ABD'de Başkanlık yarışını önde götüren Joe Biden'ın seçimi kazandığı takdirde Suriye politikasını nasıl yürüteceği merak konusu.
ABD'de Başkanlık yarışını önde götüren Joe Biden'ın seçimi kazandığı takdirde Suriye politikasını nasıl yürüteceği merak konusu.
Biden'ın bölgeye dair olası siyasetine ilişkin, gazeteci Daniel R. DePetris'in National Interest'te 21 Eylül 2020 tarihinde yayınlanan analizi tercüme edildi.
DePetris'in konuya ilişkin analizi şöyle:
Başkan adayları arasında gerçekleştirilecek münazarada moderatörler, yıllardır senatör olarak görev almış ve Obama hükümetinde başkan yardımcılığı yapmış olan Biden’a ABD kuvvetlerinin Rus askerler, Türk kuvvetleri ve Esed yanlısı militanlarla çatışmalara girdiği tehlikeli bir ortamda ordunun tutulmasının niçin ülkenin güvenlik çıkarları ile uyumlu olduğunu ve bu askeri varlığın uzun vadede getirisinin ne olacağını sormalıdır.
Suriye, Donald Trump tarafından “kum ve ölüm” olarak tanımlanan, varil bombaları ve topçu ateşinin günlük hava tahminlerinin bir parçası olduğu çatışmalarla dolu bir yerdir. Trump’ın bu ülke hakkındaki sözleri o zamanlar yorumcular ve uzmanlar tarafından büyük tepki görmüştü ancak bence Suriye’yi ümitsiz bir vaka olarak gördüğü için başkanı suçlayamayız. Neredeyse on yıldır devam eden (Esed hükümetinin onlarca sarin ve VX sinir gazı saldırılarına şahit olan) savaş nedeniyle ülke fakir, parçalanmış 11 milyon insanın hayatta kalabilmek için insani yardıma ihtiyaç duyduğu bir vaziyettedir. 7 milyona yakın insan göç etmek zorunda kaldı, çoğu şehir enkaz ve kül yığınına dönüştü. Savaş ülkenin altyapını yok etti; Suriye’nin savaş öncesi haline dönebilmesi için büyük ihtimalle bir nesil ve yaklaşık 400 milyar dolarlık bir imar bütçesi gereklidir.
Trump’ın Suriye hakkında nasıl düşündüğünü biliyoruz. Peki ya rakibi Joe Biden?
Biden’ın, hali hazırda Washington yönetiminin dış politika güzergahını elinde tutmaya devam eden “müdahaleci” cenahta yer aldığını düşünmek kolaya kaçmak olacaktır zira eski başkan yardımcısı, Obama yönetimi içinde ABD’nin Suriye’de yapabilecekleri hususunda şüpheci olan ve sadece bölge insani yardım gönderilmesi ile yetinilmesini savunan kesimin liderliğini yaptı.
New York Times’ın haberine göre, Obama hükümetinde görev alan isimler Biden’ın, Esed karşıtı muhaliflere silah ve eğitim verilmesini destekleyenler arasında olmadığını ifade etmektedir. Biden’ın bu husustaki tavrı, Beyaz Saray’a Suriyeli diktatörü tahtından indirebilecek güçte yeni bir muhalif ordusu kurulması amacı güden bir plan sunabilmek için birlikte çalışan o dönemki CIA direktörü David Petraeus, Dışişleri Bakanı Hillary Clinton ve Savunma Bakanı Leon Panetta gibi mesai arkadaşlarıyla taban tabana zıttı.
Biden, on binlerce Amerikan askerinin insani bir operasyon kapsamında dahi Suriye’ye gönderilmesine karşıydı. 2012 seçimleri öncesi başkan yardımcısı adayları arasında yapılan münazarada Biden, Cumhuriyetçi başkan adayı Mitt Romney’nin savaş yanlısı söylemlerine şu ifadelerle muhalefet etmişti: “Sahaya Amerikan postalları koymak haricinde yapmayı düşündükleri bir şeyler var mı? Amerika’nın şu anda ihtiyacı olan en son şey kazanılması için on binlerce hatta belki yüz binin üzerinde Amerikan kuvveti gerektiren bir kara savaşına dahil olmaktır.”
