AİHM eski yargıcı: Kuzey Kürdistan'da hak ihlalleri kitleselleşiyor

AİHM eski yargıcı Rıza Türmen, Kuzey Kürdistan\'da ki sivil ölümler ve sokağa çıkma yasaklarının hukuki boyutunu değerlendirdi.

26.01.2016, Sal - 08:29

AİHM eski yargıcı: Kuzey Kürdistan'da hak ihlalleri kitleselleşiyor
Haberi Paylaş

Türkiye İnsan Hakları Vakfı\'nın (TİHV) son raporuna göre, 6 Ağustos 2015-21 Ocak 2016 tarihleri arasında Güneydoğu\'da uygulanan sokağa çıkma yasaklarında 198 sivil hayatını kaybetti. Raporda en az 1 milyon 377 bin kişinin en temel yaşam ve sağlık haklarının ihlal edildiğine ve bu süre içerisinde, 39’u çocuk, 29’u kadın, 27’si 60 yaş üstü insan olmak üzere en az 198 sivilin yaşamını yitirdiğine dikkat çekiliyor. Sivil ölümleri ve sokağa çıkma yasaklarını AİHM eski yargıcı, hukukçu DW Türkçe\'den Başak Özay\'ın sorularını yanıtladı.

Söyleşinin önemli satırbaşları söyle;

AİHM eski yargıcı Kuzey Kürdistan\'daki sivil ölümlerin insan hakları açısından nasıl değerlendirilir sorsuna \"Bunun insan hakları açısından birkaç yüzü var, bir tanesi türk güvenlik güçlerinin orantılı güç kullanmaması. Güvenlik güçlerinin hendekleri kapatmak için PKK\'ye karşı kullandığı güç orantılı güç değil. Güvenlik güçleri ateşli silahları ne zaman kullanmalıdır, bunun standartları vardır. AİHM kararlarında da bulursunuz, BM ateşli silahlar kullanma yönetmeliğinde de bulursunuz. Kendinize karşı ya da başkasının hayatına karşı bir tehdit varsa eğer, güvenlik güçleri bu tehdidi ortadan kaldıracak şekilde silah kullanabilir. Ama Güneydoğu\'da bu böyle yapılmadı.

İkinci olarak orantısız olarak yapılan şey sokağa çıkma yasakları. Çok sayıda mahallenin, ilçenin günlerce, belli olmayan bir süre için, günde 24 saat yüzlerce insanı evlerinin içine hapsetmek, onları elektrik, su, temel sağlık ihtiyaçlarından mahrum bırakmak başka bir orantısız mukabele. Bu yüzden de çok sayıda insan öldü. Bunlar insan hakları bakımından yaşam hakkı ihlali. Bu kötü muamele insanlığa karşı muamele yasağını da deldi; çünkü günlerce yollarda cesetler kaldı ve kaldırılamadı. Bu cesetlerin insan haysiyetine yaraşır şekilde defnedilmemesi, yakınlarına ızdırap verdi. Bu ızdırap kötü muameleye girer. Üçüncüsü insanların evlerine belirsiz bir süre için hapsedilmeleri, her türlü temel ihtiyaçtan mahrum bırakılmaları kişi güvenliği mahrumiyetine girer.\" yanıtı veriyor.

Sokağa çıkmanın yasal dayankları hakkında ise \"Bu çok tartışmalı mesele. Deniyor ki, yasal dayanağı iller kanunudur, iller kanunu valililere kamu güvenliğini sağlamak için tedbir alma yetkisi verir. Verir ama valilere kitlesel insan hakkı ihlal etme yetkisi vermez. Yasal dayanak olsa bile bunun AİHM standartlarına uygun bir kanun olması lazım. Valilere sonsuz bir yetki veren bir kanun elbette ki bu standartlara uygun değil. Bütün bunlar nedeniyle kişi güvenliğinden mahrumiyetle ilgili bir insan hakları ihlali doğuruyor.\" diyor

Haberde, yaşananların Türkiye\'yi hukuki bakımdan nasıl bir tablo ile karşı karşıya bırakacak? sousuna Türkmen \"Çok ilginç bir gelişme oldu. Sokağa çıkma yasaklarıyla ilgili olarak AİHM\'e dava açanlar bir tedbir kararı istediler. AİHM sokağa çıkma kararı ile ilgili genel tedbir kararını reddetti. Fakat sonra, somut kişilerle ilgili olarak -sokakta yaralı olarak kalan 16 yaşındaki Hüseyin vardı mesela ki öldü sonra- AİHM anayasa mahkemesine gidilmesini beklemeden, iç hukuk yollarının tükenmesini beklemeden tedbir kararı verdi. Bunun gibi somut kişisel olaylarla ilgili tedbir kararı aldı. Bu çok ilginç; zira bu tedbir kararlarını Anayasa Mahkemesi\'ne gidilmesini beklemeden aldı. Bunun anlamı şu, AİHM Türkiye\'de iç hukuk yollarını tükenmesini beklemekten vazgeçiyor. 90\'larda büyük kitlesel davalar geldi Güneydoğu\'dan AİHM\'e. AİHM\'in o zamana kadar görmediği korkunçlukta davalardı; yargısız infazlar, gözaltında kaybolmalar, köy boşaltmalar vs.. Türkiye aleyhine çok fazla karar çıktı. Orada AİHM\'de facto olarak bunun bir idari uygulama olduğu sonucuna vardı ve iç yargı yolunun tüketilmesini beklemedi. Şimdi de sokağa çıkma yasaklarıyla ilgili böyle bir gelişme ortaya çıktı. Anayasa Mahkemesi\'ne gidilmesini beklemeden kendisine gelinmesini kabul etti.\" şeklinde cevp veriyor.

Kürt sorununun çözümü için yeni anayasada ne tür değişiklikler yapılmasını önerirsiniz? sorusuna karşılık AİHM eski yargıcı, \"Devletin anlaması gereken bir gerçek var, bu sorun silahla çözülmez. Dünyanın hiçbir yerinde etnik bir çatışma silah yoluyla çözümlenmemiştir. Mutlaka müzakere edip barışçıl bir çözüm bulmak lazım, bunun için ateşkes yapmak, çatışmanın durdurulması lazım. Devletin görevi, mümkün olduğu kadar fazla sayıda insan öldürmek değildir, barışı sağlayacak adımlar atmaktır. PKK\'nın da tabii insani hukuktan bir takım yükümlülükleri vardır, sivil halkın canına malına zarar vermemek gibi. Cenevre protokollerinin iki numaralı ek protokolü bunu öngörür. O da bunu yapmıyor. İki tarafın da çatışmanın durdurulması ve barışçıl çözüme gitmek için irade ortaya koyması gerekir.

Çözüm anayasadan geçiyor. Eşit vatandaşlık, adem-i merkeziyetçilik, kendi dilinde eğitim, bütün bunlar için anayasa değişikliği gerekiyor. Kürtlerin Kürt kimliğiyle Türkiye\'de eşit vatandaş olarak yaşamasını sağlayacak olan anayasa değişikliğidir, anayasa değişikliği kaçınılmaz çözümdür.\" diyor.

Nerina Azad
Bu haber toplam: 2919 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:11:48:02
Bu gönderiye hiç yorum yapılmamış! İlk yorum yapan kişi olmak ister misin?
Nerina Azad
x