KCK: AKP artık muhatabımız değil 3-10 Mart tarihleri arasında yaptığı Yürütme Konseyi toplantısının deklarasyonunu yayınladı.
KCK Yürütme Konseyi yaptığı yazılı açıklamada, Dünya, Türkiye ve bölgedeki siyasal gelişmelerin kapsamlıca değerlendirerek, aşağıdaki deklarasyonu Türkiye halklarına ve devrimci güçlere sunma kararı aldığı belirtildi.
“Halklar dünyanın her yerinde ayağa kalkmaktadır. Özellikle Ortadoğu\'da egemen güçler halklar üzerindeki kontrollerini kaybetmiş bulunmaktadır. Toplumlar binlerce yıllık devletçi sistemin baskısından kurtulmak istemektedir. Eski hegemon güçler yıkılırken, halklar yeni hegemonya kurmak isteyenlere izin vermemektedir” denilen KCK Yürütme Konseyi Deklarasyonunda, devletin ilk ortaya çıktığı yerde devletçi sistemin krizinin yaşandığını belirtti.
‘ULUS DEVLETİN YÜKÜ ÇEKİLMEZ HALE GELDİ’
Son iki yüzyılda Ortadoğu’ya giren kapitalist modernitenin sorunları daha ağırlaştırdığı belirtilen deklarasyonda, “Ulus-devlet toplumların sırtındaki yükü çekilmez hale getirmiştir. Devletçi sistem ortaya çıktığı yerde kriz yaşarken, bu krize kapitalist modernite sisteminin ve bölge gerici güçlerinin çare bulması mümkün değildir. Sorunları bu güçler çıkardığına göre, çözüm de bunları aşmakla sağlanacaktır” dendi.
Ortadoğu halklarının sömürücü ve baskıcı, devletçi sisteme karşı ayağa kalktığı da belirtilen KCK Yürütme Konseyi Deklarasyonda şöyle dendi: ”Dış güçler artık kendi çıkarlarını karşılamayan bu işbirlikçilere sırt çevirmekte, halkların isyanlarını yönlendirip kendi çıkarlarını temsil edecek yeni işbirlikçileri iktidara getirmek istemektedir. Ancak halklar ve demokratik güçler kapitalist modernist güçlerin bu planını kabul etmemektedir. Bu ortamda demokrasi güçleri yeterince etkin olmayınca, yüzüne İslam maskesi takmış ve bölge halklarının kültürünü ve inancını istismar eden çeşitli güçler bundan yararlanmaya çalışmaktadır. Devletçi sistemin kriz içine girdiği, ama demokrasi güçlerinin de gereken hamleyi gösterip inisiyatif alamadığı yerlerde ortaya bir kaos çıkmakta, bu da halklara acı çektirmektedir.
’40 YILLIK DİRENEN BİR HALK GERÇEKLİĞİ ORTADA’
Kürt Özgürlük Hareketi kırk yıllık mücadelesiyle özgürlüğü için direnmekte ısrar eden bir halk gerçekliği yaratmıştır. Kürt Özgürlük Hareketi bu mücadelesini hem Kürtleri özgür ve demokratik yaşamına kavuşturmak, hem de Kürtlerin bulundukları ülkeleri demokratikleştirmek için yürütmektedir. Özellikle Türkiye\'yi demokratikleştirmeyi mücadelesinin temel hedefi olarak görmüş, buna göre hareket etmiştir. Çünkü bu hareket Türkiye\'nin demokratikleşmesi ve Kürt sorununun çözümünün birbirinden koparılmayacak kadar iç içe olduğunu söyleyen bir yaklaşıma sahiptir. Bu açıdan Türkiye\'nin demokratikleşmesine hep duyarlı olmuş, bu sorumlulukla mücadelesini yürütmeyi ideolojik ve politik duruşunun gereği saymıştır.
Kürt Özgürlük Hareketi bu sorumluluğun gereği olarak yirmi yıldan fazladır Türkiye\'nin demokratikleşmesi ve Kürt sorununun çözümü için defalarca ateşkes ilan etmiştir. Türkiye\'nin demokratikleşmesi ve Kürt sorununun çözümü için ondan fazla deklarasyon yayınlamış, çözüm projeleri sunmuştur. Türk devleti ve hükümetleri her defasında bu adımları zayıflık belirtisi ve taktik yaklaşım olarak görüp hiçbir karşılık vermese de, Kürt Halk Önderi ve Kürt Özgürlük Hareketi Kürt sorununun siyasal demokratik çözümü temelinde Türkiye\'nin demokratikleşmesinde ısrar etmiştir.
