arayışındalar. Peki, başlarına ne geliyor? Bence kışkırtıcı soru bu çünkü bu gençler, Avrupa’da da farklı görülüyorlar, farklı bir kimlikleri ve farklı bir tarzları var. Bu, geldikleri ülkelerde bile karşı koyamayacakları ve değiştiremeyecekleri bir şey.
Muhabir: İsviçre ve Kürdistan Bölgesi arasındaki ilişkiler nasıl? Siz ekonomik ve siyasi alanda ne yapabilirsiniz? Siz İsviçre’nin bir milletvekili olarak Kürtler için ne yapabilirsiniz?
Sibel Arslan: Parlamentolarda Kürtlerin yaşadığı bölge anlayışını da oluşturabilecek birçok araç var. Kürtlerin şimdiki durumundan, yaşadıkları tüm bölgelerde maruz kaldıkları baskılardan, ana vatanlarından çıkarılmalarından ve kendi dillerini konuşamamalarından söz edebiliriz. Politikacılar olarak bizim parlamentoda ulaşabileceğimiz tüm anlayış bu. Siz gazeteciler veya diğer alandakiler ve sanatçılar da bunu gösterebilirsiniz.
Sonra da ekonomik çıkarlardan söz etmemiz iyi olur. Bu biraz zor çünkü ham madde ve doğal kaynaklar açısından her ne kadar zengin olsalar da Kürdistan bölgelerinde doğru dürüst hiçbir yatırım yapılamıyor ve bölgede istikrar yok. Bu yüzden bölgede istikrarın öneminden ve Kürdistan’ın tüm bölgelerinde İsviçre’nin çıkarlarından söz etmemiz gerekiyor. Bunun gösterilmesi gerekiyor çünkü bu, bir yandan daha az mülteci olacağı bir yandan da kimsenin yurt dışına kaçmayacağı anlamına geliyor. Öte yandan da yakın çevremizde de hammadde, petrol ve gaz elde edebiliyoruz, bu da otoriter devletlere bel bağlamamıza gerek olmadığı anlamına geliyor. Avrupa ülkeleri için, doğal kaynaklara sahip bölgelerin önemini daha çok konuşmamız gerekiyor. Daha çok diyalog kurup bunları onlara tanıtmamız gerekiyor.
Muhabir: Bölgenin istikrarından bahsettiniz, sizce bu istikrarsızlık Lozan'dan kaynaklanmıyor mu?
Sibel Arslan: Şu anda durumun Kürtler açısından çok zor olduğunu görmemiz ve bunu kabul etmemiz gerekiyor fakat biz Kürtlerin kendi kendimize, bizim için zor olan bu durumda kalmayacağımızı daima söylememiz önemlidir. Çözüm için bir yol aramamız önemlidir, çözüm ve yöntemlerden biri de diplomasi yoludur.
Gerek Kürdistan bölgelerinde gerekse yurt dışında tercümanlık işi yapamayan birçok kişi var. Bu durumda da Kürdistan bölgelerinde olsun, yurt dışında olsun herkes bir avukat yerine bir sözcüye ihtiyaç duyuyor. İnsan kendi davası için kendisi çabalamalıdır. Anlayışa varmak önemlidir, aynı şekilde tüm farklı kimlik ve farklı tutumlarına rağmen -ki bu da kötü bir şey değil- bütün Kürtler için ortak bir paydanın olması da çok önemlidir.
Ben de Türkiye'den gelen İsviçreli Kürt bir siyasetçiyim, bu çoklu kimliğin ille de olumsuz olması gerekmiyor hatta olumlu dahi olabilir. Bu bölgelerde tüm farklı kimliklerle birlikte çözüme nasıl ulaşılabilir? Örneğin Irak Kürtleri, Suriye Kürtleri, Türkiye Kürtleri yaşadıkları ülkelerin çıkarlarını temsil edecek şekilde birlikte çözümler bulmalıdır. Bu yaklaşımları izleyerek diplomatik düzeyde bir şeyler bulunabileceğini düşünüyorum. Ben de politika gibi konularda ‘Diplomasi yolunu takip edin’ diyorum. Elbette bu demokrasi yolu, Kürtlerin daima öne çıkarmak istediği şeydir ki bence en sağlıklı yol budur.
