Hotan güzeli ne kadar güzeldir; Kej

Şiir kelimesi Arapçada tek bir saç teli anlamına gelir, bu şuur bağlamında divan edebiyatını bütünüyle toplarsak, o sadece bir zülüftür. Kürtçede tellî şiiri bu tek saç teli bağlamında halk edebiyatında zarafetiyle meşhur olsa da Melayê Cizirî bu zülüf divanında faziletiyle şerh’in ta kendisidir

Brahim Qijikareş

10.06.2020, Çar | 20:02

Hotan güzeli ne kadar güzeldir; Kej
Makaleyi Paylaş

Nivişt: Kürtçelerde muska anlamına gelen bu kelime etimolojik olarak anlamı yazılmış demektir. Her ne kadar kader pazıbendinde(bazbend) ve parantezinde(pazend) toplumsal bir tabuya işaret etse de biz onu burada yazının özetine (ab-stract; PIE *dhregh (çizmek)) işaret etmek için deşifre ediyoruz. Kısaca, fazlasıyla uzun ve dipnotlarla ziyadesiyle uzayan metinden kaynaklı kimsenin değerli vaktini çalmayı doğru bulmuyoruz. Metin her ne kadar Türkçe ise de Kürtçelere yönelik bir yazımdır. Söze ve sözcüğe dair doğru bildiğiniz birçok şeyi bozan ve sözlükleri hedef alan bilakis tabu bozan bir metindir. Divan edebiyatında atıf yapılan khotan ve toghrasti/togharîstî kelimelerin etimolojik ve tarihsel dilbilim ile izini takip ederek epistemolojik bir bilgi alanı açımlamakla beraber dipnotlar da ise Kürtçelere dair felsefik bir dilbilim bakış açısı önermektedir.

Şiir kelimesi Arapçada tek bir saç teli anlamına gelir, bu şuur  bağlamında divan edebiyatını bütünüyle toplarsak, o sadece bir zülüftür. Kürtçede tellî şiiri bu tek saç teli bağlamında halk edebiyatında zarafetiyle meşhur olsa da Melayê Cizirî bu zülüf divanında faziletiyle şerh’in ta kendisidir. Mela’ın şebistan-ı hayal ine riayet ederek makalenin kürtçe bercestesini Mela’dan zûlf’ten gayrı ancak şiirin ancak tek bir saç teline yazılabileceğini dile getirerek başlamak istiyoruz. Zira zülüf mela’dır.

Helbest di wan da tek têllek gij’ek e herî tellî

Derbest dîwan da yek gûllek kej’ek e serî têllî

Divan edebiyatı talik’inde bir zülf iken, nedameti zülfü sani’nin sanrısında ve dahi sahranın serabında birçok şair ve sair Hotan’ın geri dönüşü olmayan çöl denizinde (塔克拉瑪干)terk-i mekân  olmuştur. Bu ahu güzelinin meşk deryasında, halen misk kokusu şairlerin malihulyası çivitlerinde (bilakis divitlerinden değil) nokta nokta akarken hafız-ı şirazi’ye ne hacet Auschwitz’ten sonra bile şiirin şirazesi fitil fitil hezeyân-ı mürteiştir. Hülasa aşk hafesinde Mela nafe-i zülftür.

sinbulê ter ya binefş ya sosin û gulçîçek û

zûlfêya muşkê khoten ya sûrete toghrastî în  Mela Cizîrî

thee is the fresh hyacinth, of the violet, of the iris and the rosebud and

the musk of khotan of the ginger-locks of the rosy cheeked tokharian.

Bu deneme edebi bir risale değil bilakis dil bilimsel bir makaledir. Konusu itibariyle Mela’nın altı çizili mısrasında geçen khoten ve toghrastî kelimeleridir. Zira Mela’nın mahlasına edipsiz girizgâh yapmak, ilmi sebebi olsa bile Kürtçelerde edepten değildir. Velakin makalenin gayesi Ahmedê Xane’den beri alamet-i farikadır. Lakin, vel zamanın ruhu değişti ancak el sebep hep aynı; küçükler için kürtçe öğretmektir. Bu utanç ise (zarûziwan)poetikayı, politikaya kesat eden yine ve yeni kürtlerindir.