Bu münazaradan dört yıl sonra, Obama’nın başkanlığının son aylarında Biden, Suriye’de müdahaleci Amerikan politikasıyla alakalı değişmeyen endişelerini tekrar dile getirecekti. Obama’nın iç savaş esnasında izlediği yol haritasını eleştirenlerin listesi gayet uzun olmasına rağmen, Biden PBS’e verdiği röportajda bu insanların hiçbirinin Obama’nın yaptıklarına realist bir alternatif sunmadığını söyledi. Bunlar arasında, kendi deyimleriyle “liyakatsiz ABD politikalarını” sert şekilde kınadıkları bir ortak bildirgeye imza atan yüksek rütbeli 51 dış ilişkiler personeli de vardı. Biden’ın PBS’e verdiği röportajda şu ifadeler yer almıştı: “Başkan da ben de ve hatta geçmişteki başkanlar da tüm diplomatların farklı görüşlerini aktarabileceği güvenli bir kanala sahip olma haklarını desteklemekteyiz. Fakat, gelen yorumlar arasında, itiraz ettikleri hususlarda nasıl davranılması gerektiğine dair tek bir tane dahi sağlam öneri görmedim.”
Savaşın gidişatının daha da kanlı bir hale dönmesine rağmen Biden’ın şüpheci tavrı devam etti. 2014 yılında, yorumcuların “gaf” olarak betimlediği bir açıklamasında başkan yardımcısı Suriye iç savaşında “ılımlı orta” diye bir şey olmadığını ve Washington’un Orta Doğu’daki ortaklarının sahadaki aşırıcı gruplara silah ve malzeme göndererek durumu daha da kötüleştirdiğini söyledi. Biden yaptığı bir başka konuşma sırasında şu ifadeleri kullandı: “Esed’i devirmek ve vekiller üzerinden yürütülecek bir Şii-Sünni savaşı çıkarmak için o kadar kararlıydılar ki, ne yaptılar? Esed’e karşı savaşırım diyen herkese yüz milyonlarca dolar para ve on binlerce ton silah verdiler. Fakat, bu yardımların gittiği yer, dünyanın farklı noktalarından gelen aşırıcı cihat yanlıları, Nusra ve El Kaide oldu.”
Biden daha sonra Erdoğan hakkında söylediği bazı laflar yüzünden özür dilemek zorunda kaldı ancak tarih kendisini büyük oranda haklı çıkardı.
Yine de bütün bunların hiçbirisi Biden’ın Suriye’deki Amerikan askerlerini tamamen çekilmesini destekleyeceğine işaret etmemektedir. Hatta kendisinin Suriye’nin doğusunda, öngörülebilir gelecekte orada bulunmak üzere küçük çaplı bir askeri varlık tutulmasını destekleyen açıklamaları vardır. Geçen yıl kasım ayında Wall Street Journal’e verdiği röportajda konu ile alakalı olarak Kürtleri korumak amacıyla bölgede birkaç yüz asker tutulmasının “gayet mantıklı” olduğunu söyledi. Bu röportajdan bir ay kadar önce de Trump’ın ABD askerlerini Suriye’den çekme kararı almasını ağır dille eleştirdi ve bu kararın IŞİD’in “yeniden hayata tutunmasına” yol açacağını söyledi.
Biden’ın çözümü: ABD’nin özel harekât kuvvetlerinin IŞİD ile mücadele edebilmesini garanti almak amacıyla küçük çaplı bir ABD askeri varlığının bölgede tutulması. Biden’ın dış politika başdanışmanlığını yapan eski Dışişleri Bakanı Antony Blinken bir adım daha öteye giderek, Suriye’deki petrol rezervleri etrafında konuşlanan Amerikan askeri varlığının kullanılarak Beşar Esed’in siyasi bir geçiş sürecine zorlanmasını önermektedir. Tabi ki, kaçınılmaz olarak bu önerinin arkasından şu soru gelmektedir. Savaşın dokuz yıl önce başlamasından sonra askeri manada ilk kez bu kadar güçlü haldeki Esed niçin koltuğundan kalkmak için pazarlık masasına otursun?
Joe Biden, Suriye meselesinde Hillary Clinton gibi düşünmemektedir. Esed’in zor kullanılarak koltuğundan indirilmesine sıcak bakmadığı ve cihat yanlıları tarafından domine edilen kuzeydeki Esed karşıtı muhalefete büyük miktarlarda Amerikan silahı verme fikrini desteklemediği bellidir.
Ancak yine de Amerikan askerlerinin tamamen Suriye’den çekilmesini de göze alamamaktadır. Bu yüzden, başkan adayları arasında gerçekleştirilecek münazarada moderatörler, yıllardır senatör olarak görev almış ve Obama hükümetinde başkan yardımcılığı yapmış olan Biden’a ABD kuvvetlerinin Rus askerler, Türk kuvvetleri ve Esed yanlısı militanlarla çatışmalara girdiği tehlikeli bir ortamda ordunun tutulmasının niçin ülkenin güvenlik çıkarları ile uyumlu olduğunu ve bu askeri varlığın uzun vadede getirisinin ne olacağını sormalıdır.