Antik Yunan filozofu Platon’un mağara benzetmesinde, zincirlere vurulan insanların zincirlerden kurtulma tahayyülleri dahi yoktu; çünkü gördükleri gölgeler onların gerçeğiydi. Bu filmi buradan doğru okursak, yapay yollarla, tehditle veya zorla dayatılan siyasal kültürlerin biz ‘yurttaş’ olanlara sorgulanmaksızın verili kabul edip mağaranın dışını muhayyileye mahal bırakmadığının yorumu da yapılabilir.
Orijinal ismi: Good bye Lenin! Alman yapımı film. Wolfgang Becker tarafından 2003 yılında çekildi.
Gündelik yaşamın duygusal motiflerine kadar sirayet edebilen ideolojiler ve bu ideolojilerin meşruluğunu aldığı rejim biçimleri ve yine bunu süsleyen siyasal kültürler. Belki de işbu filme konu edinilen, Almanya’nın içinde bulunduğu yılların buhranında görünen tek belirlenim, içine güç gibi bir olgunun yerleştirildiği siyasal kültürler şemsiyeleridir.
Almanya’nın uzamsal belirleniminin yıkımlarla dolu bir tarihi olduğunu düşündüğümüzde, Nazi Almanya’sının vahşet minvaliyle sonlanmış bir yıkımın üzerine bölünen bir Almanya ve bölünen bir aile var filmde. Savaşın üzerine bina edilen rejimlerin bir ailenin temellerinin de yalan üzerine bina etmesine neden olmuş. Siyasal iktidarların normları ahlaki değerlere şekil vermesiyle toplumsal ahlak sistemlerinin de kendi biçimselliğinde yoğrulduğunun yorumunu yaptırmış.
Resmi ideolojiler nezdinde, salt yasalılık formuna indirgenen yurttaşlık ve eşitliklerin empoze edilmesinin resmini çizmiş. Bu zorla, verili formalara gerçeklik atfeden bir anne, verili olan ‘eşit bir yurttaş’ olma idealiyle duygusal motiflerini dahi bu kılıfa uyduruyor. Yine, annenin hayatına mal olan bu kılıfın bir yanılsama olduğunu fark etmesiyle oğlunun onu dışarının kurgusallığından kurtarma çabası bu dayatılmışlığı gözler önüne sermiş.
Rejim değişikliği ile gelen ekonomik düzenlemelerin serimlendiği yani paranın değer kaybettiğini anlatan sahnesinde, ailenin yaşadığı ekonomik kayıp şöyle bir sorular çıkarır: ‘Yeni’ bir rejim, bir önceki rejimin vaat ettiklerinden ne kadar iyi bir vaatle belirir? Ne kadar iyi niyet taşıyor olsa da acaba siyasal kültürün ürünleri olan bu alile yaşamı, yeni rejimin kültürüyle kültürlendi mi?
Bir yanıyla değerler sistemine olan inanç bir yanıyla bir çarkın dişlisi olmak. Filmin, sosyalist siyasal kültürün üyeleri rolünde olan yaşlı karakterlerin, eski bir rejimin siyasal kültürü ile kültürlenmişlikleri; bir yanda ise rejimin genç karakterlere ‘ikram’ ettiği’ yeni bir rejim. Gelen değişimlerle yaşanan buhrana ayak uyduramayan mutsuz insanlar, beri tarafta yeni kuşakların ‘eski’ ile çatışması.
Antik Yunan filozofu Platon’un mağara benzetmesinde, zincirlere vurulan insanların zincirlerden kurtulma tahayyülleri dahi yoktu; çünkü gördükleri gölgeler onların gerçeğiydi. Bu filmi buradan doğru okursak, yapay yollarla, tehditle veya zorla dayatılan siyasal kültürlerin biz ‘yurttaş’ olanlara sorgulanmaksızın verili kabul edip mağaranın dışını muhayyileye mahal bırakmadığının yorumu da yapılabilir. Çünkü filmde, bir rejimin bir değil birden fazla mağara metaforunu insan dünyasına dahil ettiği gözlemleniyor.
Annenin mağarası, eşinin (ekonomik refah vaadiyle oluşturulan bir rejim bölgesine gitmesi) mağarası, oğlunun mağara içinde mağarası, ikili kutba bölünmüş bir ülkenin doğu - batı mağaraları ve eminim ki bu dikotomileri bir zemine oturtan üst bir mağara.
Gerçeğin kendi yaşam biçimlerimize sirayet etmişliğinin, yani gölgelerin, asıl ben’e ne kadar hitap ettiğini gözlemliyoruz. Peki, bu mağaraların dışındaki varolanların gerçekliği nedir?
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.