HDP üzerinden meşrulaşma yok oluş mu?-Bahoz Şavata

Bilindiği üzere Türkiye Devleti, Kürd/Kürdistan sorununu resmi olarak ne kabul etti ne de var olan sorunu el altından nesnel gerçekliğinden farklı olarak ele aldı. Türkiye Devleti daima bu soruna el altından kendisinin doğrudan dâhil olduğu sömürgeci.

13.05.2014, Sal - 08:07

HDP üzerinden meşrulaşma yok oluş mu?-Bahoz Şavata
Haberi Paylaş
Bilindiği üzere Türkiye Devleti, Kürd/Kürdistan sorununu resmi olarak ne kabul etti ne de var olan sorunu el altından nesnel gerçekliğinden farklı olarak ele aldı. Türkiye Devleti daima bu soruna el altından kendisinin doğrudan dâhil olduğu sömürgeci bir taraf olarak bakmıştır. Kendi güvenliği için Kürdistan’ın diğer parçaları içinde daima uyanık ve birinci dereceden müdahil kalmıştır. Diğer yandan Türk hükümetleri içinde Kürd meselesine en esnek görünüm sunan da AKP Hükümeti olmuştur. Fakat AKP Hükümeti, TC Devletinin ana politikasının dışına hiç çıkmamıştır.

Kürdistan’ı sömürgeleştiren güçler ile yapılan milli mücadelede başarı gösteremeyen Kürd siyasi yapılanmaları daima reformist çözümler ile politika yürütmüşlerdir. PKK de bu reformist dönüşüme uğramış siyasi hareketlerden biridir. PKK’nin reformist eğilimi 1984 sonrası TC ile en sıcak yüzleşmeler ve Suriye, Irak ve İran devletleri ile ilişkileri sonrası gelişmeye başlamıştır. PKK’nin öncülüğünde yeni oluşturulan HDP de artık Kürd/Kürdistan meselesini Türkiye’nin demokratikleştirilmesi meselesi olarak ele alıyor.

HDP projesinin mimarı PKK lideri A. Öcalan’dır. PKK’nin AKP Hükümeti ile yaşanan Çözüm Sürecinin bir siyasi argümanı olarak HDP siyasi kurumunun ortaya çıktığı görülüyor. Çözüm Süreci ile birlikte A. Öcalan’ın AKP Hükümeti ile ilişkileri Türkiye Devleti ile stratejik düzlemde yeni bir ortaklık olarak ele aldığı biliniyordu. O’nun son iki Newroz Mektuplarındaki tavrını konunun daha iyi anlaşılması için yeniden anımsatmakta fayda var. A. Öcalan birinci Newroz mektubunda; yeni Türkiyecilik politikalarına AKP’nin Orta doğu politikalarına yardımcı olarak eklemlenmişti.“Misak-ı milli ortaklığı” ile ilk defa “Türkiyeciliği” dillendirmişti. Bir yıl sonra A. Öcalan ikinci Newroz mektubunda AKP Hükümeti’nin bu defa yeni güncel sorununa eklenmiş göründü: Mektupta; “Gezi Olayları ve 17 Aralık tutuklamaları ile başlayan “Cemaat- AKP Çatışması”, A. Öcalan tarafından “meşru Hükümete karşı darbecilik” girişimleri olarak değerlendirildi. PKK-AKP ortaklığı ve dayanışması bu meselede; “Ya son 200 yıllık kapitalist moderniteye dayalı komplocu-darbeci rejim kendini yeniden restore ederek sürdürecektir ya da tarihsel rotasına oturtulmuş Türk-Kürt ilişkileri en kapsamlı demokratik reformlardan geçerek demokratik anayasal bir rejimle komplocu-darbeci mekanizmaları parçalayarak çözümlenecektir.” şeklindeki ifade ile PKK’ye yeni bir misyon biçmişti. A. Öcalan “Türkiyecilik” tavrını, Türk demokrasi geleneğinde kendini sözde demokratik olan AKP Hükümetine bağlılık derekesine yükseltmişti.

