Sosyolog Öztekin Çaçan: HDP kritik eşikte

Seçimin kaderini artık her seçimde Kürt seçmen belirleyecek. Çünkü diğer kesimlerde oy eğilimleri oturdu ve artık kolay değişmiyor. Kürtlerde durum biraz farklı. Kürt olmayı bir siyasete katılım mekanizması haline getirdiler ve ecdat, millet, laiklik, cumhuriyet söylemlerini bu “kod” ile yorumlayabiliyorlar. Kendi partileriyle barajı geçseler de geçmeseler de tamamen bir denge unsuru oluyorlar. Bu sosyolojik bir gerçek.

22.06.2018, Cum - 05:21

Sosyolog Öztekin Çaçan: HDP kritik eşikte
Haberi Paylaş

Mehmed Salih Bedirxan / 24 Haziran’da yapılacak cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimine saatler kaldı. “Kürt Mahallesindeki” seçim atmosferini yakından takip eden yazar ve sosyolog Öztekin Çaçan ile seçimi konuştuk. Çaçan,HDP için %10 baraj düşünüldüğünde daima kritik eşikte. HDP oylarının tamamı kemik oylar değil %1-2 sürekli oynama ihtimali var. Ve normal şartlar altında bu durum barajı geçme endişesi yaşamak için yeterli oluyor” diyerek HDP’nin %10’luk seçim barajının altında kalma riskine dikkat çekiyor.

Kürt camiasında heyecan yaratan ancak daha sonra tıkanan HDP- Kürdistani Blok- HÜDA- PAR seçim ittifakı görüşmelerine ilişkin de Çaçan, “HDP bir Türkiye partisidir, solcu bir partidir, Türkiye solcularıyla ittifak partisidir denilerek aslında kontrol ediliyor ve dizginleniyor. Sosyolojik olarak ilişki geliştirebileceği diğer kesimlere ulaşımı engelleniyor” yorumunda bulunarak HDP’nin sınırlandırıldığını söyledi.

Türkiye neden normal bir seçim havasında değil de daha çok bir “istiklal mücadelesi” ortamında seçime gidiyor? Sosyologların ifade ettiği “kutuplaşma olgusu” ne kadar doğru?

Kutuplaşma meselesi çok doğru bir tespit. Kesinlikle siyasi bir kutuplaşma var ve çok hızlı bir şekilde derinleşip, belirginleşiyor. Sadece seçim dönemi için değil genel bir durum söz konusu. Esas sorunumuz “uzlaşmadan kaçınma”. Mesela bariz bir örnek vereyim. Bilgi Üniversitesi. Göç Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi’nce yapılan “Türkiye’de Kutuplaşmanın Boyutları 2018” başlıklı araştırmanın sonuçlarına göre katılımcıların yüzde 79’u kızlarının kendilerine en uzak hissettikleri partinin taraftarlarından biriyle evlenmesini istemiyor. Yüzde 74’ü o partinin taraftarlarıyla iş yapmak, yüzde 68’i de çocuklarının o partinin taraftarlarından birinin çocuğuyla oynamasını istemiyor. Ne ilginç değil mi?

Bu konuda Kadir Has Üniversitesi, “Türkiye Sosyal-Siyasal Eğilimler Araştırması” 2017 yılı sonuçları da çok ilginç veriler sunuyor. Örneğin; “Kendinizi etnik olarak nasıl tanımlarsınız” sorusuna verilen yanıtlarda “Türk” diyenlerin oranı 2016 da yüzde 83,4 iken bu oran 2017 de yüzde 89,9’a yükseliyor. Aynı soruya “Kürt” diyenlerin oranı yüzde 2016 da 11,1’den 2017 de yüzde 6,2’ye düşüyor. Kürt cevabında nerdeyse yarı yarıya bir düşmeyi sağlayacak düzeyde hızlı bir asimilasyon olmadığına göre, toplumda korku yaygınlaşıyor demektir. Korku kutuplaşmanın doğurduğu eş değerli bir durumdur. Seçimlerin “savaş”, “istiklal mücadelesi” gibi algılanmasının sebebi de budur. Bir aşama sonrası ise saldırganlık, yaygın sosyal siyasal çatışma maalesef.

Geçen haftalarda yayınlanan bir makaleniz de “Kürtler, halen uykuda. Yeni sistem parlamenter sistem gibi değil, Kürtlerin etkili olması pek istenmiyor” yorumunda bulunarak, HDP’nin diğer Kürt partileri ile tıkanan seçim ittifakı görüşmelerini eleştirmişsiniz. Kürtlerin 3’üncü blok halinde girmeleri nasıl bir atmosfer oluştururdu?

