Hürriyet’ten Hande Fırat’a konuşan Arslan, disipline sevk edilmesi konusunda şunları söyledi:
Partimiz adına normal, kendi adıma üzücü buluyorum. Sözlerimin özellikle AK Parti muhalifleri tarafından bambaşka yerlere çekilmeye çalışıldığı bir ortamda, elbette düzeltme yapma ihtiyacı duyuyorum. O mülakata dair bir hususu burada paylaşmak durumundayım. BBC benim özel tercihim değildi. Onlara konuşmam, kitaplarımın yayına hazırlanmasına katkı sunan arkadaşın tavassutu ve ricası üzerine oldu. Röportajı yazıya döktüklerinde, benim onayımı alıp öyle yayımlayacaklardı. Ama öyle yapmadılar. Hal böyle olunca, okurlara sundukları o metinde, yanlış anlaşılmaya ya da benim kastetmediğim anlamlar yüklenmeye müsait ibareler de yer aldı. Nihai metin benim onayım alınarak oluşturulsaydı, bunlar yaşanmazdı. Ama olan oldu. Gereksiz bir tartışmaya sebebiyet vermiş olmak beni tabii ki üzdü. Cumhurbaşkanımız ve Genel Başkanımız Tayyip Bey’e ve partimize ne kadar değer verdiğimi bizim camiada tüm arkadaşlarımız gayet iyi bilirler. O sadece partimizin değil, davamızın da lideridir. Aramızda özel bir hukuk var. Ona ve ailesine daima saygı ve sevgi beslemişimdir. Bu husustaki hassasiyetim herkesin malumudur. İstemeyerek de olsa yol arkadaşlarımızı incittiysem kendilerinden helallik diliyorum.
Arslan, “AK Parti’nin elinde Kürt kanı yoktu” tarzında bir ifadenin sorunlu olup olmadığına dair soruya da şöyle yanıt verdi:
O söz, muhabir arkadaşın sorusunda geçen bir ibare. Onun formüle ettiği bir ifade. Bana ait bir şey değil. Kitabımda da öyle bir cümle yok. Kitabımda ne anlattığım belli. Ben, AK Parti’nin siyasi arenaya çıktığında Kürtler konusunda geleneksel partilerden ve genel tavırdan çok farklı bir anlayış sergilediğini söylüyorum. AK Parti’nin Kürtlere İslam’ın kuşatıcılığıyla yaklaştığını, etnik ayrımcılık yapmadan herkesi kucakladığını anlatıyorum. AK Parti’nin insanlara yaklaşımında etnik ayrımcılığa prim vermemesinin bugün için de çok değerli olduğuna inanıyorum.
Söyleşide Ne Vardı?
BBC Türkçe’den Ece Göksedef’in söyleşisinde yer alan bir soru tartışmaya yol açmıştı. İlgili soru ve yanıtı BBC Türkçe’de revize edilmiş haliyle şu şekilde:
Kitabınızda AK Parti'nin bir milliyetçi bagajı yoktu, elinde Kürt kanı yoktu diye anlatıyorsunuz. (Haberin yayımlanmasından sonra BBC Türkçe'yle temas kuran Arslan, kitapta anlatılanlardan yola çıkarak formüle edilen sorudaki bu ifadenin, kitapta doğrudan bu haliyle yer almadığının kayda geçirilmesini istedi) AKP'nin "İslamın kuşatıcılığıyla" Kürtlere yaklaştığını söylüyorsunuz. Abdullah Öcalan da 21 Mart 2013'teki mektubunda "1000 yıla yakın süredir İslam bayrağı altında ortak yaşam sürdürüldüğünü" söylemişti. Sizce bu dini yaklaşımdan bağımsız, tamamen liberal, hak, hukuk ve özgürlükler çerçevesinde çözülebilir mi sorun?
Bence muhafazakarlığımızın artık ciddi bir bagajı, birikimi oluştu. Bu bagaj siyaseten bizi tamamen devletçi bir pozisyona taşıdı.
Biz ülkede sistemin kendisi olduk. İlkeleri doğrusu bir kenara attık. Bizi gelecek seçimlerde hangi kesimler iktidara taşıyacak ve iktidarda kalmamızı sağlayacaksa, onlarla iş tutmayı tercih ettik.
Kürtlerin oylarına ihtiyacımız olduğu dönemde biz onların taleplerini masada tutmaya devam ettik.
Sonradan bunun bizi tehlikeli sahillere götüreceğini fark ettiğimizde de bu kez başka çevrelerin desteğiyle siyaset yapmaya ve iktidarımızı sürdürmeye karar verdik. Şu an da MHP'yle olan ittifakımız da böyle bir sürecin son aşamasıdır.