Arzu Yılmaz: ‘Demir Yumruk’ Gölgesinde ‘Türk-Kürt Kardeşliği’

‘’Öcalan, ‘Bütün bu çabalarımız, ülkeyi hak ettiği düzeye taşıyacak ve aynı zamanda demokratik bir dönüşüm için de çok kıymetli bir kılavuz olacaktır’ demiş. Yani hemen bir ‘demokratik bir dönüşüm’ beklemeyin ama en azından ‘kılavuz’ yola çıktı diyor. Bir bakıma kervan yolda dizilecek, anlaşılan.’’

04.01.2025, Cts - 09:32 [ Güncellenme: 04.01.2025, Cts - 09:37 ]

Arzu Yılmaz: ‘Demir Yumruk’ Gölgesinde ‘Türk-Kürt Kardeşliği’
Haberi Paylaş

Kürdistan Hewler Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Arzu Yılmaz’ın DEM Parti-İmralı görüşmesi, İmralı’ya giden heyetin kamuoyuna açıkladığı ettiği 7 madde ve sonrasında yaşanan gelişmeleri değerlendirdiği Artı Gerçek’te yayınlanan yazısı şöyle

‘’Bundan üç ay önce, MHP lideri Devlet Bahçeli’nin yeni yasama yılının açılış töreninde DEM Partili
milletvekilleriyle tokalaşmasıyla başlayan gelişmelerin ne anlama geldiğine ilişkin muğlaklık
nihayet ortadan kalktı.

Her şeyden önce, adı hala konmamış olsa da süreç artık başladı. Üstelik bazı konularda belli ki
mutabakat da sağlandı. Aksi halde, ne DEM milletvekilleri Pervin Buldan ve Sırrı Süreyya
Önder’in İmralı’yı ziyareti ne de PKK lideri Abdullah Öcalan’ın yol haritası niteliğinde bir mesaj
paylaşması söz konusu olurdu.

Bu bağlamda, KCK’den yapılan açıklamaya dayanarak PKK’nin de bu mutabakata pekala dahil
olduğu söylenebilir. Zira Öcalan’ın bir önceki mesajında öne çıkarılan ‘tecrit devam ediyor’
vurgusu ve DEM milletvekili olmasına rağmen Ömer Öcalan’ın ziyaretinin bir ‘aile görüşmesi’
olarak kategorize edilmesi, ortada bir müzakere olsa bile henüz bir mutabakat olmadığını
gösteriyordu. Şimdiki durumda en azından asgari müştereklerde buluşulduğu anlaşılıyor.

Zaten sürecin başlayacağına dair işaretler bir kaç gün öncesinden de gelmişti. Örneğin, Mazlum
Kobani ve Murat Karayılan, daha önceki açıklamalarının aksine, PKK’lilerin Suriye’de
bulunduğunu dolaylı da olsa kabul ederek ‘ayrılabileceklerini’ söyledi. Kobani’nin Türkiye-Suriye
sınırında ‘silahlı güçlerden arındırılmış bölge’ oluşturma önerisi ise bir mutabakata değilse bile
müzakerelere ilişkin bir fikir veriyordu. En son, Rojava Yönetimi ve Şam’daki yeni yönetim
arasında bir görüşmenin gerçekleşmesi de bu işaretlerden biri sayıldı.