Bütün bunların yanında HDP genel anlayış olarak parlamenter sistem için dizayn edilmiş bir partidir. Dolayısıyla başkanlık sistemine %51 için ittifak modellerine uymuyor. Başkanlık sistemi diğer bin türlü uzlaşmayı gerekli kılıyor. Sadece kendi tabanınla olmuyor diğer partilerin tabanlarıyla da uzlaşman gerek. Peki, HDP ve diğer partilerin bir arada olmalarına, ittifaka ne engel oldu. Bunun tek bir izahı var. HDP’deki PKK gölgesi. Dolayısıyla hiçbir parti böyle bir gölgelerin dansına hazır değil. Çünkü böyle bir ittifak için toplumdaki “terörist” algısıyla baş etmek kolay değil.

Bu denklemlerin dışında kanunlar gereği bir tek Kürtlerin kendi içinde (HDP-HÜDAPAR) ittifakı söz konusu olabilirdi bunu da yapacak tek güç HDP idi ama yapmadılar. Hatta birçok açıklamada biri birine ters yorumlar oldu. Örneğin Selahattin Demirtaş genel anlamda ittifak görüşmelerine sıcak bakıp; “HÜDA-PAR ile görüşülmeliydi” derken, HDP içinden ve dışından birçok aykırı ses de duyuldu.

HDP bir Türkiye partisidir, solcu bir partidir, Türkiye solcularıyla ittifak partisidir denilerek aslında kontrol ediliyor ve dizginleniyor. Sosyolojik olarak ilişki geliştirebileceği diğer kesimlere ulaşımı engelleniyor. Ama söylem genişlese, örneğin merkeze yakın bir sosyal demokrat söylem geliştirilse daha geniş katılımlı bir parti olsa kontrolden çıkar endişesi var. Dolayısıyla “solcuların kardeşliği” söylemi bir sınır olarak muhafaza ediliyor. Muhafazakâr ve mütedeinler, hatta işçi ve emekçiler bile bu bileşimde sadece vitrin olarak ya da parti- örgüt olarak varlar. Toplumsal geniş sınıflar, kesimler olarak yoklar.

İşte bu solcuların kardeşliği fikri HÜDA-PAR’ın bir Kürt partisi olarak görülmesini engelliyor. HÜDA-PAR, ittifak meselesi zor bir mesele ve asla ben HÜDA-PAR ile aynılaşmayı önermiyorum. Olay sadece bir seçim ittifakı olarak ve bir yasal zorunluluktan dolayı gerçekleşebilirdi. Bu yolla Kürtler pusulada bir kare içerisinde ve 3. bir grup olarak yer alabilirdi. Diğer partiler bu iki partiye Kürt muamelesi yapıp her iki partiyi de ittifak dışı bıraktılar çünkü. Yani ikisini de temelde Kürt meselesi yüzünden dışladılar. Eğer ittifak sağlansaydı hatta bu denenseydi bile neredeyse seçimlerde hangi partiden olursa olsun duyarlı bütün Kürtlere, deyim yerindeyse kaçacak delik bırakmayacaktı. Dolayısıyla baraj problemi ciddi olarak ortadan kalkacaktı. Ben benzeri ve sadece pratik sebeplerle ittifak olmalı diyordum. Ama olmadı.

Seçimlerin yaklaşmaları ile birlikte uluslararası medya kuruluşlarında, “AKP eriyor, Erdoğan’ın popülaritesi düşüyor” şeklinde analizler yapılıyor. Siz buna katılıyor musunuz? AKP 2’nci bir 7 Haziran vakası yaşar mı? 24 Haziran için bir öngörünüz var mı?

Bir öngörüm yok. Bu seçimler Türkiye’nin en belirsiz seçimi aslında. Şunu belirteyim başkanlık sistemi referandumunda evet ve hayır oylarının yakınlığına dikkat çekmek gerekiyor. Arada %2,2 lik bir fark var dolayısıyla anket sisteminde bu değer çok kritik. İstatistiksel olarak ve Türkiye koşulları düşünüldüğünde bu kadar dar bir aralığı ölçmek pek mümkün değil. O yüzden örneğin takip edebildiğim kadarıyla güvenilir şirketlerden biri olan KONDA anket yayımlamıyor. Dolayısıyla herkesin açıklaması sadece kişisel tahmin düzeyine kalıyor. Yani bir başka deyişle erime, dip dalga vb… şeyler bu seçim itibariyle ölçülemiyor. Ölçülememesini cevabı da birinci soruda var aslında. Anketlere verilen cevaplar doğru değil şüpheli. O yüzden ölçülebilir olamıyor.

Ama HDP’nin bir baraj sorunu olduğuna dair yaklaşık olarak iki yıldır sürekli değinmelerde bulunuyor ve fikir beyan ediyorum. HDP de şimdi her beyanında “baraj sorunu” nu dile getiriyor artık. Ama bakılması gereken yer bence şudur: Her yıl neredeyse bir milyon yeni seçmen sisteme ilave olmasına rağmen HDP’nin seçmen sayısında artış ne? Artış oransal olarak yansıyor mu yansımıyor mu? Benim analizlerime göre pek yansımıyor. Bunun yanında seçim hilesi olsun olmasın HDP için %10 baraj düşünüldüğünde daima kritik eşikte. HDP oylarının tamamı kemik oylar değil %1-2 sürekli oynama ihtimali var. Ve normal şartlar altında bu durum barajı geçme endişesi yaşamak için yeterli oluyor. Keşke Kürtler biraz istatistik çalışma anket vb… yaptırmayı sevseydiler elimizde daha çok veri olurdu. Ama 18 yıl belediyeleri yönetip bir memnuniyet anketi bile yaptırmadılar.

