Birilerinin iradesini teslim ettiği Öcalan yaşamı boyunca kendisini riske atmayan, zoru görünce önce dediğinden vaz geçen, kıvrak zekalı bir köylü kurnazından başka bir şey değil. Megoloman olduğu için "Kürdistan'ı altın tepside verseler istemem" diyerek Kürd ulusu adına konuşup karar verebiliyor. Bununla da yetinmeyip Kürd'lerin binlerce yıldan süzülerek gelen kültürüne, diline bile karşı olduğunu rahatlıkla söyleyebiliyor.
Kürd halkının saygı ile andığı ve birilerinin korkulu rüyası olduğu için mezar yerlerini bile gizli tutukları Şeyh Said ve Seyid Rıza gibi tarihe mal olmuş kişilerle ilgili haddini aşan, edepten yoksun açıklamalar yapabiliyor. Sıkılmadan tarihe malolmuş kişilerin çocuklarından millet vekili olabilenleri "düşmanla iş birliği yapmakla" suçluyor.
Bir zamanlar bağımsız Kürdistan icin her evden bir şehit isteyen ve binlerce genci ölüme gönderen Öcalan ile bu gün Kürdistan'a sıkılmadan "çöplük" diyebilen aynı Öcalan.
PKK sanıldığı gibi örgüt içi demokrasisi ve ilkeleri olan bir örgüt değildir. Uluslar arası bağlantıları dışında ortada üç PKK var. Bunlardan ilki daha kuruluş aşamasında Öcalan'ın da itiraf ettiği gibi kendisine ev tutan, maddi ihtiyaçlarını karşılayan ve karşılıklı birbirlerinden yararlandıkları pilot Necati gibi karanlık kişilerden oluşuyor. Öcalan bu karanlık kişilerden faydalandığını söylüyor ama onların kendisinden nasıl faydalandıklarını bu güne kadar söylemedi.
İkinci grup PKK'liler iradesini Öcalan'a teslim edenlerden oluşuyor. Bu grupta yer alanlar aynı zamanda Öcalan'a muhalefet edenleri iç infazlarla yok edenlerdir. İsteyerek ya da istemeden suça ortak edildikleri için bu grupta yer alanlar üç maymunu oynayıp şahit oldukları olaylar ile ilgili kolay kolay konuşmazlar. Yasal mücadelede kendi siyasi çıkarı için "Kürdistan'ı Türkiye'ye kattik, daha ne yapalım" diyeni, Roboski gibi davaların AİHM'ne gitmesine engel olanları, millet vekili olabilmek için Öcalan'ın her dediğine amin diyenleri de bu gruba dahil edebiliriz. Bu grupta yer alanların ilkeleri yoktur. Öcalan ne derse onu savunurlar. Ortadoğu'da ilkesiz siyaset yapanlar için söylenen "Oryantal Şark dansözü" belirlemesi bunlar içinde geçerlidir.
Üçüncü grupta yer alan PKK'liler Öcalan'ın Hilvan, Siverek ve Batman'da Kürd aşiretlerin karşı (Bucak ailesi, Xiyan-Süleymanlar ve Raman aşiretine karşı) başlattığı silahlı mücadeleden etkilenen, çocukları dağda olan aileler, silahlı mücadelenin başlaması ile birlikte devletin Kürdistan'da uyguladığı baskılara, 5 nolu cezaevinde yapılanlara, göstere göstere işlenen faili belli cinayetler, insanların atıldığı asit kuyularına, gözaltına alınanlara yapılan iskenceler ve kayıplar, gerekçesiz tutuklamalara verilen ağır cezalar, göç etmek zorunda kalan aileler gibi yaşanan olaylara tepki gösterenlerin yer aldığı yurtsever grup. Bu grup aynı zamanda legal partilerin omurgasını ve tabanını olusturuyor. Bu gün alınan oylar, çıkarılan millet vekili ve kazanılan belediye başkanlıkları bu grubun sayesindedir. Bu nedenle 12. Kongre'de Kürd'lere ve sorunlarına nasıl baktığını açıklayan Öcalan ve PKK'sini eleştirirken legal siyasette ödediği bedellere rağmen yurtsever duygularını yitirmeyen bu grup eleştirilerden ayrı tutulmalı. Legal partilerin yönetiminin yanlış ellerde olmasında ve alınan yanlış kararlarda onların her hangi bir payı yok.
Aynaya bakmadan onlara yönelik alaycı, küçümser eleştiriler yapanlar sadece kendilerini tatmin ederler. Davul çala çala gelen 12 Eylül darbesinden önce ve sonrasıda PKK dışında kalan gruplar başarılı bir sınav vermedikleri gibi hiç biri sütten çıkmış ak kaşık değildir. Kimse kendisine günah keçisi aramasın.
Ayrıca 12. Kongre sonrası 3. grupta yer alan legal siyasetin bedel ödeyen emektarları konuşmaya başladıklarında kısa sürede Öcalan ve müritleri tarihte halkına ihanet edenlerin yanında yerlerini alacaklar.
Birde bu üç grubun dışında İmralı'da atama ile legal siyasetin başına atanan Türk solunun Kemalizm'in etkisinde olan sosyal şövenistler var. Kıbrıs Türk'üne Filistin'e tanıdığı UKKTH'nı 50-70 milyonluk Kürd ulusuna tanımazlar. İki ulusu eşit değerlendirmek yerine Kürd'lerin ulus olmaktan kaynaklanan haklarını bireysel haklara indirgemek isterler. Türkiye kurulduğundan bu yana (100 yıldır) dillerinden düşmeyen "Tam bağımsız Türkiye" sloganını tekrar ederek kurucu iradenin (Kemalizmin) oluşturduğu tekçi anlayışı korumayı, Kürd'ler üzerine uygulanan asimilasyon politikasını meşrulaştırıp ikinci yüzyılda da devam etmesini sağlamak isterler.