Înaye nîzam û întîzamê

Kêşaye cefa ji boy’ amê (Ehmedê Xanê)

 

Bu dili düzene koyup ona çekidüzen verdi

Umum halkı için bu yolda eziyetler çekti (Kadri Yıldırım’ın çevirisi)

Be due to the grammer to be able to poetize

the commonalty of the renascence, agonize

Poetika(zarûziwan/zerzevan/zêrziman kavramını felsefi bir gramer(tewand) olarak zarê xweş (tatlı dil) anlam aurasında işleyeceğiz.) bağlamında Ehmedê Xanê’nin bu mısrasını nazımın (نظم selasi filiilinin) şiir dizmek anlamındaki kökeninden işaretleyerek sarf ve nahiv ihtiva eden gramatoloji (tewandname) ekseninde İngilizce çevirisini “düzen ve çekidüzen” belirsizliğini ortadan kaldırarak mahiyeti itibariyle gramer (çekidüzen) ve şiir(düzen) ile meta-language (zimanê zimên) bağlamında çevirisini yaptık.

Aynı şekilde Înaye kavramını da felsefi kökenine atıf yaparak quiddity bağlamında İngilizce çeviriye yansıttık. Hülasa, islam ansiklopedisinde bile bu kavramın Yunan felsefesinden geçtiği belirtilmektedir. “İslâm felsefesinde bir terim olan inâyet, muhtemelen Eflâtun ve Aristo'nun gayeci âlem anlayışlarının ve Yeni Eflâtunculuğun etkisiyle bu felsefeye intikal etmiştir. Genellikle sudûr doktrinini savunan İslâm filozoflarına göre inâyet, Allah'ın küllî bilgisi ve takdirinin kâinatın varlığı ve iyiliği yönünde tecelli etmesidir.”  

islam ansiklopedisi, girizgahında muhtemelen diye ifade edilen “înaye”t biçimine karşın bunun imkani bir formda olduğunu dolayısıyla  “quiddity” kavramını önceleyen İbn Rüşd’e  atıf yapan bir bağlamda çevirisini im’ledik(-în ). Her ne kadar ilksel bağlamda ve kavramın ilk haline bağlı kalarak el şifa’da İbn Sînâ inâye’ti, "Tanrı bilgisinin bütün varlığı kuşatması ve varlığın en güzel bir nizama göre meydana gelmesine rızâ göstermesidir"  biçiminde dile getirse de İnâye’t kavramını şarih-i ekber (commentator) İbn Rüşd, sisteminin merkezine alacaktır. “İbn Rüşd'ün Allah'ın varlığına dair ortaya koyduğu iki delilden biri inâyet, diğeri ihtirâ'dır. Birincisi, yeryüzündeki bütün varlıkların insanın varlığına uygun bulunması, ikincisi de bu uygunluğun zorunlu olarak onu kasteden irade sahibi bir fâil tarafından meydana getirilmiş olmasıdır.”

Bu kavramın dillerdeki geçiş bitimi şu şekildedir.

            Arapça     (türkçe)         İngilizce    yunanca   latince

wujud      (vücut)         'existence'   (einai)      esse/existere 

mawjud    (mevcut).      'existent'     (to on)     ens

dhat          (zat/bizatihi) 'possessor'     (-)         essentia

mahiyyah (mahiyet)      'quiddity'       (-)         quidditas (-), essentia

jawhar      (cevher)        'substance'  (ousia)     substantia

 

Fil hakika, hem Mela hem de Xanê -în’ (ger-în, guhr-în; gez-, değiştir-) ekinin filolojik olarak bir “sözcük gramerine” tekabül ettiklerinin farkındalar. Mela’nın İngilizce çevirisinde de aynı durumu metinde görüldüğü üzere ve aynı hassasiyetle çevirdik. Her iki düşünür de filolojik bağlamda -n/-in ve -în eklerinin farklı gramer özellikler ve anlam muhtevaları içerdiklerini bilmektedirler. Misalen bûn ve bûyîn, (to be ve to become) sözcük gramerleri birbirine benzer gibi gözükseler de hem gramer hem de anlam olarak farklıdırlar.

