İsmail Beşikci bir okuldur. Kürdoloji çalışmalarına büyük bir külliyatla zenginlik kattığı için Kürd milli okuludur diyebiliriz. Ayrıca bu okula aynı zamanda insanlığın, bilimin, dik duruşun, kararlılığın, fedakârlığın, direnişin okulu da denilebilir.
Bilgi ve ahlak felsefesinin filozofu Sokrates, insanın mutluluğu, doğruluk, bilginin önemi, insanın dünyadaki varoluş amacı ve de nasıl yaşaması gerektiği sorularına ahlak felsefesi içerisinde cevaplar bulmaya çalışmış, geri adım atmamış ve inandığı doğruları savunmanın bedelini canıyla ödemiştir. İsmail Beşikci de hayatı boyunca bilimin doğruluğunu savunmuş, hiçbir zaman duruşundan sapmamış, geri adım atmamış bedelini ise baskı, işkence ve uzun yıllar zindan hayatı geçirerek ödemiştir. İbrahim Gürbüz’ün kitabına “Çağımızın Sokrates’i İsmail Beşikci” demesi bundandır. Gürbüz, bu kitabıyla İsmail Beşikci’nin çalışmalarına ve hayatına ışık tutmuştur. Dahası İsmail Beşikci’yi bütünüyle çalışmış ve onun bilim dünyasına kazandırdığı külliyatı gelecek nesiller için açıklamış ve analizlerde bulunmuştur.
İbrahim Gürbüz yıllarca İsmail Beşikci ile arkadaşlık, dostluk ve yoldaşlık yapmış, birlikte birçok aktivitede bulunmuş ve Kürd kurumlaşma süreçlerine katılmıştır. Büyük emek ve çabayla gerçekleştirdiği bu çalışmada, İsmail Beşikci’nin külliyatını kavram kargaşasına sokmadan, okuyucuyu yormadan sade ve anlaşılır bir dille anlatmaktadır. Yazar, İsmail Beşikci’nin Kürdoloji çalışmasını atmış yıl sonra yerinde görerek, inceleyerek çalışmanın yanı sıra İsmail Beşikci ile yabancı Kürdologlar, düşün ve bilim insanları ile karşılaştırmalı tarih metodolojisini kullanarak mukayeseler yapmıştır.
Bu çalışmada Türk, Arap ve Fars aydın, sanatçı, yazar, akademisyen ve sosyologlarıyla İsmail Beşikci mukayeseleri yapılmıştır. Çalışmanın en önemli yanlarından biri de İsmail Beşikci sosyolojisi, literatürü ve fikriyatı üzerinde araştırma ve analizler yapmış olmasıdır. Bu çalışma bilim dünyasının simge ismi İsmail Beşikci ile ilgili zengin bilgi ve belgeler içermektedir. Çağımızın Sokrates’i İsmail Beşikci kitabının en önemli yanı, İsmail Beşikci ile ilgili önemli bir boşluğu doldurmuş olmasıdır.
Kitaptan tadımlık bir okuma:
“İsmail Beşikci, Kürd ve Kürdistan olgusuyla tanıştığı günden beri, resmî ideolojiye kafa tutan bir bilim insanıdır. Bunun bedelini 17 yıl boyunca çeşitli cezaevlerinde hapisle ve gözaltılarla ödemiştir. İsmail Beşikci, hayatını, Türk mahkemelerinde savcıların iddianamelerini çürütmekle geçirdi. Sadece Kürdleri değil, demokrat bazı Türk aydınlarını da etkiledi, onların da ufkunu açtı. Kemalist ideolojinin dışına çıkabilen yeni jenerasyonun doğmasını sağladı. 1970’li yıllarda DDKD (Devrimci Doğu Kültür Dernekleri) taraftarı Kürd yurtseverleri olarak, Türk Solu’ndan çeşitli fraksiyonlarından kişilerle yaptığımız tartışmalarda bizi Türk ırkçılarına benzetir, şovenlikle suçlarlardı. Atatürk’ü tartışmak, Lozan’ı tartışmak tabuydu. 1968 kuşağı önderleri mahkemelerde Kemalizmi savunurlardı. Son yıllarda Misak-ı Millici Türk Solu’nun ezici çoğunluğunun ırkçı-şoven bir çizgiye evrildiği, büyük kısmının Kürd düşmanı kesildiği açıktır. Bu olumsuzlukların yanı sıra İsmail Beşikci’nin resmî ideolojiye karşı verdiği mücadelenin sonucu olarak yeni bir aydın akımının oluşmaya başlaması da umut vericidir. Kuşkusuz bugün ne Türk aydınları ne de Kürd aydınları içerisinde İsmail Beşikci duruşunda herhangi bir örnek yoktur. Ancak ona yaklaşan kişilikler vardır. Bu anlamda İsmail Beşikci bir okuldur. Kürdoloji çalışmalarına büyük bir külliyatla zenginlik kattığı için Kürd milli okuludur diyebiliriz. Ayrıca bu okula aynı zamanda insanlığın, bilimin, dik duruşun, kararlılığın, fedakârlığın, direnişin okulu da denilebilir. Adaletin ve vicdanın sesi olarak Kürd toplumunun düşünce ve bilinç dünyasında çok net inanç değerleri oluşturmuştur. Kürd siyasetçilerinin yalpalayan, tutarsız politik çizgilerinin yarattığı hayal kırıklıklarının ve umutsuzlukların panzehiri olmuştur. Onun oluşturduğu düşünce sistematiği ve eserleri, Kürdler, Kürd gençleri için bulunmaz bir hazine niteliğindedir.”