MDC Araştırmacısı Brandon Friedman, Türkiye ve İran’ın, Suriye ve Irak’la ilgili çıkarlarının, son diplomatik “anlaşmalara” rağmen nasıl da birbirinden ayrıldığını analiz ettiği yazısında, İran'ın, Suriye'de anlaşmazlığa düştüğü Türkiye'ye karşı PKK kartını kullanabileceğini belirtti.
Dayan.org'taki yazısında Friedman, Türkiye ile İran arasındaki ilişkinin çatışma-işbirliği çizgisinde gidip geldiği tespitinde bulundu.
Friedman'ın yazısının ana hatları şöyle:
Hasan Ruhani, Vladimir Putin ve Recep Tayyip Erdoğan, “Suriye savaşını sonlandırmak, Suriye’nin geleceğindeki kalıcı etkilerini sağlamlaştırmak ve diplomatik yollardan ABD’yi safdışı bırakmak” konularını görüşmek üzere 4 Nisan’da Türkiye’de buluştular.
Suriye rejiminin bu zirve toplantısında temsil edilmiyor olması göze çarpıyordu. Yine de üç devlet büyüğü bir ortak zeminde buluşmakta zorlandılar. Suriye’nin istikrarsız durumu için ABD’yi suçlamak konusunda çok rahat görünseler de, halka açık bir şekilde üçünün de kabul ettiği diğer konular sadece, savaşa siyasi bir çözüm bulmak ve Suriye’nin bölgesel bütünlüğünü korumaktı.
Putin, hepsinin Suriye’nin “egemenlik” ve “bağımsızlığını” güçlendirmeye kendini adadığını da sözlerine ekledi. Ancak Ocak ayından beri yaşananlar, Türkiye ve İran’ın gitgide artarak kimin etkin olacağı konusunda yarıştığını ve Irak ile Suriye’nin geleceğiyle ilgili ortak bir görüş paylaşmadıklarını gösteriyor.
Osmanlı ve Safevi imparatorluklarının modern varisleri olarak, Türkiye ve İran, tarihte uzun süre birbirlerine rakip oldular. Bununla beraber, Eylül 2017’de Kürdistan Bağımsızlık referandumu, Kürtlerin Irak’tan bağımsız olma teklifine karşı ikisini bir araya getirdi. Referanduma ortak bir cevap olarak, ticari bağları kesmek ve Kürdistan sınırında ortak askeri harekat yapacakları tehdidiyle Kürdistan'ı cezalandırdılar.
Aynı zamanda Bağdat, Kürdistan'ın hava sahasını kapattı, bölgenin uluslararası hava trafiğini kesti. Ama Kürt taleplerine asıl yıkıcı darbe Ekim ortasında, İran Devrim Muhafızları Birliği (IRGC) Komutanı Kasım Süleymani, Bağdat’ın Kerkük’e yürüme kararını gerçekleştirdiğinde geldi.
Sonuçta, Irak Güvenlik Kuvvetleri (ISF), 2014 yılında Irak devletinin, IŞİD'in telaş içerisinde bölgeden çekilmesinin ardından, Kürdistan'ın tartışmalı Kürdistani bölgelerde elde ettiği tüm bölgesel kazançlarını geri aldı. Kürdistan, sadece “Kürt Kudüsü”nü kaybetmekle kalmadı, aynı zamanda Kerkük, Kürdistan'ın toplam günlük petrol üretiminin neredeyse yarısından sorumluydu.
Irak’taki yarı otonom Kürt bölgesinin kendi ordusu, parlamentosu ve kanunları vardı. Fakat, paylaşılması gereken federal bütçenin yüzdesi konusunda Bağdat’la tatsız bir ihtilafa düştü. Kürdistan'ın bütçenin % 17’sini alması gerekiyordu, ama Bağdat’ın, Kerkük ile Erbil’in yönetimi altında olan diğer ihtilaflı bölgeleri geri almak için düzenlediği 2017 Ekim’indeki askeri operasyonunun ışığı altında, Haydar el Abadi’nin hükümeti Kürdistan'a bütçeden sadece % 12.6 pay vermeyi önerdi. Uluslararası Para Fonu (IMF) Bağdat’a % 12.6’nın Kürdistan'In işletme masraflarını karşılamak için yetersiz olduğunu söyledi.