 

Dolayısıyla Kürtçelerde vücut; (est/e-ye/bûyene/bûn), mevcut (hebûn/heye/est bûyene) zat/bizatihi: zad/azade, mahiyet; çiyetî(çiyestî), cevher; gewher(cewher)

 

Klasik Yunan felsefe metinleri Kürtçelere özellikle de pehleviceye 600 yıl önce çevirildiği sabit olmasına rağmen, bu klasik tekstler arapça dışındaki çeviriler haricinde hiç gündem olmadılar. Hülasa, Harun Reşit döneminde Süryani alimlerin Arapçaya çevirdiği yunanca tekstler ve devamında şuubiyye hareketi herkesin malumuyken, İslamlaşma öncesi kendilerini aryānšahr xwadāy ahēm diye tanıtan Sasanilerin yunanca tekstlerin Kürtçelere çevrilmesi üzerine ve bu orijinal tekstler üzerine malumat maalesef oldukça azdır.

  Kürtçe düşünceyi Türkçe yazan Yaşar Kemal’in “o güzel insanlar o güzel atlara binip gittiler” ibaresinin izini sürerek İskender Pala’nın tabiriyle “Hıta, Hatâ, Hoten Ülkesi Ahular ve Güzellerin Şehri”ni dilbilimle arayacağız.

Metodolojik olarak Türkçe olan kaynakçalar ve Türkçe olmayan kaynakçaları iki bölümde hotan ile (zûlf)kej kelimeleri ve bu kelimelerle ilintili kuşana, fergana, turan, turfan, Semerkant, buhara, kaş, kaşgar, maniheizm, Budizm, avesta, zendeavesta, mazdeheizm, vedik metinler, rig veda, sogdia, harezm, horasan, siyawuş, efresiyab, homa, şiva, şaman, sakalar, İskitler ve en nihayetinde kızılbaş kelimelerini tarihi belgeler(özellikle 2016 sonrası halka açılan belgeler ile) ve edebi bilgiler ışığında karşılaştırılarak okuyucunun bilgi dünyasına sunulacaktır. Mütemadiyen bilgilerin benzerliği ve farklığı kendiliğinden ortaya çıkacaktır. Akabinde ise bu bilgi farklılıkların nedenleri ve doğru bilgiye ulaşmanın yöntemleri üzerine fikir telakisinde bulunulacaktır.

Makelenin ikinci kısmı divan edebiyatında ve Türkçe sözlüklerde hotan güzeli olacaktır.

 