Muhabir: Siz söz konusu ülkelerde bunun yapılabileceğini düşünüyor musunuz?
Sibel Arslan: Bence zor çünkü sadece Kürtler açısından değil, o ülkelerde yaşayan diğer topluluklar açısından da istikrar yok. Örneğin, Türkiye’deki duruma bakacak olursak ekonomik durum ve istikrar durumu hem Kürtler hem de Türkler üzerinde etkili. Bu yüzden de Orta Doğu’da istikrara önem vermeli ve bunu Avrupalı ülkelere göstermeliyiz. Şüphesiz ki bu, bizim Avrupa’da destekleyeceğimiz bir şey. Ben bir politikacı olacak dış ilişkileri destekliyorum. Çok kimliklilik iyi bir şeydir ve Kürtlerin yaşadıkları ülkelerde uygulanabilir.
Muhabir: Türkiye'deki son seçimlere Kürtlerin katılımını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sibel Arslan: Kürtlerin taleplerini küçümseyip ortadan kaldırmak istemelerine rağmen Kürtlerin başat bir rol oynadığını hepimiz gördük ve şimdi bu rolün bir raddeye kadar netleştiğini gördük. Kürtler sayesinde muhalefet bu kadar oy kazandı ama görüyorsunuz ki tüm Avrupa'da, Türkiye'de, otoriter devletlerde ve Orta Doğu'da sağcı bir hareket var. Tabii Rusya ve Macaristan da bizi endişelendirip uğraştırdı fakat bence Kürtler halen de hem Orta Doğu’da hem de Türkiye’de başat bir role sahip. Kürtlerin yaşadıkları ülkelerde seslerini duyurmaları ve taleplerinin kabul görmesi için siyasi yollara başvurmaları önemlidir. Sanırım Türkiye'de bir ölçüde bu gerçekleşti. Henüz tam olarak tanınmadılar (Kürtler) fakat yakında bu da olacak.
Muhabir: Kürdistan’ın yeni nesillerine mesajınız nedir? Kürtler konumlarını güçlendirip haklarını elde etmek için özellikle uluslararası düzeyde ne yapmalı?
Sibel Arslan: Şimdiki işimin yanında avukatım ve uluslararası alanda çalışıyorum benim defaatle tekrarladığım şey şu: Kürtler, uluslararası hukuk gereği müzakere masasına tek başlarına oturamıyorlar çünkü tüm Kürtler anlaşıp bir olamıyor.
İster Suriye ister İran ister Suriye ister Türkiye’deki Kürtler olsun ‘Evet, bu tüm Kürtler içindir’ denilebilecek ortak bir talepleri yok. Örneğin dil özgürlüğü veya başka bir talep olsun, talep edilen herhangi bir şey, tüm Kürtler tarafından talep edilmiyor ve kendi haklarını savunmuyorlar. Kürtler birlik olmadığı müddetçe uluslararası alanda haklarını savunup tanıyacak kuruluşlar ve ortak bulmaları zor. Bu, sorunlardan bir tanesi.
Kürtlerin şu anda var olan başka bir sorunu da var. Tecrübeli bir parlamento üyesi olarak konuşuyorum. Kürtler, onun aracılığıyla siyasi ve diplomatik yollarını geliştirebilecek bir “think tank”a sahip değiller. Kürtlerin gözü hâlâ kendilerini temsil edecek ve kendileri adına konuşacak başkalarını arıyor. Kürtler, hâlâ siyasi ve diplomatik çalışmayı öğrenme sürecindeler ve bunu da anlayabiliyorum çünkü Kürtlerin yurt dışında ülkelerinin büyükelçileriyle toplantılara katılmalarına ve temsilcilerinin olmasına izin verilmiyor. Bu nedenle diplomatik araçları öğrenemediler ama diplomasi yoluyla çözüm bulunacağı inancındayım.