Siyasi uzmanlar ve araştırma şirketleri sahipleri, “seçimin kaderini Kürt oyları belirleyecek” değerlendirmesinde bulunuyor. Kürt oyları nasıl kilit bir rol oynuyor?

Seçimin kaderini artık her seçimde Kürt seçmen belirleyecek. Çünkü diğer kesimlerde oy eğilimleri oturdu ve artık kolay değişmiyor. Kürtlerde durum biraz farklı. Kürt olmayı bir siyasete katılım mekanizması haline getirdiler ve ecdat, millet, laiklik, cumhuriyet söylemlerini bu “kod” ile yorumlayabiliyorlar. Kendi partileriyle barajı geçseler de geçmeseler de tamamen bir denge unsuru oluyorlar. Bu sosyolojik bir gerçek. Yasal mücadelede büyük bir zemin var artık sosyolojik olarak artan, sadece yerelde olmayan ülke geneline yayılmış bir üstünlük var ortada. Diğer bir deyişle Kürtler açısından artık yasal mücadelenin, sayısal verileri, oluşmaya başladı. O yüzden illegalin tasfiye olması gerekiyor. Yani gelecek artık yasal zeminde mücadeleden geçiyor. Elde silah olursa, legal illegal ayrımı devam ederse, gölgeler koyulaşırsa, Hendekler gibi “şiddet tuzakları” na sürekli düşülürse, Kürtler geleceği ıskalar…

Bu seçimde de parti ve liderlerin seçim beyannamelerinde Kürt meselesine ilişkin vaatler var. Kürt seçmenler bu vaatleri samimi buluyor mu?

AK Parti hariç anadilde eğitim problemi merkez partiler açısından aşılmış görünüyor.
Süreç nasıl ilerleyecek tabiki bilmiyoruz ama “anadilde eğitim” konusunun beyannamelere yansıması bile ciddi bir aşama. HDP’nin ve aynı kulvarda siyaset yapan geçmişteki silsile partilerin anadil konusunda çok ısrarcı olmadıkları bir gerçek. Ama meselenin en önemli boyutu da buydu. Anadil eğitimi gibi bu büyük değişim dışında çoğunluğun diğer ayrıntılarla ilgilendiğini düşünmüyorum. Söylemi açıklamaları samimi bulsalar bile bunun gerçekleşmesinin, sadece niyete bağlı olmadığını seçmen iyi biliyor.

Muharrem İnce’nin Diyarbakır mitingi çok konuşuldu. HDP’li yetkililer 2’nci tura kalması durumunda İnce’ye oy vereceklerini seçimi boykot etmeyeceklerini belirttiler. Muharrem İnce 2’nci turda HDP’li seçmenden oy alabilir mi?

HDP’li seçmenin büyük çoğunluğunu alır. Ama az da olsa Erdoğan’dan oy alır. Bu tahmin değil nerdeyse 2’nci turun en bilinen sonucu, en tahmin edilen seçmen davranışı durumundadır.

HÜDA- PAR, Recep Tayyip Erdoğan’ı destekleyeceğini açıkladı. HÜDA-PAR’lı seçmen, Mehmet Ağar, Tansu Çiller, MHP, BBP desteğini arkasına alan Erdoğan’a oy verir mi?

Bilimsel lisana uymayan bir şekilde cevap vereyim. Kesinlikle verir. Erdoğan meselesi ayrı bir mesele. HÜDA-PAR zaten tabanındaki bu eğilimi bildiği için ve Erdoğan’ın başkan olması halinde yeni bir uzlaşmaya gidebilmek Erdoğan’la konuşabilmek için bu yolu seçti.

Öztekin Çaçan kimdir?

Öztekin Çaçan 1967’de Diyarbakır doğdu. Hacettepe Üniversitesi Sosyoloji bölümü mezunu. Türkiye’de ve dünyanın çeşitli ülkelerinde uzun yıllar ticari faaliyetlerde bulundu. Halen Diyarbakır’da ticari faaliyetlerine devam ediyor. Aynı zamanda Diyarbakır kent kültürü ile ilgili çeşitli derlemeler sosyolojik araştırmalar yapmaya devam ediyor. Çeşitli gazete ve dergilerde analiz ve köşe yazıları yayımlanıyor.

Nerina Azad
Bu haber toplam: 8121 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:13:34:39
Bu gönderiye hiç yorum yapılmamış! İlk yorum yapan kişi olmak ister misin?
Nerina Azad
x