İnsan Hakları Derneği (İHD), Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV), Sağlık Emekçileri Sendikası (SES), Diyarbakır Barosu ve Gündem Çocuk Derneği’nden oluşan heyet, 79 gün sokağa çıkma yasağının uygulandığı Cizre’de incelemelerde bulunarak hazırladığı raporu yayınladı.
Raporda özellikle Yafes, Cudi ve Sur mahallelerindeki bütün evlerin tahrip edildiği belirtilirken; söz konusu tahribatın ise daha çok havan mermisi, bomba atar ve uzun namlulu silah mermileri ile oluştuğu vurgulandı.
Mağdurların anlatımlarına yer verilen raporda savcılıklarca olay yeri incelemesi yapılmadığı, delillerin toplanmadığı ve etkin soruşturma yürütülmediği kaydedildi.
Yine yapılan görüşmelerde, yetişkinlerin öfkeli olduğu, çocukların seslerden irkildiği, uyku düzenlerinin bozulduğu, yoğun olarak psikosomatik yakınmalarının olduğu açıklandı.
Tedbir başvuruları
Raporda üzerinde durulan bir diğer konu da Anayasa Mahkemesi (AYM) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) müdahalenin durdurulması için yapılan ‘ihtiyati tedbir’ başvuru taleplerini reddetmesi oldu. Buna göre; mahkemelerde ‘ihtiyati tedbir’ talebiyle ilgili süreçler devam ederken, müdahaleler sonucu başvurucuların tamamının öldürüldüğü ve cenazelerinin tanınmayacak halde hastaneye kaldırıldığı hatırlatıldı.
İnsanlığa karşı suç
Cizre’de yaşanan insan hakları ihlallerinin “insanlığa karşı suç kapsamında değerlendirilebilineceği” ifade edilen raporda, TÜİK verilerine göre Cizre’nin çocuk nüfusunun 70 bin 957 kişi olduğuna dikkat çekilerek, çatışmalar sırasında en az 38 çocuğun yaşamını yitirdiğinin altı çizildi.
‘Kamulaştırma delilleri ortadan kaldıracak’
Raporun sonuç kısmında özetle şunlar ifade edildi:
Ağır insan hakları ve insancıl hukuk ihlallerinin yaşandığı, kanıtların kaybedildiği ve zaman sınırlaması bulunan durumlarda dahi araştırma ve incelemenin temel kuralları, uygulamaları ve bilimsel yöntemlerinden vazgeçilmemesi ilkesine riayet edilmemiştir.
kullanmanın “son çare” olup olmadığını tespit etmek ve sorumluları tayin etmek için etkili ve bağımsız bir soruşturma yürütülmesi gerekmektedir.
İnsan hakları ihlalleri, işkence, siyasi cinayetler gibi ölümlerle ilgili kuşku olan durumlarda incelemelerin tümüyle objektif, bilimsel, uzmanların ve tarafların katılımına açık bir biçimde yürütülmesi esastır. Bu tür iddiaların varlığında ölümün araştırılması için izlenecek yol BM’in temel bir belgesi olan Minnesota Otopsi Protokolü”ne göre yürütülmesi zorunludur. Türkiye’deki mevzuat ve uygulamalar da ölümle ilgili araştırmalar ve incelemelerin Minnesota Otopsi Protokolü”ne göre yürütülmesini gerektirmektedir. Ancak Cizre’de sokağa çıkma yasakları ile başlayan dönem ve sonrasında Minnesota Otopsi Protokolü”ne uyulmadığı ve bu konudaki başvuruların cevapsız kaldığı bilinmektedir.
Ayrıca AİHM’nin Jordan kararında vurguladığı temel çerçeve olan “soruşturma makamları resen harekete geçmeli, bağımsız soruşturmacı olmalı, olayla ilgili tüm belge, bilgi, mektup, raporlar usulüne uygun toplanmalı, hemen harekete geçilmeli ve makul bir hızla soruşturma ilerlemeli, bu süreç soruşturma ve kovuşturma süreci olarak kamusal denetime açık olmalıdır.”
Toplumun, yaşanan olaylar sonrasında hakikati ortaya çıkartacak, suçu ve suçluları cezalandıracak, adalet duygusunu tatmin edecek mekanizmalara ihtiyacı vardır. Adalet duygusunu güçlendiren; yalnızca yargı süreçleri değil, süreçte yaşananlar, kurulan ve kullanılan dil, yaşanan travmaların ve acının farkındalık, samimiyet, sahicilik ve de en önemlisi hakikate ulaşma çabasının varlığıdır. Devletin etkin bir soruşturma ve araştırma yapabilmesinin ön koşulu ölen ve öldürülen kişilerin yakınlarını ve bağımsız uzmanları da sürece dahil etmesidir. Onarım süreci bilimsel, objektif, bağımsız uzmanların katılımına ve denetimine açık araştırma ve incelemelerle başlar.
Bu gözlem raporuna konu olan mahalleler ve bodrumların bağımsız ve etkili soruşturma ilkeleri yerine getirilene kadar olay yeri olarak muhafaza altına alınması gerçeğin ortaya çıkarılması açısından elzemdir. Afet bölgesi ilanları ve hızlı kamulaştırma işlemleri delillerin ortadan kaldırılmasına ve hakikatlerin gizlenmesine, telafisi mümkün olmayacak yeni ihlallere yol açabilecektir.