“Çözüm Süreci” ile başlayan PKK-MİT görüşmelerinde ve AKP Hükümetinin icraatında gerçekte görünenlerden edindiğimiz; AKP Hükümeti’nin Kürdistanlılara bazı “iyileştirmeler” ile şirin görünme imajı sunmaya çalışırken, anlaşılan PKK’ye de aynı rol “Türkiyecilik” şeklindeki yeni politik argümanı üzerinden sergiletiliyor veya PKK bu politikaya çekiliyordu. Nitekim iki yıl önce PKK’de ateşkes yaparak ve AKP Hükümeti’nin iç siyasi rakiplerine karşı “örtük bir koalisyon ortağı” olarak ve son zamanlarda politik sivil faaliyetlerinde Kürdistani görünen BDP’yi tasfiye edip, daha “Türkiyeli” olduğunu öne çıkarmak için HDP vasıtası ile Türkiyeci imajına kendini salıyordu. Tarafların karşılıklı attığı adımlar bunlardı. Fakat hiçbiri ana sorunun halli için değildi. Yani Kürdistan/Kürd meselesi orta yerde duruyordu.

Peki, bir an için Kürd meselesini onlar gibi bu reformist Türkiyeci zeminde ele alalım. Demokratikleşmek için TBMM’ inde yer alan Türkiye partileri geçen yıl demokratik bir Anayasa değişimi yapabilme yetisini gösterebildiler mi? Hayır! Yani anlaşılan Kürdlerin Türkiye Devleti ile bir demokratik uzlaşma zeminleri dahi bulunmuyordu. Devletin ana düzenlemesinde BDP’lilerin Kürd meselesini en asgari bireysel haklar düzleminde ele aldığı ve teklif ettiği “Anayasa Taslağı” dahi yapılan görüşmelerde Türkiye Partilerince (AKP, CHP ve MDP) kabul görmemişti. Buna rağmen A. Öcalan “Çözüm Süreci” görüşmelerinin devam edeceğini belirtti. Peşi sıra Kürdlere yeni misyonlar biçti. Türkiye’deki siyasal ortamın demokratikleşmesi mücadelesinin geliştirilmesini istedi. Bu mücadele içinde PKK’liler tarafından HDP gibi Türkiyeci bir siyasal yapının yaratılması çalışmaları başlatıldı. BDP’ ye tasfiye yolu görünürken HDP ile politik mücadeleye katılım başladı.

Nitekim BDP’den devşirilen HDP ile 2014 Yerel Seçimlerine Türkiye şehirlerinde katıldılar. Peki, HDP girdiği yerel seçimde başarılı oldu mu? Hayır! 2014 Yerel Seçimlerinde “BDP’nin Kürt ağırlıklı ve Kürt sorunlu merkezli bir parti olarak Kürdistan bölgesindeki ağırlıklı konumu bir kez daha tescillenmiş, ancak bir “Türkiyelileşme projesi” olarak tasarlanan HDP’nin henüz “Batı’daki BDP” olmaktan öteye gidemediği görülmüştü.”

HDP’nin seçim başarısızlığına rağmen BDP’nin tamamen tasfiyesi yoluna gidildi. Tüm BDP vekilleri HDP’ye katıldı. Kürd yurtseverlerin PKK’lilerin bu politikasına şiddetle karşı durmalarına rağmen, onlar Türkiye’deki demokratik güçler ile bir araya gelerek sorunların üstesinden gelecek “daha geniş demokratik bir parti inşa ettiklerini” beyan ediyorlardı. Kim bu demokratik güçler? Bunlar: Kürdler, Türkiye Sosyalistleri, Sol Liberaller, Reformist İslamcılar, Azınlık halkları, LGBT’liler, Çevreciler, Demokratik sivil kurumlar ve inisiyatifler vs. Kürdleri bir kenara korsak bu siyasi çevrelerin Türkiye siyasi potasında marjinal yapılar olduğu bilinmektedir. Bir yerde gidecek yeri olmayan Türkiyeci siyasi çevrelere HDP bayrağı altında öncülük dahi verilmiştir!