Ulusal talebi olan Kürd'leri ilkel milliyetçilik ile suçlayıp ötekileştirmek, son kalan Kürd'ü de asimile edene kadar "Bütün Halklar kardeştir" gibi sloganlar üretirler. "Malazgirt, Çanakkale ve Kurtuluş Savaşını birlikte verdik"
dedikleri Kürd'lere sadece vatandaş olma hakkı ile birlikte, resmi kurumlar dışında anadilinde sopet etmek, müzik dinlemek gibi bireysel haklar tanırlar. Hadlerini aşıp Kürd ulusu adına kararlar alabilirler. Partinin başına atandığı halde "Özerklik isteseydik açıkça söylerdik" diyen Tuncer Bakirhan gibi hadlerini bilmezler. Bunların niyetini ortaya koymak, amaçlarına engel olmak için yurtseverlerin de ulusal ilkelerle ortak plan ve proğramları olmalı.
Yeni süreç ile birlikte Öcalan ve PKK'si bitti diyebiliriz. Ancak basına yansıyan haberlere göre İmralı'da Öcalan'ın istediği kişiler ile masa kuracağı tartışılıyor. Kurulacak masanın Kürdistan'ın dört parçasında verilecek hangi görevleri üstleneceklerini de bekleyip göreceğiz.
İkinci yüzyılda 4 parçada da var olan Kürd sorunu Ortadağu'da gelişmelerle birlikte uluslar arası sorun haline geldiği için Öcalan ile İmralı'da masa kurarak oluşturulmak istenen ekibin yapacağı çalışmalar ile yaratacağı kaos ortamı ne yaparlarsa yapsınlar uzun vadeli olmayacaktır.
Değinmek istediğim bir diğer konu da savaşı başlatıp durdurmak dahil, gerekli görüldüğünde her türlü olanak sağlanıp Kandil ile görüştürülen Öcalan 12. Kongre'ye nereden katıldığını tartısmak çokmu önemli?Öcalan kongreye MİT binasından katılsa ne olur, İmralı'dan katılsa ne olur?Nereden katıldığımı, yoksa kongreye önerdikleri konularmı önemli?
Bazı arkadaşlar tekçi düşüncenin kuramcılarından Ziya Gökalp ile Öcalan'ı kıyaslıyor. Böyle bir kıyaslama doğru degil. Öcalan bulunduğu şartlara göre şekil alan, omurgasız birisi. 70'li yılların başında kominizme karşı olduğu için Ülkü Ocakları'na giden, umduğunu bulamadığını söylüyor. 74 affı sonrası yükselen sol muhalefetten etkilenip solcu olan Öcalan DEV-YOL, KURTULUŞ-HALKIN KURTULUŞU gibi güçlü gruplar varken nasıl olduysa benimde Ankara Tıp'tan delegesi olduğum AYÖD (Ankara Yüksek Öğrenim Derneği) Başkanı oluyor. Sonra da "karşılıklı faydalandık" dediği kişilerin desteği ile kendilerine Apocular denilen grubu kuruyor. Önüne çıkan sol gruplarla (TEKOŞİN-KUK-HK-TİKKO gibi) çatışıyor.
Öcalan ilk başlarda 4 parça kürdistan'da bağımsızlığı savunuyordu. 12 Eylül darbe sonrası gittiği Suriye'de Esad ile ilişki kurduktan sonra "Rojava Kürd toprağı değildir" diyebilen biridir. Yillardır İmralı'da savundugu Türkiye'lileşme ile yetinmeyip Kerkük, Musul ve Rojava'yı da dahil ederek açıkça Turan'cıların ve Avrasyacıların savunduğu Misak-ı Milli'yi savunmaya başladı.
"Adımız farklı, soyadınız Türkiye" eşitliği ve federalizmi çağrıstırması nedeniyle benimde bir zamanlar desteklediğim slogandı. Öcalan ve legal siyasete atanmış yöneticileri sayesinde bu slogan artık Adımız da soyadımızı da Türkiye haline dönüştürmek istiyor.
Tekrar etmekte yarar var, Bahçeli'nin başlattığı sürecin Kürd (ya da Türk) sorunu ile ilgisi yok. Besé Hozat'ın da teyit ettiği gibi dış güçlerin dayattığı yeni Ortadoğu planına Bahçeli ve Öcalan "içeride barışı sağlamak amacıyla" birlikte karşı çıkılıyor. Yukarıda dediğim gibi sürecin Kürd ya da Türk sorunu ile ilgisi yok. Kürd'leri yeni sürece dahil etmek için anadilde eğitim gibi tanınacak bir kaç demokratik haklardan söz ediliyor. Sorulması gereken soru Türk halkı bu güne kadar ötekileştirilen Kürd'lere tanınacak olan demokratik hakları kabul etmeye hazırmı?
Son kullanma tarihi Kirli Hendek Savaşı ile dolan silahlı mücadelenin sonlandırılması ve PKK'nin İmralı'dan alınan direktif ile silah bırakıp kendini feshetmesine aklı başında olan hiç kimse itiraz etmiyor. İtiraz edilen iddia edildiği gibi yeni sürecin Kürd sorununun çözümü ile ilgilisinin olmadığıdır.
Not:Hakaret içeren yanıtlar silinecektir.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.