Suriye\'deki iç savaşta rejime verdiği askeri ve maddi desteği her geçen gün artıran Tahran, bir yandan da nükleer müzakerelerle üzerindeki baskıyı hafifletmenin hesabını yapıyor.
İç savaşın büyük yıkıma sebep olduğu Suriye, farklı ülkelerin ideolojilerinin çatıştığı bir ‘vekâleten savaş’ alanı haline de gelmiş durumda.
Ülkenin her bölgesinde çatışmalar bütün hızıyla sürerken, krize siyasi bir çözüm bulunması ihtimali de oldukça uzak görünüyor.
ABD’nin başını çektiği Batı ülkelerinin yanısıra, Türkiye ve Suudi Arabistan gibi bölgesel güçler, farklı vizyonlarla olsa da, Suriye’de sivillere yönelik saldırılar ve insan hakları ihlalleri sebebiyle Beşşar Esed rejiminin karşısındaki muhaliflere destek veriyor.
Ancak bu güçlü bloğun karşısında Suriye rejiminin ayakta durması için yoğun çaba sarfeden aktörler de var.
Bölgede Esed rejimine açık destek veren ve iç savaşın en aktif tarafı olduğu artık açıkça belli olan ülke ise şüphesiz Suriye sorununu kendi iç meselesi olarak gören İran.
Suriye, İran’ın bölgesel nüfûzunu artırmak amacıyla belli bir süredir ‘yatırım yaptığı’ bir ülke.
İki ülke arasında zaman zaman fikir ayrılıkları ortaya çıkmış olsa da, Tahran Suriye üzerinde etki kurmaya ve Beşşar Esed rejiminin ayakta tutmaya hayati önem veriyor.
Çünkü İran’a göre Suriye iç savaşı, bölgede aslında kendisine karşı yapılmak istenen saldırının bir parçası ve bahanesi.
İran ayrıca, Suriye’nin Sünni-Şii geriliminin ana sahnesi haline gelmesi ve bunun sonucu olarak Orta Doğu’da mezhepler arası gerilimin iyice tırmanması sonrasında, ‘Şii Hilâli’ni korumak adına da Esed rejiminin gücünü korumasını önemsiyor.
İran Devrim Muhafızları Suriye savaşının aktif unsurlarından biri. [AFP]
Tahran’a göre Esed’in koltukta kalması, Irak, Lübnan hatta Mısır ile olan ilişkilerini ve İsrail’e karşı güvenliğini derinden etkileyecek faktörlerin başında geliyor.
İran Suriye rejimini ayakta tutmak için uzun süredir hem siyasi hem de ekonomik anlamda çok büyük ve artık kendisine fazlasıyla ağır gelmeye başlayan bir yükü sırtlanmış durumda.
Yoğun askeri destek
Birçok analiste göre İran Devrim Muhafızları Ordusu, iç savaşta en az Suriye ordusu kadar aktif ve etkin bir güç.
İran yönetimi başından beri kabul etmese de çok sayıda bulgu, Devrim Muhafızları birliklerinin Suriye ordusuyla beraber muhalif birliklere karşı sıcak çatışmalara girdiğini ortaya koyuyor.
Reuters haber ajansı Cuma günü, Devrim Muhafızları’nın öncülüğünde İran’ın Suriye’deki askeri etkisinin daha da arttığını öne süren bir haber yayımladı.
Ajansın Devrim Muhafızları bağlantılı bazı isimlere, Suriyeli muhalif kaynaklara ve güvenlik uzmanlarına dayandırarak verdiği habere göre İran, elit kuvvetleri aracılığıyla Suriye ordusuna askeri eğitim ve istihbarat toplamaya yönelik yardımlarını hızlandırdı.
Devrim Muhafızları’na bağlı ve istihbarat ile sınır ötesi faaliyetler amacıyla kurulan Özel Kudüs Kuvvetleri Birliği de Suriye iç savaşının aktif unsuru konumunda.