Çünkü böyle bir çözümün halkların çıkarına olduğuna inanmıştır. Kürt sorununun çözümsüzlüğünden dış güçlerin yararlandığını, bundan da başta Kürtler ve Türkler olmak üzere tüm Türkiye halklarının zarar gördüğünü her zaman vurgulamıştır. Bu nedenle çözüm ve demokratikleşme zemini ve umudu gördüğü her fırsatta Türkiye\'nin demokratikleşmesi için adımlar atmayı halklara karşı sorumluluğunun gereği saymıştır.”
Kürt halkının özgürlük mücadelesinin Kürt gerçeğini tüm çıplaklığıyla ortaya çıkarıp, Kürt sorununun çözümünü, Türkiye halklarının önüne koyduğu gibi, Türkiye’deki devrimci, demokrasi güçlerinin onlarca yıldır büyük bedeller ödeyerek yürüttüğü özgürlük ve demokrasi mücadelesini de Türkiye’nin demokratikleşmesi ve Kürt sorununun çözümü için gereken toplumsal ve siyasal zemini ortaya koyduğuna da dikkat çekti.
‘KÜRT SORUNUNUN ÇÖZÜMSÜZLÜĞÜ TÜRKİYE HALKLARINA DA ZARAR VERİR’
Türkiye’nin demokratikleşmemesinin ve Kürt sorununun çözümsüz kalmasının sadece Kürtlere değil, tüm Türkiye halklarına zarar verdiği bilincinin Türkiye toplumunda önemli düzeyde geliştiğini belirten KCK Yürütme Konseyi, “Bu anlayış ve yaklaşımla hareket eden Kürt Halk Önderi, 2012 yılı sonunda yeni bir demokratikleşme ve barış hamlesi başlatma kararı almıştır. Ortadoğu\'da kaosun hakim olduğu, halkların bu kaos içinde umutsuzluk ve acıyla kıvrandığı ortamda bu demokratikleştirme hamlesiyle Türkiye\'yi bölgeye örnek bir ülke haline getirmek istemiştir. Türkiye demokratikleşerek başta Kürt sorunu olmak üzere içerideki tüm sorunların çözümüyle örnek bir ülke haline gelip bölgedeki tüm sorunların çözümüne de öncülük yapabilecektir.
Önder Apo böylesi tarihsel bir sorumlulukla 2013 yılı Newrozu’nda iki milyondan fazla insanın önünde Türkiye\'nin ve Ortadoğu\'nun demokratikleşme manifestosunu ilan etmiş, 2012 yılının son aylarından itibaren fiilen yürürlükte olan çatışmasızlığı resmileştirmiştir. Gerilla güçlerine Türkiye dışına çıkma çağrısı yaparak dev bir adım atıp demokratik çözüm için güçlü bir zemin yaratmıştır” dedi.
KCK Yürütme Konseyi Deklarasyonu’nda Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 2013 Newrozu’nda yaptığı çağrının satırbaşlarını şöyle belirtti:
“Artık silahlar sussun, fikirler ve siyasetler konuşsun noktasına geldik. Yok sayan, inkar eden, dışlayan modernist paradigma yerle bir oldu. Akan kan Türküne, Kürtüne, Lazına, Çerkezine bakmadan insandan, bu coğrafyanın bağrından akıyor.
Etnik ve tek uluslu coğrafyalar oluşturmak, bizim aslımızı ve özümüzü inkar eden modernitenin hedeflediği insanlık dışı bir imalattır.
Tüm ezilen halkları, sınıf ve kültür temsilcilerini, en eski sömürge ve ezilen sınıf olan kadınları, ezilen mezhepleri, tarikatları ve diğer kültürel varlık sahiplerini, işçi sınıfının temsilcilerini ve sistemden dışlanan herkesi çıkışın yeni seçeneği olan Demokratik Modernite Sistemi\'nde yer tutmaya, zihniyet ve formunu kazanmaya çağırıyorum.
Bu modele yine Anadolu ve Mezopotamya coğrafyasının, ondaki kültür ve zamanın öncülük etmesi, onu inşa etmesi kaçınılmazdır.
Tıpkı yakın tarihte Misak-i Milli çerçevesinde Türklerin ve Kürtlerin öncülüğünde gerçekleşen Milli Kurtuluş Savaşı\'nın daha güncel, karmaşık ve derinleşmiş bir türevini yaşıyoruz.
Son doksan yılın tüm hata, eksiklik ve yanlışlıklarına rağmen bir kez daha mağdur edilmiş, büyük felaketlere uğramış halkları, sınıfları ve kültürleri de yanımıza alarak bir model inşa etmeye çalışıyoruz. Tüm bu kesimleri eşitlikçi, özgür ve demokratik ifade tarzının örgütlenmesini gerçekleştirmeye çağırıyorum.
