Kendi araştırmam bilimin ve teknolojinin bu kadar ilerlemesinin nedenini de araştırma metodunun aklın çalışma şekline uymasına bağlıyor. İnsanoğlu Galileo\'den beri olan 500 yılda, ondan öncekinin 1000 katı kadar ilerleme yaptı.
Araştırmalar gösteriyor ki bilimsel metodun çalışmasının nedeni, aklın çalışmasına bire bir uymasıdır. Her ne kadar bu metodu Batı felsefecileri Farabi sayesinde Müslümanlardan öğrendiğini söylüyorlarsa da, bunu felsefenin temeline dayandıran Immanuel Kant (The Critique of Pure Reason 1787) olmuştur. Kant\'tan öncekiler iki ayrı şeyi savunuyorlardı. Bunlardan biri Rasyonelciler (Rene Descartes gibi), diğeri Deneyselciler (David Hume gibi). Bilginin kaynağı ve nasıl öğrendiğimiz konusunda ayrışıyorlardı. Rasyonelciler doğuştan bir takım gerçeksel bilgilerle doğduğumuzu ve çevremizle ilgili bütün bilgileri bu temel gerçeklerden türettiğimizi savunuyorlardı, yani tümden gelen bir yaklaşım. Deneyselciler ise doğuşta beyaz bir kağıt gibi olduğumuzu ve ondan sonra bütün öğrendiklerimizin hayat deneyimlerimizi ve detayları bir araya getirerek vardığımız sonuçlar ve kavramlar ile öğrendiğimizi savunuyorlardı, yani tüme giden.
Kant rasyonelcilerle deneyselcilerin orta yolunu aradı ve duruma göre tümden gelen ya da tüme giden ikircikli bir şekilde öğrenmemiz gerektiğini savundu. Tam 300 yıl önce! Ondan sonraki fen bilimciler deneyselcilik (ingilizcesi ile inductive düşünme tarzı) yolunu seçtiler ama kısmen de farkına varmadan rasyonel methodu (ingilizcesi ile deductive düşünme tarzı) kullandılar. Tabi, felsefenin faydası kadar zararı da oldu fen bilimlerine, çünkü sınırlı olan bir gözlemcinin subjektif bilgisinin koskoca evrenin gerçek objektif bilgisine ulaşmasının mümkün olmadığını ve bu yüzden duyularımız ve aklımızla gerçeğin kendisinin büyük ihtimalle uyuşmadığını iddia ettiler Kant\'tan sonar (Edmund Husserl “Logical Investigations” 1901). Fen bilimciler tabi kısmen bunun etkisinde kaldı ama eğer birden çok kişinin gözlemi tutuyorsa ve aynı sonuca varıyorsa o zaman kazanılan bilginin doğruluğu, ileride çürütülene kadar, bir anlamda sağlanmış oluyor diye bu metodu kısmen uyguladılar. Arada zıtlaştılar yine rasyonelciler ve deneyselciler gibi.
Bugün geriye baktığımızda ve eldeki kanıtları değerlendirince hem aklın ve hem bilimsel metodun ikircikli bir şekilde deductive (tümdengelim) ve inductive (tümegidim) olarak en verimli şekilde çalışacağına inanıyorum. Kendi araştırmam bilimin ve teknolojinin bu kadar ilerlemesinin nedenini de araştırma metodunun aklın çalışma şekline uymasına bağlıyor. İnsanoğlu Galileo\'den beri olan 500 yılda, ondan öncekinin 1000 katı kadar ilerleme yaptı.
Bilgisayarların bugünkü gelişmiş hali (computational modeling and simulation technology-CMST) bu ikircikli metodu uygulamamızı hızlandırdığı için de, son 40 yılda insanoğlu ondan önceki 400 yılda yaptığı ilerlemenin 1000 katı kadar ilerledi. Daha önce size belki CMST (Türkçesi bilgisayar modellemesi ve simülasyon teknolojisi) üzerindeki 30 yıl deneyimimle aklın da nasıl ikircikli çalıştığını yayınladım ve sizlere de anlattım. O zaman neden tekrarlıyorum? Çünkü bunu hazmedince kişinin kafası, onu nasıl daha verimli çalıştırdığı ve dolayısıyla aldığı kararlar ve bir bütün olarak hayatı değişebilir. İnsanlara bunu anlatmayı yükümlü zannediyorum.