İran’ın Suriye’ye farklı yollarla yoğun bir şekilde silah soktuğu da, Suriyeli muhaliflerin ve Batılı güvenlik kaynaklarının sık sık dillendirdiği bir konu.
Tahran’ın Irak kozu
İran’ın Suriye’ye bu büyük maddi, askeri ve istihbarat desteğini sağlayabilmesindeki ana etkenlerden biri de şüphesiz, Tahran’ın Irak ve ülkenin Şii Başbakanı Nuri Maliki üzerindeki etkisi.
Uzmanlara göre Suriye savaşına karışmak istemediğini söyleyen ancak Esed rejiminin yıkılmasına karşı olduğunu da net bir şekilde ifade eden Maliki, İran’ın silah ve asker sevkiyatında Irak topraklarını ve hava sahasını kullanmasına izin veriyor.
Suriye iç savaşına direk müdahil olacak güce sahip olmayan Maliki, bu yüzden Esed rejimini korumak amacıyla ülkesini İran’ın faaliyetlerine açık hale getiriyor.
Irak ve İran Suriye\'ye askeri destek konusunda da işbirliği yapıyor. Tahran’ın özellikle, Suriye’de bir süredir rejimle birlikte savaşan Iraklı Şii grupları finanse ettiği, bu gruplara askeri eğitim ve silah desteği sağladığı da biliniyor.
İran’ın Hizbullah aracılığıyla desteklediği ve Suriyeli muhaliflere karşı savaşan iki temel grup, Kuteyb Hizbullah ve Asayib Ehli Hak olarak biliniyor.
Her iki grup da Hizbullah ve Devrim Muhafızları’na bağlı Kudüs Kuvvetleri Birliği’nden askeri eğitim desteği alıyor.
Hizbullah ve Devrim Muhafızları’nın Suriye’de desteklediği bilinen diğer Iraklı Şii gruplar ise, başta ABD’nin ‘terör örgütü’ listesinde yer alan Ceşy-ül Şabi ve Ebu Fadıl Abbas tugayı olmak üzere Zülfikâr Tugayı, Kuteyb Seyid Şuheda grubu ve Ömer İbn Yasir tugayı.
Suriye’de tüm bu Irak merkezli gruplarla beraber, Suriyeli savaşçıların yanı sıra İran’ın desteğini alan Pakistan ve Afganistan’dan gelen ufak çaplı silahlı gruplar da savaşıyor.
İran’ın ve askeri gücünün Suriye meselesi üzerindeki etkisi sadece savaş sahasında kendini göstermiyor. Analistler, İran askerlerinin Suriye ordusu ve ülkedeki siviller arasındaki ilişkiyi geliştirmek adına çaba sarfettiğini söylüyor.
Arif Keskin, “Bazı İranlı komutanlar, Suriye ordusunun kendi halkıyla diyalog kuramadığını ve ülkedeki Devrim Muhafızlarının bunu tersine çevirmek adına büyük rol oynadığını öne sürüyor” diye belirtiyor.
Devrim Muhafızları etkisini Suriye\'nin siyasi sorunlarında da gösteriyor. Kısa bir süre önce Kuveyt’ın Siyase gazetesinin Irak hükümetinden bir yetkiliye dayandırarak verdiği haberde, İran Devrim Muhafızları’nın Esed’in ev hapsinde tuttuğu Suriye Devlet Başkanı Yardımcısı Faruk Şara’nın kaçırılmasını engellemek için önlem alma teklifini Şam’a sunduğu ortaya atılmıştı.
Habere göre Suriye ordusunun içindeki bazı unsurları ‘tehlikeli ve güvenilmez’ bulan İran, Suriyeli muhaliflerin ve Batı’nın Esed’e alternatif olarak gördüğü Sünni siyasetçi Şara’nın ev hapsinde tutulduğu bölgeyi bizzat kendisi korumak istemişti.
‘İran’ın savunma hattı’
Uzmanlara göre, İran’ın Suriye’de Esed rejimini kollamak için ortaya koyduğu bu yoğun çaba Tahran’ın, kendisine yönelik olduğunu düşündüğü bölgesel tehdit algısında Suriye’nin ne kadar büyük etkisi olduğunu gösteriyor.