Peki, bu yerel seçimlerde Kürdler ne mesaj vermişti? BDP’ ye oy veren Kürdler, Kürdistan ve Kürd sorununda milli ve ülkesel duruşun gereğine inanmaktaydı. Kesinlikle Türkiye’nin sorunları ile kendi sorunlarını aynı havuzda görmüyorlardı.

BDP ye oy vermeyen Kürdlerin çoğunluğu ise; laik siyasi BDP yapılanmasının Kürd muhafazakâr ve ılımlı çevrelerin taleplerini de dikkate alan devlete karşı ılımlı ve dini bir zeminde var olmasının geliştirilmesinden yanalardı.

Metropol Kürdleri daha çok devlete karşı ılımlı siyaset isteyen Kürdler gibi düşünüyordu. Bu yapıların ortak baskın istemi ise; demokratik mücadelelere taraf olmakla birlikte, Kürdistan meselesinin uzlaşma zemininde ele alınmasını, “Çözüm Süreci’nde” devlet ile yapılan görüşmelerin halka resmen yansıtılması ve ilişkilerin resmi bir statüye kavuşturulmasının istemekteydiler.

Kürdistan halkı bu vaziyette iken PKK ise, seçimlerden sonra tam bir Türkiyecilik söylemi içinde olan HDP ile çıkışa devam dediler. Acaba HDP ile PKK, Kürd ılımlı çevrelere mi gözünü dikmişti? Hayır. Ne bu çevreler ile yan yana geldiler nede onlara yönelik bir çalışmaları vardı. Seçimlerde Kürdistan’da çoğunluğu teşkil eden Kürd muhafazakârlara karşı da kendiliğinden yeni politikalara başvurdular. Batman ve Diyarbakır’da “Kutlu Doğum Haftası” etkinliklerine katılındı ve Demokratik İslam Konferansı’nı düzenlemek gibi çalışmalarda yer aldılar. Yani HDP olayındaki PKK ısrarı; anlaşılan hükümetle yapılan çözüm planlamasının bir parçası olan projeydi.

Fakat HDP meselesi artık Kürd çevrelerinden nasıl oy alınır meselesi değil. Yapılan ve düşünülen HDP’nin her şeyden önce bir Türkiye partisi olması gereğidir. Onun program ve tüzüğü Türkiye’nin sorunlarına karşı belli bir Türkiye vizyonu olan hareket demektir. Ayrıca HDP için “Kürd sorunu veya Kürdistan sorunu” artık tali bir Türkiye sorunudur.

Peki, HDP içindeki meseleyi kimlik ve ülkesel gerçeklik üzerinden ele alan Kürdler bunu kabul eder mi? Etmez! Bu kelimenin tam anlamı ile onlar için geleneksel yurtsever politikaya tam bir ihanettir. Yapılan çalışmaların ve onca emeğin sömürgecilere peşkeş çekilmesidir.

Tüm bu olumsuzluklara rağmen son günlerde HDP oluşumuna yükselen yurtsever tepkilere karşı PKK yöneticisi Cemil Bayık şu mesajı verdi:“Türkiye’de demokrasi gelişmeden de Kürt sorunu çözülemez. Eğer bu ilişki doğruysa, bu iki demokrasi kaynağını birleştirmek kadar doğru ve doğal bir şey olamaz. HDP hem Türkiye’nin devrimci demokratik hareketini güçlendirecek, hem de Kürt devrimci demokratik hareketini. Bu da, Türkiye’yi demokratikleştirip, Kürdleri özgürleştirecektir.”

Şüphesiz uzlaşma zemininde barışçıl çözümler için bölge halklarında demokrasi kültürünün gelişmesi elzemdir. Lakin Kürdler bunu ittifaklar ile başka araçlar vasıtası ile yapabilirler. Dışarıdan sunabiliyorsa bu katkıyı sunarlar. Fakat Türkler zaten birçok kurumda kendi “Kürdleri” ile birlikte çalışmalarına rağmen en ufak bir demokratik gelişme sağlamamışlardır. Türkiye’nin en büyük “Kürd” partisi AKP’dir. Hadi bakalım, gösterebiliyor muyuz bir demokratikleşme gelişimini? Yok! HDP gibi bir organla bunun olamayacağı dünden belli.