Bu toprakların tarihselliğinde önemli bir yer tutan ‘BİZ’ kavramının genişliği ve kapsayıcılığı dar, seçkinci iktidar elitleri eliyle ‘TEK’e indirgenmiştir. ‘BİZ’ kavramına eski ruhunu ve pratiğini vermenin zamanıdır.
Hz. Musa, Hz. İsa ve Hz. Muhammed\'in mesajlarındaki hakikatler, bugün yeni müjdelerle hayata geçiyor, insanoğlu kaybettiklerini geri kazanmaya çalışıyor.”
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın Anadolu ve Kürdistan coğrafyasının tarih içinde birbirini tamamlayan birlikteliğini bu defa demokratik temelde güncelleştirmeyi hedeflediğini de ifade eden KCK Yürütme Konseyi ”Bu aynı zamanda Türkiye\'ye yaşadığı iç ve dış tüm çıkmazlardan kurtulması için büyük bir fırsat sunmak anlamına gelmektedir.
‘DEMOKRATİKLEŞME HAREKETİ TÜRKİYE HALKLARINDA HEYECAN YARATTI’
Önder Apo\'nun bu demokratikleşme hamlesi sadece Kürt halkında değil, Türkiye halklarının tümünde heyecan yaratmıştır. Tüm Türkiye\'de Kürt sorununun çözüleceği ve kalıcı barışın gerçekleşeceği yönünde umutlar artmıştır” dedi.
Kürt Özgürlük Hareketi’nin çatışmasızlık sağladığı gibi, esir askerleri de serbest bıraktığını, gerillalarını sınır dışına çıkarmaya başladığı da vurgulanan KCK Yürütme Konseyi Deklarasyonu’nda şunlara dikkat çekildi: “Gerillanın sınır dışına çıkarılması iradesinin ortaya konulması, Türkiye\'nin demokratikleşmesi ve Kürt sorununun çözümü için muazzam bir zemin ve fırsat ortaya çıkarmıştır. Türkiye ve Kürdistan toplumunda Türkiye\'nin demokratikleşmesine ve Kürt sorununun çözümüne verilen destek yüzde 80’ler düzeyinde olmuştur. Ancak gerillanın Türkiye sınırları dışına çıkarılması iradesi somut olarak ortaya konulmasına rağmen AKP Hükümeti çözüm için adım atmamıştır. Çatışmasızlığın sürmesini ve bu ortamda seçimlere ulaşmayı kendi açısından yeterli görmüştür. Bu açıdan bu büyük fırsatı seçimlere kadar oyalayıcı paketlerle geçiştirme dışında bir şey yapmamıştır. Hareketimiz bir deklarasyon yayınlayarak ciddi uyarmasına rağmen, AKP Hükümeti bu uyarıyı dikkate almamıştır. Türkiye halklarının yüzde 80’lere varan demokratikleşme ve Kürt sorununun çözümünü isteyen beklentilerinin tersine hareket ederek Kürt Halk Önderi’nin başlattığı süreci boşa çıkarmıştır. Kürt Halk Önderi ve Özgürlük Hareketi\'nin verdiği fırsatı demokratikleşme doğrultusunda değil, kendi hegemonyasını güçlendirmek için kullanmıştır.
AKP Hükümeti Önder Apo ve Hareketimizin çağrılarına ve halkın beklentilerine sonbaharın sonuna kadar karşılık verip adım atmayınca, Önder Apo\'nun ve Kürt Özgürlük Hareketi\'nin attığı adımların ve yaptığı çağrıların muhatabı olmaktan çıkmıştır. 17 Aralık’ta ortaya çıkan iktidar mücadelesi ortamında Önder Apo demokratikleşme ve Kürt sorununun çözümündeki samimiyetini göstermek için fırsatçı bir yaklaşım içine girmemiştir. Ancak AKP Hükümeti bu şansı da kullanmayarak Önder Apo’nun attığı adımlara karşılık vermeyeceğini bir kez daha göstermiştir.
‘AKP BASKICI POLİTİKALARI ARTTIRDI’
AKP Hükümeti yaşanan siyasal krizi demokratikleşme ve Kürt sorununun çözümüyle aşacağına, hegemonik zihniyetle daha baskıcı politika ve uygulamalara yönelmiştir. Tüm hegemonik zihniyette olanların sandığı gibi böyle davrandığında sorunların üstesinden geleceği yanılgısı içine girmiştir.”
Köklü, siyasal, sosyal, kültüre ve uluslararası boyutu olan Kürt sorununun ancak radikal demokratik adımlarla çözülebileceği de belirtilen deklarasyonda, “AKP gibi hegemonya peşinde koşan bir hükümetin bu sorunu çözemeyeceği anlaşılmıştır. Bu açıdan da AKP Hükümeti Önder Apo\'nun başlattığı ve Hareketimizin de başarıya ulaşması için büyük çaba harcadığı demokratikleşme hamlesinin muhatabı olmaktan çıkmıştır.