Ve 29 Aralık’ta açıklanan Öcalan’ın yedi maddelik mesajı ile mutabakatın genel çerçevesi de ortaya
çıktı. Görüldü ki, Öcalan da tıpkı Erdoğan ve Bahçeli gibi ‘Türk-Kürt kardeşliğini yeniden
güçlendirmenin’ Ortadoğu’daki gelişmeler nedeniyle ‘aciliyet’ kazandığını düşünüyor. Dahası,
Öcalan da adını koymadan ‘sorunun’ ‘dışarıdan müdahalelerle kangrenleştirilmeye’ çalışıldığını
vurguluyor. Diğer yandan, TBMM’nin sürecin yürütüleceği ‘zeminlerden biri’ olması ve ‘tüm siyasi
çevrelerin dar ve dönemsel hesaplara takılmadan inisiyatif alması, yapıcı davranması ve pozitif
katkı sunması’ konularında da bir görüş ayrılığı yok. Hepsinden önemlisi Öcalan, ‘Sayın
Bahçeli’nin ve Sayın Erdoğan’ın güç verdiği yeni paradigmaya, ben de pozitif anlamda gerekli
katkıyı sunacak ehil ve kararlılığa sahibim’ diyor.

Söz konusu paradigmanın ne olduğunu ise resmi görevi her ne kadar Cumhurbaşkanı
Başdanışmanlığı olsa da adeta bir ‘Ulusal Güvenlik Danışmanı’ gibi Saray sahnesinde arz-ı endam
eden Mehmet Uçum’dan öğrendik: ‘Son kırk yıldır emperyalist bir proje olarak terör destekli bir
‘dış Kürt sorunu’ üretildi. Bu proje “etnik kimlik=milli kimlik=bağımsız (manda) devlet”
formülüne dayandırılıyor. Bu, nesnel bir Kürt sorunu değildir. Emperyalist dayatma olarak
Türkiye'den toprak kopartıp Ortadoğu'da bir manda devlet kurma çabasıdır. Buna karşı 1 Ekim
2024’ten itibaren Sayın Bahçeli ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tarihi hamleleriyle paradigma
değiştiren bir Devlet inisiyatifi ortaya kondu. Bu inisiyatif “Milli Birlik ve Kardeşliği Güçlendirme
ve Terörsüz Türkiye” hedefidir.

Yani, kaldığımız yerden ‘durmak yok yola devam’….

Zira İmralı Süreci de ‘Kürtler Türkiye’yi bölmeyecek, Türkiye Kürtlerle büyüyecek’ demiyor
muydu?

Gerçi ‘devlet’ bu kez el büyüterek yola devam etme kararı vermiş de denilebilir. Çünkü artık
hedefin yalnızca Ortadoğu’da büyümek olduğu daha net ifade ediliyor. Yine Uçum’a göre
zaten ";Türkiye'nin ‘iç Kürt sorunu kalmamıştır. Amaç sadece ‘Emperyalizmin dayattığı ve
Türkiye'yi bölmeyi hedefleyen 'dış Kürt sorunu’nu çözmek.

'Bu haliyle, Öcalan’ın da neden adını koymadan ‘sorunun’ diye bir gönderme yaptığı anlaşılıyor
aslında, en azından benim için. Doğrusu, bu durum söylenenler pek de aklına yatmadığında
Kürtlerin ‘Ere, ere…’ yani ‘he, he…’ demesini hatırlatıyor bana…

Yanlıyor da olabilirim. Fakat gelişmelerin İmralı süreciyle benzerliğine dayalı olarak, eğer
kaldığımız yerden devam ediyorsak başlangıç noktası 28 Şubat 2015’te ilan edilen Dolmabahçe
Mutabakatı olacaktır beklentisi hayli yüksek, ki o mutabakat ‘dış Kürt sorunu’ndan çok ‘iç Kürt
sorunu’na dairdi.

Ama Uçum’a göre o konuda yapılması gerekenleri zaten ‘Erdoğan Devrimi’ yaptı. Kaldı ki,
Uçum’a göre ‘Devlet illa birtakım şeyleri bazı yerlerle müzakere ederek yapmak zorunda [da]
değil’.

Devlet hükmü verdi, karar kati:

‘Türkiye’nin Kürtlerinin bir statü sorunu ve dolayısıyla statüye dayalı tarif edilecek bir hak yoktur.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti Türkiye halkının tüm unsurlarının olduğu gibi Kürtlerin de Milli
Devletidir’.