“Hadi Kürdistan ve Kürd’lükten vaz geçtik,” bütün bu olumsuz yanıtların PKK’lilerce de bilinmesine rağmen A. Öcalan’ın önerisi ile başlatılan ve Türkiyeciliğin resmen inşası olan HDP projesine PKK’nın meşrulaşması için mi gereksinim duyulmuştur? Veya “önderliğin”; A. Öcalan’ın meşrutiyeti için mi? Bence: Evet bunlar için ihtiyaç duyulmuştur!

Maalesef durum bu! A. Öcalan’ın hayali bu. “Uzlaşma” denilen “Çözüm Süreci” bu mantıkla ele alınmıştır. Artık PKK için ortada Kürd ve Kürdistan meselesi yoktur! PKK’liler kendilerini kurtarmanın derdine düşmüşlerdir. Zorlamaları Kürdistan için değil. Kendileri için. Anlaşılan KCK tutuklularının serbest bırakılmaları, PKK’liler Türkiyeciliği hedefleyen HDP nezdinde somutlaşan bu teoriyi “işbirlikçi düzleme çekmeye ve karşı tarafa daha çok Türkiyeci görünerek taviz vermeye” sebep olmuştur.

Peki, PKK’nin bu hayalleri boşa çıkarsa ne olur? Ki kesinlikle boşa çıkacaktır. Yeni seçim dönemlerine giren AKP’nin Türkiye’deki politik manevrası hep milliyetçi görünümünü öne çıkarmak olmuştur. AKP seçim kazanmak için bu milliyetçi muhafazakar politikasına yeniden sarılmak zorundadır. Ayrıca “Çözüm Sürecini” uzatarak, devlet politikası olarak zamana oynuyorlar. Amaçları % 93’ ü asimile edilmiş Kürdlerin Türklüğe entegre etmeyi de en kısa zamanda başarabilmek.

Bu durumda istemleri boşa çıkan PKK ne yapacaktır?

Savaşlar mantığın ve hayallerin bittiği yerde başlar. Belli olmaz bir bakarsınız PKK’liler bu hayallerinin de boşa çıkması ile yeniden silahlı bir mücadeleye başlayabilirler. Kimin için, tabii yine kendileri için!

AKP bu durumu hesaplamış mıdır? Bence ön görmüştür. Suriye’deki iç savaşı derinleştirmeye çalışabilirler veya PKK’yi veya PDK’yi çatıştırarak yeni bir takım serüvenlere itebilirler. Bu konuda hem PDK, hem PKK uyanık olabilir mi, bilmiyorum. Son günlerde “Rojava’ya saldırılar ve Hendek Meselesi” sürekli gündemde duruyor. Hayra alamet değil!

Özellikle Cumhurbaşkanlığı Seçimi öncesi, AKP sürpriz bir adım atabilir. Mümkün mü? Olabilir. Diyelim ki bu süreç Genel Seçimlere kadar Türkiye tarafından kotarıldı. Kim kazançlı çıkar? Seçimlerde artık bir varlık dahi elde edemeyen HDP ile PKK ne yapar? Dağdakiler, PDK-i’ nin (İran PDK’si) yaşadığı tasfiye olmuş hayatın bir benzerini Kandil de yaşar, içeridekiler dökülür. A. Öcalan mı? O, yine ziyaretçileri vasıtası ile; “kimse beni anlamıyor! der.

HDP olayı, “Çözüm Süreci’nin” yarattığı Kürd Ulusal Hareketindeki çözülmenin dönem çocuğudur. Sosyal olaylar öyle basit matematiksel doğruların yan yana gelmesi ile değil, dönemin baskın talepleri ve sürece müdahale eden güçlerin siyasi amaçları üzerinden şekillenir. Milli amacını kaybeden PKK artık kendisi için de bir vakıadır!

BAHOZ SAVATA

Nerina Azad
Bu haber toplam: 7105 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:11:22:56
Bu gönderiye hiç yorum yapılmamış! İlk yorum yapan kişi olmak ister misin?
Nerina Azad
x