  Şuur şiir ile aynı kökenden gelir, bilinen anlamıyla bilinç(con-*science) PIE*skei kökünden gelmektedir, kesmek(kesinlik) ve bilmek(bilinç) anlamlarındadır. Hititçesi shakk Kürtçelerde şek (ortadan ikiye ayırmak) ve şik(şüphe) çoğu Türkçe etimoloji sözlükleri Arapçadaki şiḳḳ شقّ ile ilişkilendirir. Ancak Latincede scindere kesmek, Ermenice c'tim yıtmak Litvanyacada skiesti Kürtçelerdeki şikestî ile aynı ses ve anlamdadır. Avesta’da ise skand şeklinde sözlüklere yansımaktadır. Oysa günümüz kurmancî’sinde bile bu ek mevcuttur. Her ne kadar avesta kelime fonetiği olarak zazaca’da sesini korusa da kurmanci’de gramerini taşımaktadır. Ger-în ger-and-in, peyv-în, peyv-and-in vb. doğrusu sk-and PIE ile uyumludur. Lakin daha ayrıntılı etimolojik biçimi için Aramice üzerinden Arapçaya geçen hint-avrupa kökenli sözlüklere bakabilirsiniz. Biz çeviriyi birîn(kesmek) anlamında, kocher bîrkarî’nin akıl yürütmesine sadık kalarak; kuyu, hafsala, anlak, hatırlama, anma vb. bîr anîn, bîr kirin, bîr danîn, bîr birîn’in yüklemlemesine (tewand) dayanarak kripke’nin mümkün dünyalar semantiği modellemesi ile bîr olarak çevirilmiştir. “Şik û bîr, fêrê(perên) zanê ye (şüphe ve bilinç bilge’nin aydınlatıcı bilgisidir(kanatlarıdır).) fêr bûn/kirin (mevcut Kürtçelerde öğrenmek/öğretmek anlamlarında’dir) lakîn pehlevice dilinin ferhengîstanında (döneminde ekol/üniversîte) fêrîn (etraflıca araştırmak /search) fêr-and-in (detaylı incelemek /research). Fêr(e)/knowledge; kavram, kesin bilgi, bilimsel bilgi anlamında information/malumat, data /berî (işlenmemiş bilginin karşıtıdır). Fêrwer (araştırmacı, akademisyen). Bu ses değişimleri kürtçe sözcüklerin ilk hecesindeki harflerin büklümünden(geo-phonetic) kaynaklıdır. Lê edatını önek olarak kullanıp Türkçe zihniyeti Kürtçeleştirenler, Kürtçedeki “-and-in” sözcük gramerini anlamamalarından kaynaklanmaktadır. Zira tewand olan kürtçe dilinin -and- biçimi, sondan eklemeli bir dil ile düşünüldüğünde ancak bir ek ile dönüştürülebilir. Lakin bu ek önek olunca maalesef kürtçe olmamaktadır, Velevki, Türkçe sondan eklemeli bir dildir. Öyleki, Kürtçede fiil önekleri anlamın gramer büklümüdür. Lê eki Kürtçelerde ne isim önekidir ne de fiil önekidir. Gramatik bir Preposition (edat)’tır. Lêkolîn, lêgerîn her ne kadar dile yerleşmiş olsa da Kürtçelerin dil dizgesinde zamanla düşmeye mahkumdur. Zira kullanım sadece pasif dil halinden öteye geçememektedir. Aktif dil formunda yer bulamadığı için zaten pasif kullanım formunda olan bu sözcükler düşecektir. Zira aktif dilde lê vocative bir artikel hale işaret eder. Daha ayrıntılı bir şekilde soranicedeki artikel -kan eki’nin gereksimine bakınız. Lê gerî be! (Sen bir X olarak X’e ile sataşıp durma!), lê ke! (X’i X‘e giydir/X’i X’le giyindir)), lê kole! /lê bikole! (Her anlamıyla Kürtçelerde saçma bir izafe ve atıf halidir.) oysa hakikat şurada yatmaktadır. Ka? (vocative soru ekî yer ve zamana dair “o an ora”da yani uzam(cih û war)’a dair bir soru ekidir.) lê edatındaki çifte belirsizlik onun vocative hakikatine ve uzamına işaret eder. Kanê welatê te kurdistan? Qe lê gerî be lo/lê! Soru hem kurdistan’ın olduğu yere hem de zamana atıf yapar. Aha Kurdistan! Ha (ho)va Kurdistan! dediğinizde cevap bilincinizdedir(bîr). Lê kolîn/lêkolîn bike! Dediğinizde kirin fiiline Türkçedeki hem etmek hem de yapmak bağlamında iki yüklem bindirmeniz onun ikisini birlikte taşıyacağı anlamına gelmez zaten. Zira Kürtçelerde kirin sıfat ve isimleşmiş sıfat ile birlikte kullanılır. Çê kirin; iyi yapmak demektir, bang kirin ses ile seslenmektir. Bi sê denga bang kir. Anlaşılması gereken nokta kürtçe fiillerin kendi yapısıdır.

  “Nazm u nesri pür sanâyî’dür Şebistân-ı Hayâl

   Bikrdür hiç anı feth etmek olmuşdur muhâl”

Surûrî’nin 16 yy. şerh ettiği fettâhi’nin sekiz bölümden oluşan harf oyunları ve girift anlam ve kurgu öğeleri içeren eseri aslında hint dünyasının oklid’i olarak kabul edilen Panini’nin astadhyayi(heyşttayî/sekiz bölüm)’sini hatırlatmaktadır.

  Taklamakan çölü, yanlış bir çeviri olarak çincede gidişin olduğu dönüşün olmadığı yer anlamında bilinmektedir.  Oysa bu ibare 17. Yy. hotan’ı tamamıyla işgal eden ve yerli halkı asimile eden uygurlara ait bir tanımlamadır. Çincesi çöl denizi anlamına gelmektedir.