Marmara Üniversitesi Orta Doğu Araştırmaları Enstitüsü Başkanı ve Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı’ndan (SETA) Talip Küçükcan’a göre, Suriye krizini kendisine karşı açık bir tehdit olarak gören İran, ‘savunma hattını’ ileriye taşıyarak bu ülke üzerine kuruyor.
Küçükcan, İran’ın sıra kendisine gelmeden önce gücünü ve güvenliğini korumak amacıyla tüm gücüyle bu savaşın içinde yer aldığını söylüyor.
DOSYA: SURİYE\'DE İÇ SAVAŞ
Suriye’nin tarihinin, medeniyetinin ve kültürünün zarar görmesinin İran açısından hiçbir önem taşımadığını söyleyen Küçükcan, “İran, tamamen kendi varlığını korumak amacıyla Suriye’deki savaşa müdahil oluyor. Bunun dışında insani kayıplar ve yaşanan felaket İran’ın çok umurundaymış gibi gözükmüyor” ifadelerini kullanıyor.
Uzmanlara göre İran’ın Suriye iç savaşındaki etkisi ve katkısı artarak devam ederken, Tahran’ın son dönemde Suriye konusunda üzerindeki baskıyı bertaraf edebilmek için oynadığı yeni bir kart söz konusu.
Orta Doğu Uzmanı Arif Keskin’e göre, Suriye’deki durumdan fazlasıyla rahatsız olan ve bu durumun nihai olarak kendisini hedef haline getireceğini düşünen İran, nükleer müzakerelerdeki uzlaşmacı tavrıyla kendine nefes alabileceği yeni bir alan açmaya çalışıyor.
Keskin, “Eğer ortada bir Suriye krizi olmasaydı, İran’ın nükleer müzakerelerde bu kadar taviz vermesi mümkün olmazdı” ifadelerini kullanıyor.
Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin ‘ılımlı’ imajı, İran rejiminin nükleer müzakerelerde işini fazlasıyla kolaylaştırdı ancak aynı durum Suriye meselesi için söz konusu değil.
Ruhani’nin İran’ın Suriye politikasında herhangi bir yumuşama ya da değişikliğe gidecek gücü yok. Çünkü bu konuda yetki ‘rejimde’, yani dini lider Ayetullah Ali Hamaney’in elinde.
‘İran çoktan kaybetti’
Suriye iç savaşıyla ilgili üzerinde en fazla tahmin yürütülen konulardan biri de Esed rejimini yıkılması halinde Tahran’ın ne kaybedeceği.
Keskin’e göre İran, Suriye krizi patlak verdiği anda zaten ‘çok fazla şey kaybetti’.
Suriye’deki kriz ortamının İran açısından ağır bir yük getirdiğini söyleyen Keskin, “Suriye’de hali hazırda devam eden durum İran yönetimi için zaten büyük bir kayıp anlamına geliyor.
Tahran artık Suriye’de kazanmaya değil kayıplarını azaltmaya çalışıyor. Çünkü kazanma şansı neredeyse yok” ifadelerini kullanıyor.
SETA’dan Talip Küçükcan ise, Suriye rejiminin düşüşünün İran’ın kesinlikle önemli bir kaybı olacağını ancak bölgedeki nüfûzunu tamamen yitireceği anlamına gelemeyeceğini belirtiyor.
Yıldız Teknik Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Nurşin Ateşoğlu’na göre ise, İran’ın Suriye’deki ve bölgedeki geleceği, Suriye’de ortaya çıkacak nihai duruma göre değişebilir.
Ateşoğlu, “Eğer rejim tamamen düşer ve yerine başka bir ideoloji gelirse bu İran için büyük kayıp anlamına gelir. Ancak İran’ı da memnun edecek bir anlaşma çıkarsa Tahran Suriye’deki kazanımlarını sürdürebilir” ifadesini kullanıyor.