Kerkük, petrol arazilerine Ekim 2017’de el koyduğunda, Kürdistan otonomisinin büyük kısmını kaybetti. 2017 sonlarında İran ve Türkiye, Irak’taki Kürt bağımsızlığını engellemek için beraber çalışıyor gözüküyorlardı.
Bu durum 20-21 Ocak ve 18 Mart 2018 tarihlerinde, Türkiye Batı Kürdistan'daki Efrin’i işgal edip, bölgedeki Kürt öz yönetimini sonlandırdığında, değişmiş gibiydi. Türkiye’nin Suriye’deki savaşı artık, 2011-2015 arasında olduğu gibi, Başar el Esad üzerine odaklanmıyordu.
Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan ABD’ye, PYD’nin Türkiye’nin Suriye’yle olan 820 km uzunluğundaki güney sınırına otonom bir Kürt devleti kurmasına izin vermeyeceği tehditlerini gerçekleştirmek niyetinde olduğunu göstermek için, “Zeytindalı Operasyonu”nu başlattı. Türkiye PYD’yi, ABD ve AB’nin de terörist bir organizasyon olarak kabul ettiği ve 30 yıldır Türkiye’ye karşı gerilla savaşı yapan PKK’nin bir parçası olarak görüyor.
Türkiye, PYD’nin askeri kuvvetleri olan YPG ve YPJ’yi, PKK’nin gerillalarından farksız görüyor. Ankara’nın gözünde, ABD’nin Suriye’de PYD ile ortaklığı bir ihanetti. Türkiye, ABD’nin YPG yönetimindeki Suriye Demokratik Güçleri’ni, Suriye’de kalıcı olarak “sınır güvenlik kuvvetleri” olarak atamayı planladığı yönündeki bildirimlerinin ardından, Ocak ayı sonunda harekata girişti.
Erdoğan’ın savaşçı retoriği, ordusunu kullanarak Suriye’yle olan 820 km’lik sınır boyunca bir güvenlik bandı yaratacığı konusunda ciddi olduğunun ispatı. Erdoğan Ankara’da 19 Mart’ta yaptığı bir konuşmasında, “Şimdi bu sürece, koridoru tamamen bertaraf edene kadar devam edeceğiz, Menbic, Kobani, Tel Abyad, ve Qamışlo da dahil,” dedi.
Türkiye Şubat 2018’de, önceki ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson ile, ABD’nin YPG güçlerini 90 gün içerisinde Menbic’ten çekeceği üzerine aralarında bir “anlayış” olduğunu iddia etti. ABD böyle bir anlaşma olduğunu inkar etti ve üst düzey ABD yetkilileri ve ordu komutanları Mart sonunda Menbiç’teki yerel yetkilileri ziyaret ederek ABD’nin orada çalışmaya devam edeceğinin garantisini verdiler.
Bununla beraber Habertürk, Türkiye’nin Mayıs sonu Haziran başında Menbic’i almak üzere bir operasyon başlatmayı planladığını bildirdi. Menbic, Halep ile IŞİD'in eski başkenti Rakka arasında, haliyle, Fırat Nehri’nin her iki tarafındaki büyük nüfus merkezleri arasında geçit olarak bulunuyor.
Görünürde İran bu gelişimi destekliyor. Fakat Türkiye’nin Zeytindalı Operasyonu, Suriye’de ve belki Irak’ta da, Türkiye ile İran arasında büyüyen bir rekabetin de işaretlerini veriyor. Türkiye’nin Efrin’i işgali, Esad rejiminin egemenliğine el uzattı ve Türkiye’nin bu bölgeleri Özgür Suriye Ordusu müttefikleriyle yeniden nüfuslandırma planları, Esad rejimi için de İran’ın rejimin Suriye üzerindeki kontrolü ele geçirmesine yardım etme planları üzerinde de uzun dönemli bir tehdit oluşturuyor.
Dahası, Erdoğan’ın Şubat 2018 başında söyledikleri, Türkiye’nin şu an ülkede bulunan 3.5 milyon Suriyeli mülteciyi “barış içindeki” Efrin ve İdlib’e yeniden yerleştirmeye niyetli olduğunu gösteriyor.
