CNN'in, İsrail'in İran'ın nükleer tesislerine saldırı hazırlıklarına ilişkin haberleri, son günlerde ABD ile İran arasında yeni bir nükleer anlaşmaya ilişkin yürütülen dolaylı müzakereler sırasında ortaya çıkan karamsarlığı daha da artırdı.Bunun öncesinde İslam Cumhuriyeti'nin dini lideri Ayetullah Ali Hamaney, ABD Başkanı Donald Trump'a sert bir çıkışta bulunmuş, ardından Umman Sultanlığı'nın arabulucu olarak hareket ettiği müzakerelerden olumlu bir sonuç çıkma ihtimaline yönelik açık şüphecilik ortaya çıkmıştı.
İran ise, kendi topraklarında uranyum zenginleştirme hakkını elinden alan bir anlaşmayı kabul etmeyeceğini vurguladı. Uranyum miktarını kesinlikle barışçıl amaçlara yönelik seviyelere düşürmeye hazır olduğunu beyan ederken, bu alanda sıkı denetimleri de kabul etti. Başka bir deyişle, İran liderliği, düşük oranda da olsa zenginleşme hakkını, egemen bir mesele haline getirmiş ve bundan vazgeçilmesini asla kabul etmeyeceği bir kırmızı çizgi haline getirmiştir.
Geçtiğimiz hafta Körfez turu öncesinde İran'ın uranyum zenginleştirmesine izin verip vermeme konusunda henüz karar vermediğini söyleyerek İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'yu kışkırtan Trump, daha sonra hızla eski pozisyonuna geri dönerek, bu kritik konuda Tahran'a herhangi bir taviz vermeyi kesin bir dille reddetti.
ABD'nin zenginleştirme konusundaki sert tutumu doğal olarak Trump-Netanyahu ilişkilerindeki gerginliği azaltmayı amaçlıyor. Bu gerginlik, ABD Başkanı'nın İsrail Başbakanı'na danışmadan aldığı bir dizi tavırdan kaynaklandı. Tahran'la müzakere kararından, Yemen'de Husilerle tek taraflı ateşkese, Suriye'ye uygulanan yaptırımların kaldırılmasına ve Suudi Arabistan'da Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara ile görüşmeye kadar.
Annahaber'de Samih Saab imzasıyla yayınlanan haberde Netenyahu'nun İran-ABD müzakerelerini sabote etmek için saldırıları gerçekleştirdiği ileri sürüldü.
İsrail medyası, Trump'ın İran'la, eski Başkan Barack Obama'nın 2015'te imzaladığı ve 2018'de çekilerek "şimdiye kadar müzakere edilen en kötü anlaşma" olarak nitelediği anlaşmaya benzer bir nükleer anlaşmaya doğru ilerlediğini bildirdi.
CNN haberi, İran'a koşullarını düşürmesi ve topraklarında zenginleştirme hakkını elinden alacak bir anlaşmayı kabul etmesi yönünde baskı yapmanın bir yolunu daha mı ekledi? Yoksa bu durum Netanyahu'nun on yıldır tehdit ettiği şeyi uygulama dürtüsüyle mi örtüşüyor: İran'ın nükleer programını engellemenin tek yolu güç kullanmak, müzakereli bir anlaşma değil? Netanyahu, kabul edeceği tek anlaşmanın "Libya modeli"ni taklit eden bir anlaşma olması gerektiğini defalarca dile getirdi; bu, İran'ın topraklarındaki tüm nükleer faaliyetlerini sonlandırması ve santrifüjlerini ve zenginleştirmeyle ilgili tüm tesislerini imha etmesi anlamına geliyor.
Belki de doğası gereği savaş açmaktan kaçınan Trump, İran'ın nükleer programla ilgili ABD yaptırımlarının kaldırılması pahasına bile olsa zenginleştirme hakkından vazgeçmeyi reddetme kırmızı çizgisiyle "Libya modeli"ni uzlaştırmanın bir yolunu bulmaya çalışıyor.
Netanyahu, geçen nisan ayında Trump'a İran'ın nükleer tesislerini yok etmek için ortak bir operasyon önermek üzere Washington'a gittiğinde, ABD Başkanı İran'la müzakerelerin başladığını duyurarak onu şaşırtmıştı.
Netanyahu'nun, müzakere sürecini baltalamak ve Ortadoğu'nun kaderini Trump'ın değil, kendisinin belirlediğini göstermek için İran nükleer tesislerine yönelik bombalama eylemlerini tek taraflı olarak genişletmesi şaşırtıcı değil.
Bütün bunlar, Cuma günü Roma'da yapılacak beşinci tur müzakerelerin belirleyici bir tur olacağını gösteriyor.