  Makalede kürtçe beyitler İngilizce çevirileri ile birlikte verilmiştir. Çeviriler genel itibariyle meta-language bağlamında çevrilmiştir. Ancak avesta yayınevinin indeksiz bastığı mela divanında ilgili sözcükleri bulmak konusunda yardımını esirgemeyen dostlara teşekkürü borç biliriz.  Gerdeniya Gewherî’nin 605. Sayfasında beytin ikinci mısrası Xeten(xuten) ve tuxra-‘sti şeklinde latinize edilmiştir. Aynı şekilde arap alfabesiyle olan yazım da harekelendirildiği için biz harekesiz halinden hareketle İngilizceye çevirdik. Dolayısıyla kürt edebiyatının şaheseri olan kitaplarının destxet’leri ile birlikte basımı ve aynı şekilde araştırma yapacaklar için bilimsel kabul gören dizgede hazırlanması zorunludur. Velev ki sıradan bir araştırmacılar olsak bile yayınevlerinden bunu talep ettiğimizde otomatik bir tekst ile olsa bile sizinle paylaşmayı uygun bulmuyoruz, bilgilendirmesi elzemdir. Kürtçelerin yayınevlerinin bu konuda hassasiyet göstereceklerinden şüphemiz yoktur. Yayıncılık konusundaki emeklerini değerli buluyoruz ve sevinçle karşılıyoruz. Lakin, bir harf için kırk yıl kölelik günümüzde bir transkripsiyon meselesidir. Kürtler Kürtçeye döndükçe bu realite ziyadesiyle gün yüzüne çıkmaktadır. Bu konuda klişe söylemlerden vazgeçip kürtçelerde transkripsiyon veya kürtçelerde etimoloji alfabesi üzerine tartışmak daha da fazla önem arz etmektedir. Zira eserlerimiz avestadan (arami alfabesinden) tutun kiril alfabesine kadar birçok farklı dilin alfabelerinde yazılmıştır. Politikacılar sözü uzatır ancak alimler yazıyı doğrultur. Fil hakika, kürtler her zaman alimleriyle kıvanç duymuşlardır. Bu ilim tutkusu hiç bitmediği gibi her zaman aşk ile devam edecektir. Buna dair haklı bir noktada herkes dile getirdiği gerekçelerde bir kez daha haklıdır. Ancak bunu bireysel de olsa birlikte de olsa artık bilimsel olarak yapmak zorundayız, hakikatimiz budur. Bundan artık daha fazla kaçamayız. Nihayetle, reality is better than benefit. Rastî ji kêrî çêtir e. Hülasa okuduğunuz bu makale tümüyle iki kelime üzerine yapılan bireysel bir araştırmadır. Kendi zamanında bu değerli eseri şerh eden Mela Ehmedê Zivingi’ye allah rahmet etsin, bugün bir torunu onun şerhinin bir kelimesine şerh düşmüştür. Umarız kürtlerin torunları bu yazarın tüm kelimelerine red-î şerh düşerler. İlim ancak böyle gelişir.