Erdoğan’ın, Mart 2018 sonunda Türkiye’nin Şengal'i hedef alan “Fırat Kalkanı Operasyonu”nu da onayladığı yönünde bildirimler var. Şengal, Türk-Irak sınırının yaklaşık 100 km ilerisinde, ama Türkiye Şengal'ii PKK güçlerinin önemli bir geçiş noktası olarak görüyor.
Türkiye’nin varsayılan operasyonu sadece Kürtlerin hareket özgürlüğünü tehdit etmekle kalmaz, aynı zamanda İran’ın, Irak’la Suriye arasında bir “köprü” kurma planlarını da zora sokar.
Erdoğan PKK’yı Sincar’dan sürmeye söz verdi. Mart sonunda Türk kuvvetleri, KRG bölgesinden 10 km içeri ilerlediler ve 28 köyü işgal ettiler. Ancak başta, hem Bağdat hem Ankara, Türkiye’nin Irak’ta operasyon yürüttüğünü inkar etti. Başbakan Binali Yıldırım, Türkiye’nin Bağdat’ın onayı olmadan Irak’ta askeri operasyon yürütmeyeceğini söyleyerek, Türkiye’nin Irak’ın egemenliğine saygı göstereceğinin altını çizdi.
Ama bu olmadı. Türk kuvvetleri Irak’tan içeri bir 10 km daha ilerledi ve şimdi Irak’ın Kürdistan bölgesindeki Erbil’in kuzeyi büyük çoğunlukla kontolü altında. Nisan ayı boyunca Erbil’deki Irak bölgesinde, Türk ordusuyla PKK arasında çatışmalar olduğu haberleri geldi.
Türkiye’nin 12 Mayıs’taki Irak seçimlerinden önce büyük bir askeri operasyon başlatması ihtimali pek yok, ama Türkiye’nin 24 Haziran’daki erken seçimerinden önce, Irak’ta PKK’ya karşı kapsamlı bir saldırı gerçekleştirmesi kuvvetli bir olasılık gibi görünüyor.
Türkiye ve İran arasında başlayan gerilimin, Suriye ve Irak’la ilgili gelecekteki gelişmeler üzerinde üç önemli etkisi olabili. Öncelikle İran, Şam ve Bağdat’taki rejimlerin merkezi egemen otoriteyi yeniden kurduğunu görmek isteyecek, ama Türkiye’nin Suriye ve Irak’ta PYD ve PKK’ya karşı yürüttüğü son askeri operasyonları, Esad ve Abadi rejimlerinin egemenliğini zayıflatıyor.
Ayrıca uluslararası ve bölgesel güçlerin yarattığı fiili etki alanlarını da güçlendiriyor. İkinci olarak, Suriye ile Irak’taki Türk hücumu ve Irak’taki Erbil-Bağdat harekatı, İslami Devlet’in operasyonu için yeni bir alan yarattı. Mart 2018 sonunda Kerkük’teki Kürt köylülerin, bir hafta içerisinde on adet İslami Devlet saldırısı gerçekleşmesi sonucunda, evlerinden kaçtığı haberi geldi. Üçüncüsü ise, Suriye ve Irak’taki Kürt kayıpları gibi, Afrin’deki cihatçılarla Türklerin ittifakı da PKK ve İran’ı birbirlerinin kucağına itebilir.
PYD, ABD’nin Suriye’den geri çekilmesiyle karşı karşıya, Esad rejiminden ve İran’dan koruma isteyebilir. Benzer şekilde İran da, Afrin ve İdlib’deki Suriye muhalefetini frenlemek için Suriye ve Irak’ta PYD/PKK’yı desteklemeyi seçebilir ve Şam ile Bağdat’ta İran’ın etkisini sorgulayan Türkiye’ye karşı, PKK’yı kullanabilir.
Şu anda, ABD’nin Suriye’deki amaçlarına karşı duydukları ortak şüphe farklılıklarının üstünü örtüyor ve İran ile ABD ve İran ile İsrail arasında büyüyen meydan okuma hali göz önüne alındığında, bu durum devam da edebilir. Fakat aynı zamanda, Türkiye ve İran’ın, Suriye ile Irak’ın geleceğiyle ilgili birbirine rakip çıkarları konusunda da dikkatli olmak gerek.