Mümtaz’er Türköne: 'Lozan ihanet değil, statüsüzlük meselesidir… Sevr Kürtlere tuzaktı'

Siyaset bilimci Mümtaz’er Türköne, Türkiye’de milliyetçilik, devletin Kürt politikası ve toplumsal empati ihtiyacına dair dikkat çeken değerlendirmelerde bulundu.

17.05.2025, Cts - 14:03

Mümtaz’er Türköne: 'Lozan ihanet değil, statüsüzlük meselesidir… Sevr Kürtlere tuzaktı'
Haberi Paylaş

Siyaset bilimci ve yazar Mümtaz’er Türköne, Rûdaw Türkçe YouTube kanalının “Gel Anlat” adlı programında Rawin Sterk’e Türkiye’deki milliyetçilik anlayışı, Kürt sorunu ve toplumsal uzlaşma ihtiyacına dair açıklamalarda bulundu.

“Devletin sorunu, topluma düşman üretme alışkanlığı kazandırdı”

Türkiye’nin son yıllarda barış ve güven ortamına doğru adım attığını vurgulayan Türköne, bu sürecin desteklenmesi gerektiğini söyledi.

Türköne, “Karşılıklı anlayışı ve empatiyi geliştirmek için üzerime düşeni yapmaya çalışıyorum” diyerek, Alparslan Türkeş’in “Bir Kürt ne kadar Kürtse ben de o kadar Kürdüm” sözünü hatırlattı.

Türköne, bu yaklaşımın ortak kader ve tarih anlayışına dayalı olduğunu belirtti.

90’lı yıllarda yaşanan toplumsal kutuplaşmalara dikkat çeken Türköne, “Devletin Kürt sorunu, halka ucuz ve kestirme bir düşmanlık alanı sundu. Bu da kimlik tanımları ve ötekileştirme alışkanlıklarına dönüştü” dedi.

“Hastalıklı milliyetçilik aşağılık kompleksinden besleniyor”

Programda, “milliyetçiliğin hastalıklı türü”nü tanımlayan Türköne, bireylerin kişisel hayattaki başarısızlıklarını milli onur kalıplarıyla telafi etmeye çalıştığını söyledi.

“Bu tür, düşmanlık üzerinden kimlik inşa eder. Milliyetçilik, Kürt düşmanlığıyla tanımlanamaz” diyen Türköne, bu anlayışın kitleselleştiğine ve toplumda yaygın hale geldiğine işaret etti.

Ziya Gökalp’in “Kürt’ü sevmeyen Türk, Türk değildir. Türk’ü sevmeyen Kürt, Kürt değildir” sözünü hatırlatan Türköne, bu anlayışın milliyetçiliğin temel ölçüsü haline gelmesi gerektiğini vurguladı.

Türköne, “Türklüğün bir ölçüsü vardır: Kürt’ü sevmek. Bu ölçüye riayet etmeyen kişinin, milliyetçi çevrelerde vatan haini olarak görülmesi gerekir” diye konuştu.

“Devletin üst kademelerinde ayrım yok, sorun toplumsal düzeyde”

Türköne, “Devletin gizli sırlarının emanet edildiği noktalarda Kürtler de var. Bu ayrım halk düzeyinde var. Devlet bu psikolojiyi düzeltmeye çalışmalı” dedi.

Ayrıca, devletin medya kullanımında dikkatli politikalar benimsemesi gerektiğini belirtti.

“Eşit vatandaşlık artık anayasal düzeyde tanımlanmalı”

 “Eşit vatandaşlık” tanımı üzerine yöneltilen soruya ise Türköne, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin önerdiği vatandaşlık tanımını örnek gösterdi.

Türköne, “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı, herkesin eşit hak ve sorumluluğa sahip olduğu bir kimlik olarak tanımlanmalı. Anayasadaki ‘herkes Türktür’ ifadesi vatandaşlık değil, etnik kimlik tanımıydı” dedi.

“Türk-Kürt iş birliği tarih boyunca başarı getirdi”

Türkler ile Kürtlerin tarihsel olarak birçok dönemde kader birliği yaptığını hatırlatan Türköne, “Malazgirt’ten, 1514’teki Çaldıran Savaşı’ndan bu yana güçlü bir birliktelik söz konusu. Bu beraberlik, hem Türkler hem de Kürtler için tarihsel olarak fayda sağladı” dedi.

“Lozan ihanet değil, statüsüzlük meselesidir – Sevr Kürtlere tuzaktı”

Mümtaz’er Türköne, Kürt meselesine tarihsel ve siyasal bir perspektiften yaklaşarak Sevr ve Lozan Antlaşmaları hakkındaki yaygın anlatıları eleştirdi.

“Lozan bir ihanet belgesi değildir” diyen Türköne, bu antlaşmanın Kürtler açısından asıl sorununun bir statü tanımlamaması olduğunu söyledi.

Türköne, “Kürtler Lozan’da bir statü kazanamadı, doğru. Ama bunu ‘ihanet’ olarak nitelendirmek tarihsel bağlamdan kopmaktır. O dönemde Kürtlerin politik pozisyonu, iç koşullar ve uluslararası dengeler hesaba katılmadan yapılan eleştiriler, manipülatif olur” dedi.

Sevr Antlaşması’na ilişkin Türköne, bu anlaşmanın Kürtlere değil, başka uluslara alan açtığını suvundu.

Türköne, “Sevr bir Kürt kazanımı değil, tam tersine bir tuzaktı. Çünkü Kürt coğrafyası, Sevr’de Ermenistan’a bırakılmıştı. Haritaya bakın, Van, Bingöl, Diyarbakır gibi şehirler Ermeni toprağı olarak gösteriliyor. Kürtler bunu reddetti, bugün de reddetmeli” diye konuştu.

Tarihsel belgelerin tabu olmaması gerektiğini savunan Türköne, Lozan’ın yeniden tartışılabileceğini ancak bu tartışmaların sağlıklı bir zeminde yürütülmesi gerektiğini söyledi.

Türköne, “1924 Anayasası dahil her şey tartışılabilir. Lozan da, Sevr de, Kürt meselesi de konuşulmalı. Ama bunu çatışma diliyle değil, barış diliyle yapmak gerekiyor. Silahların değil, fikirlerin konuştuğu bir zemine ihtiyacımız var” dedi.

“Bahçeli tren, Öcalan katardı”

Türköne, programda Türkiye’deki siyasal aktörlerin Kürt meselesine yaklaşımı hakkında da çarpıcı bir benzetmede bulundu.

“Bir dönem Bahçeli trenin lokomotifi, Öcalan ise o trenin sonundaki katardı” diyen Türköne, bu iki ismin aslında birbirini tamamlayan roller üstlendiğini öne sürdü.

Bu sözleriyle MHP lideri Devlet Bahçeli ve PKK lideri Abdullah Öcalan’ın söylemlerinin zaman zaman çatışır gibi görünse de aynı sistem içinde birbirini beslediğine dikkat çeken Türköne, şöyle devam etti:

“Bahçeli ile Öcalan arasında işlevsel bir fark yoktu. Bahçeli milliyetçi tabanı konsolide ederken, Öcalan da Kürt tarafını radikalleştiriyordu. Her ikisi de çözümsüzlüğün sürmesini sağladı.”

 

Bu haber toplam: 3020 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:16:30:38
Bu gönderiye hiç yorum yapılmamış! İlk yorum yapan kişi olmak ister misin?
Nerina Azad
x