‘Türkiye; coğrafi yapı, nüfus dağılımı, toplumsal içiçelik, inanç birliği, tarihsel ve kültürel
ortaklıklar gibi ana özelliklerin bileşkesi olan nesnel gerçeklik sebebiyle bölgesel yönetimli veya
federatif seçeneklere de kapalıdır’.

"Türkçenin egemen ve birleştirici tek dil olmasının zorunlu sonucu ve değişmez, değiştirilemez
kuralı olarak Devletin dili, yani resmi dil Türkçedir"

Bu bağlamda, Uçum’un açıklamalarından anladığım en fazla yapılacak olan Kürtçe’nin seçmeli
ders, siyasi propoganda, yayın gibi alanlardaki mevcut kullanımını ‘yeni anayasada gerekli
düzenlemeler de yapılarak… anayasal güvenceler’e kavuşturulmasıdır’.
Bu çerçevede, Uçum Kürtlere düşeni de yazmış: ‘Türkiye Cumhuriyeti Devletini sahiplenmeleri
hem hakları hem yükümlülükleridir’.

Nihayetinde, Uçum hükmü, hakkı ve yüklülükleri açıkladıktan sonra ‘hayallere’ de sınır çiziyor ya
da sınırları zorluyor da denilebilir:

‘Türkiye’nin sağlayacağı bu iç birlik ve güçlendireceği iç ve dış cephe Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın
dediği gibi bölgede Türklerin, Arapların ve Kürtlerin bu yüzyıldaki bütünleşmesini başlatabilir ve
Türkiye’yi her manada bölgenin belirleyici gücü haline getirebilir’.

Hangi bölgenin?

Uçum onu da söylüyor:'Merkez Afro-Avrasya’nın…
Yok yok Mars’ta filan değil, bizim bildiğimiz dünyadaki ‘Orta-Doğu’nun….
Şu, Cumhurbaşkanı Erdoğan baktığında Türkiye’yi ‘Türkiye’den büyük’ gördüğü Ortadoğu…
Sakın ola ‘olacak iş değil’ demeyin zira Erdoğan’ın mesajı net: ‘Bu sürecin suhuletle, karşılıklı iyi
niyet ve anlayış içinde yürümesi için her türlü gayreti gösteriyoruz ama gerektiğinde devletimizin
kadife eldiven içindeki demir yumruğunu devreye almaktan da çekinmeyeceğiz’.
Yani, Ziya Paşa gibi diyor ki ‘Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir, tekdir ile uslanmayanın hakkı
kötektir’…
Yeni-Osmanlı ya kendileri, usulleri de Osmanlı’dan miras…
Gerçi belli ki henüz ortakları Bahçeli’yi bile ikna edememişler. Baksanıza yayınladığı yılbaşı
mesajında Bahçeli hala ne diyor: ‘Suriye’nin siyasi ve toprak bütünlüğü tartışma kabul etmeyen bir
konudur”…
Vallahi benden söylemesi, bak ‘köteklerim’ diyor…

***

‘Beyler lütfen ciddi olun’ demek geldi içimden…
Zira benim gibi bir ‘sürtük’ için bile bu kadar ciddiyetsizlik çok fazla….
Neyse ki Öcalan, ‘Bütün bu çabalarımız, ülkeyi hak ettiği düzeye taşıyacak ve aynı zamanda
demokratik bir dönüşüm için de çok kıymetli bir kılavuz olacaktır’ demiş…
Yani hemen bir ‘demokratik bir dönüşüm’ beklemeyin ama en azından ‘kılavuz’ yola çıktı diyor…
Bir bakıma kervan yolda dizilecek, anlaşılan…
Hadi hayırlısı…’’

 

Bu haber toplam: 6221 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:13:29:41
Bu gönderiye hiç yorum yapılmamış! İlk yorum yapan kişi olmak ister misin?
Nerina Azad
x