  TDV İslam ansiklopedisi (http://www.islamansiklopedisi.org.tr/inayet)  Sasaniler zamanında Yunan klasiklerinin pehlevice’ye çevrildiğini biliyoruz. Yine bu eserler Arapçaya Abbasîler döneminde de çevirileceklerdir. Bu bağlamda arapça çevirilerinde bu kavram karşımıza ibn rüşd ile beraber hüviyet olarak da çıkmaktadır. -t (t’yê mahbuba) sesi Arapçada gramer formunda yazılırken dilde seslendirilmez. Türkçede bu kavramlar -t ile okunurken arapça orjinalinde hüviye, mahiye olarak okunmaktadır. Diğer kavram ise bizatihi. Dolayısıyla bu kavram cevher pehlevice ise înaye kavramı pewlevice çevirilere nasıl yansımıştır elimizde orijinal metin olmamasından dolayı bilemiyoruz. Zira Yunan filozoflarının tartıştığı “einai 'to be'” kavramına tekabül etmektedir. “…Aristotle’nın yazılarının bir diğer versiyonunda “being/bûn” einai’nin Metaphysics V.vii bölümünde huwyyah (hüviye) ile gösterildiğini belirtmektedir. "A huwa B" ibaresi ile huwa iki soyut ad arasına tavassut ettirilmiştir. Yunancadaki ousia kavramı Latincede essentia olarak kurulurken Arapçada ise pewlevice olan jawhar(cevher/gewher) ile karşılanmıştır…”  İlgili kısmını çevirdiğimiz ibarenin son İngilizce cümlesini makalenin adı ve yazarıyla birlikte meraklıları için bıraktık. “The Arabic equivalent of ousia is jawhar 'substance', believed to be a Pahlawi loan-word.” ('Being' in Linguistics and Philosophy: A Preliminary Inquiry A. C. Graham). “Arapça ˁny kökünden gelen ˁināyat عناية "birini düşünme, ilgi ve ihtimam gösterme, hastaya bakma" sözcüğünden alıntıdır. Aramice/Süryanice #ˁny (muhatap olma, cevap verme, konuşma)” ve benzeri anlamlardadır. Lakin sözcük mana kelimesinin de kökenine işaret etmektedir. “ny kökünden gelen maˁnā معنىَ  "kastedilen şey, anlam" sözcüğünden alıntıdır. Arapça sözcük Arapça ˁanā عَنَا “anlam ifade etti, kastetti" fiilinin mafˁūl vezninde edilgen fiil sıfatıdır” (nişanyan sözlük). Aynı şekilde Hint-avrupa dillerinde de mevcut olan bu sözcük Avestada manah, Sanskritçede manas, latince mens, mentis, yunanca memona, mania olarak da geçmektedir. Anlam olarak akıl, ruh, mana ve kehanet(vahiy) anlamlarındadır. Kökeni her iki dil ailesinde de mevcut bu sözcükleri irano-arami olarak niteliyoruz. İbn Rüşd inayeti ve ihtira (benzersiz yaratım) ile teorik olarak eşgüdümlü kurarken, einai 'to be'yi arap dilinde mahiye (ما هو /what is it/çiyayî/se(çi)yaye/ne’lik) ile birlikte hüviye’yi de (هو/is it/ ew a yî/in a ya/ o mu’luk) biçiminde kelimesi kelimesine einai (inaye)’yi şerh eder ve yorumlar. Aynı şekilde vûcud kavramını kullanmaz ve mevcut kavramını kullanır. Zira Einai/inaya (pehlevicede ve zazacada “olduğu gibi olan” anlamına gelir) hint-avrupa dillerine has bir durumdur. Zira arap dilinde mevcut kavramı bunun yerini tutar, dolayısıyla einai(inaye)’yi vûcud bağlamında kullanmayı bir yanlış anlama olarak değerlendirir bunu mahiye ve hüviye ve bilakis bizatihi ile açımlar ve artık bu durum quiddity’dir. İşte bu bakış açısıyla Tehâfütü Tehâfüti’l-Felâsife’de bu düzlemde yaptığı netlik ile hem Gazzali’yi hem de İbn Sina’yı eleştirecektir. Birçok yazar bu karışıklığın plotinus’un eserlerinin de Aristo’nun eserleri olarak çevrilmesinden ileri geldiğini düşünmektedir. Dolayısıyla İbn Rüşd’ün salt mevcut kavramını kullandığı ancak vücud kavramını kullanmadığı da birçok kişinin gözünden kaçmayacaktır. Öyleki, inaye kavramı bir yüklemleme durumu olarak halen farklı bağlamda, yine de bir dil durumuna tekabül etmektedir.  Birçok Kürtçelerde yazan ve okuyanlarımız maalesef bu köklü gelenekten habersizdir. Kürtçelerin derinliğinde zahmetle iz sürmek ve gün görmemiş sözcükleri, gün yüzüne çıkarmak yerine kelime uydurma sefaletine düşüyorlar.