Bilimsel araştırma metodunun dışından CMST prensibi ile çalışan programlarla öğrencilerin öğrenmesini test ettim ve bu metotla öğrenmenin kat kat arttığına dair veri topladım ve onun üzerine bu sonuca vardım. İşte beni Beyaz Saray ve Amerikan Kongresine götüren bu tür çalışmalarım oldu. Bu metot kısmen eğitimde de kullanılmış eskiden ama yine tümdengelimciler ve tümegidimciler zıtlaşması olmuş ve herkes benim yolum doğru demiş. Benim mesajım ise Kant\'tınkıne benziyor ama tabi bunu sadece teorik ya da felsefik açıdan değil, kanıtlarla sunuyor ve geçen 300 yılın tecrübesine de dayanıyor. CMST sayesinde biz bunu 40 yıldır araştırmada bir bütün halinde uyguluyoruz, eğitimde de son 15 yıl içinde.
O zaman madem bilim adamları ve öğrenciler araştırmalarını ve öğrenmelerini bu ikircikli metot ile yapınca çok ilerleme kat ediyorlar, o zaman herkese öğretmek lazım beyninin tüm potansiyelini kullanması için. İşte ANAHTAR burada, çünkü insanların çoğu Kant\'tan öncekiler gibi ya tümdengelim ya da tümegidimi seçmişler. En dezavantajlılar tabi hayatını hep tümdengelim üzerine kuranlar, çünkü bunlar gençliklerine kadar ne öğrenmişlerse ondan sonraki 50 yıl hep o bilginin sınırları içinde kalıyorlar. Doğduğu yerden hiç ayrılmayan kişinin ufku ne kadar dar olur, işte ona benzer.
Ezelden getirdiğiniz bilgileri sorgulamanız sizi raydan çıkarmaz, bilakis bilmiş olduğunuzu anlamanıza yarar. Tabi aynı zamanda bildiklerinizi daha da ileri götürmeye yardımcı olur, ilerleme kaydedersiniz, hayatınız daha renkli olur ve kararlarınız daha doğru olur. Tanrı da sizden bunu istiyor. Nereden mi biliyorum? Eldeki verilerimi bir araya toplayıp tümegiden ve tümdengelen arasında defalarca zihinsel olarak gidip geldikten sonra bu sonuca vardım (O. Yaşar, ‘Cognitive Aspects of CMST’ J. Comp. Science Edu., Vol. 7 (1), March 2016). Etrafınıza bir bakın. Kısaca özetlersem, şu koskoca kainat ve içindeki madde de aynı ikircikli method ile çalışıyor ve evrim geçiriyor (O. Yaşar, ‘A Universal Mechanism: How Mind and Matter Seem to Work,’ Science Discovery, Vol. 3 (6), pp. 76-81). Madde ya birleşiyor (tümegidim) ya da ayrışıyor (tümdengelim) ve bu sürekli oluyor. O yüzden bugünkü gördüğünüz evren 100 yıl öncesinden farklı. 1000 yıl öncesinde oldukça farklı.
Aslında madde ve aklın (dolayısıyla evrendeki herşeyin) aynı methodla çalışması felsefedeki şüpheciliği biraz azaltmalı, duyularımız ve aklımızla edindiğimiz bilginin gerçekle uyuştuğuna dair kanıtı kuvvetlendirmesi ve dolayısıyla felsefecilerle fen bilimcilerini aynı çizgiye getirmesi lazım bence. Neyse, Tanrı yerinizde durmanızı istemediği için madde ile aynı methodla çalışan bir akıl vermiş size. Madde evrimleşiyorsa, aklımız da evrimleşmeli. O zaman, neden bu kadar kırmızı çizgi var hayatınızda? Bazıları gerekli tabi, ama sorgulamadan hangisi gerekli hangisi gereksiz bilemeyiz. Neden sana her söyleneni sorgulamıyorsun? Eğer hep tepeden gelene uyuyorsan, o zaman işte bir tek tümdengelim ile çalışıyor aklın ve Tanrının sana verdiği aklın sadece bir kısmını kullanıyorsun. Eğer duyduğun ya da sana sorgulama yaşından önce öğretileni, ya da komutanından, ailenden, hocandan, partiden, dernekten, örgütten, futbol kulübünden, dininden ve yakın çevrenden duyduğunu sorgulamıyorsan, o zaman belki hayatını kolaylaştıracak bir yol seçmiş olabilirsin ama bunu bir ömüre yaydığında o zaman çok şey kaybetmiş olursun. Eskiden belki bir tek bilim adamları ve filozoflar (içine bazı tek tük İslam alimleri de dahil) aklın ikircikli çalışmasından faydalanıyorlardı ama bugün teknoloji bu imkanı herkesin ayağına getirmiş. Elinizdeki cep telefonlarını biraz da okumak ve araştırmak için kullanırsanız insanoğlunun küresel bilgi hazinesine ulaşabilirsiniz. Herkes aslında artık bir bilim adamı gibi düşünebilir. Bundan 100 yıl sonra zaten öyle bir toplum olacağız ama neden şimdiden olmayalım?
İleride tekrar yazışmak ümidiyle, herkese selam ve sevgilerimle...
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.