  Her ne kadar -in ve -în eklerine dair sözcük grameri olarak vurgu yapsak da nedenselliğini okuyucu için anlamlı kılmak zorunludur. Kürtçede tek heceli sözcükler -în eki ile fiil olarak da kullanılır. -in ile biten tek heceli sözcükler doğal (kerdenê a-zad-e) fiillerdir. Bu sözcükler isim olduklarında ise -e/î/û eki alırlar. Misalen kir-in, kir-e(mef’ul), kirî(fail) olur, hatin hat-û, bir-in bir-î olur. Sözcük iken -în eki ile (kerdenê zad-e) fiil olan bu sözcükler (kerdenê and-zad-e) hali ile nesne alan fiiler’e -and- eki ile dönüşür. Misalen; ger-în, ger-and-in, guhr-în, guhr-and-in olur. Ancak doğal fiiler olan (-n, in ile biten kerdenê azade) got-in, hat-in, kir-in vb. Got-and-in, hat-and-in, kir-and-in vb. kerdenê andzade olmazlar. Zira biri fiil diğeri ise isimden fiildir. I’ ekinin î olması da bu yüzdendir. Buna tekillik arz eden durumlar da mevcuttur ancak genel hat böyledir. Kürtçedeki kısa ı üzerine çok fazla araştırma yapılmadığı için özellikle arapça alfabesiyle yazılan soranice’de gündeme gelmektedir. Oysa bu kendi başına inanılmaz güzel bir materyal sağlamaktadir. Zira soranice bu durumu alfabeden kaynaklı olarak korunmuştur. Hâlbuki gündelik dilde bu durum zaten görünüyor zira stran, star, spartin, sping, st-, sp, İtalyanca ve Almancadaki gibi tekillik arz etse de gerçekten kl, kr kn gibi sözcüklerde ki n, r, l sesleri Sanskritçede farklı bir biçem ile konumunda kabul edilmiştir. Sorun aslında zannedildiği gibi karmaşık değil sadece yeterince bilgiyle bunu aydınlatamamamızdan kaynaklıdır. Farklı gibi duran her şey hakikatinde bize fazlasıyla yardımcı olmaktadır.

  İbn Sînâ eş-Şifâʾ el-İlâhiyyât, s. 415. İbn-i Sîna’nın metafizik kitabına eş-Şifa adını seçmesi aslında bir tesadüf değil’dir. Her ne kadar şifa(xweda/homa) kelimesi günümüzde deva (avestada; dew/evil karşıt olarak Hintçede deana/daeva; tanrı anlamındadır) ile eşanlamlı kullanılsa da avestaca hauma/homa ve Sanskritçedeki shoma/ shiva sözcüklerine dayanmaktadır. Oldukça dahiyane bir formda Aristotle’in Ta Meta Ta Physika: Metaphysics kitabına gönderme yapmıştır. Avestadaki homa X dew karşıtlığı sogdların genç avesta yorumundaki dualizmden kaynaklanmaktadır. Lakin Kürtçelerde kullanılan şifayî/şifayîn ya da Türkçeye yerleşen formuyla ya da arapça ibaresiyle şifaen metafizik alana tekabül eder. Kürtçelerde özellikle pehlevi diline Yunancadan yapılan çevirilerde metafizik kavramını bu minvalde görebiliriz. Dolayısıyla, şifaname (ilahiyat) olarak aynı şekilde Kürtçelerde de güncelleyebiliriz.

  TDV İslam ansiklopedisi (http://www.islamansiklopedisi.org.tr/inayet). A. C. Graham’ın Maurice Bouyges’in  editörlüğünü yaptığı İbn Rüşd’ün Tafsir ma ba'd at-tabi'at kitabına dayandırdığı yorumunun İngilizce yorumu şu şekildedir; “Therefore the name 'essence' is not taken from 'being' (ens) used in the second sense... but 'essence' is taken from 'being' used in the first sense; whence the Commentator (Averroes) says in the same place that 'being' used in the first sense is what signifies the essence of a thing." (The novelty bere is that essence is assumed to take its name from the etymologically cognate ens).” İbn Sînâ’nın metafizik kavramını şifa olarak seçmesi tesadüf değilse eğer İbn Rüşd gibi Sanskritçe ve yunanca dillerini bildiğine ve her iki medeniyetlerdeki gelişen düşencelerden haberdar olduğuna işaret eder. İbn Rüşd quiddity olarak Avrupa felsefesinde yer eden einai’ye dair (hüviyet ve mahiyet ile birlikte bizatihi) kavramlarını temellendirmesi ziyadesiyle önemlidir. Rönesansı (Renaissance/newzadeyî) tetikleyen filozof olarak, klasik kürtçelerde felsefeyi pehlevice cevherden başlayarak quiddity (çiyeyî/mahiyet, ewayî/hüviyet, azade/bizatihî) ile Ibn Rûşd ile sınırlandıracağız.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.
5090 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:16:22:19

Brahim Qijikareş

Yazarın Önceki Yazıları

x