‘ÖNDER APO’NUN ÇAĞRISI HALKLARA VE DEMOKRASİ GÜÇLERİNEYDİ’
Önder APO’nun 2013 yılı Newroz’unda başlattığı demokratikleşme hamlesinin esas muhatabı AKP Hükümeti değildi. Önder Apo\'nun çağrısı esas olarak halklara ve demokrasi güçlerine olmuştu. Kuşkusuz bir muhatabı da hükümetti. Ancak demokrasi güçleri ne bu sürece müdahil olarak kendi demokratikleşme hamlelerini yapıp kendi çözümlerini üretebildiler, ne de AKP\'yi köklü bir demokratikleşme adımına zorlayabildiler. Rolünü oynayamayan demokrasi güçleri içinde Özgürlük Hareketimiz de bulunmaktadır. Böyle olunca, bu durumu fırsat bilen AKP, Önder Apo’nun başlattığı süreci oyalamayla geçiştirme ve zaman kazanma politikası izlemiştir. Kuşkusuz bu bir yılın halklarımız açısından kazanımları olsa da, Türkiye\'nin demokratikleşmesi ve Kürt sorununun çözümü açısından hedeflenen amaçlara ulaşılamamıştır.
Gelinen aşamada AKP ne egemen dış ve iç güçlerin ne de halkların ihtiyacına cevap verecek durumdadır. Bu nedenle her bakımdan siyasal olarak işlevini yitirmiştir. Eski hegemonyanın dağıldığı ortamda AKP çok uğraşmışsa da, iktidar olduğu on iki yıl içinde kendi hegemonyasını kuramamıştır. Kürt halkı ve Türkiye halklarının direnişi buna fırsat vermemiştir.
‘AKP HÜKÜMETİ İŞLEVİNİ YİTİRDİ’
Şu anda AKP Hükümeti siyasal zeminini yitirip işlevini kaybederken, dış güçler her zaman olduğu gibi kendilerine bağlı ve çıkarlarına uygun bir politika izleyecek yeni bir iktidar blokunu Türkiye\'de hükümet yapmak istemektedir. Ancak AKP iç ve dış siyasal zeminini ve toplumsal desteğini kaybederken, dış güçler ve onların Türkiye\'deki uzantıları yeni bir iktidar bloku oluşturup kendi hegemonyalarını sağlama konusunda zorlanmaktadır. Çünkü halklar Ortadoğu genelinde olduğu gibi eski hegemonik baskıcı güçleri etkisizleştirirken, yeni bir hegemonik baskıcı gücün iktidar olmasını istememektedir” dedi.
Dış güçler ve işbirlikçilerinin AKP’nin iktidarı dağılırken, bu dağılmanın kontrollü olması için büyük çaba gösterdiğini de belirtilen deklarasyona şöyle devam edildi: “Bu güçlerin halkın toplumsal muhalefetinin radikal demokratik karaktere kavuşmasını istememeleri, halkın muhalefeti ve direnişini kendi iktidarcı hegemonik amaçlarına akıtmak için çaba içine girmeleri bu gerçekliği göstermektedir. Halkın direnişinden sadece AKP Hükümeti değil, dış güçler ve onun içerideki uzantıları olan Fetullahçılar, CHP ve MHP de ürkmekte ve korkmaktadır.
Mevcut süreç eski hegemonyanın dağıldığı, hükümetin de siyasal gücünü yitirdiği, ama yeni bir hegemonik iktidarın kurulmasının da halklar tarafından kabul edilmediği bir siyasal ortamı ifade etmektedir. Bu durum demokrasi güçleri ve halkların sürece müdahil olarak radikal demokratik bir hamle yapmalarına imkan vermektedir. Başta Kürtlerin ve Alevilerin varlık ve özgürlük sorunları olmak üzere, tüm toplumsal ve siyasal sorunların köklü bir demokratikleşme olmadan çözülmesi mümkün değildir. Bu nedenle dış güçler ve onların içteki uzantıları hiçbir soruna çözüm bulamamaktadır. Bu da siyasal, sosyal ve ekonomik sorunların ağırlaşmasını beraberinde getirmektedir. İşte bu ortam demokrasi güçlerinin ve halkların sürece devrimci demokratik bir müdahale yapıp Türkiye\'yi demokratikleştirmesine oldukça meşru bir zemin ve fırsat sunmaktadır.
Sorunların ağırlaştığı bir süreçte iç ve dış hegemonik güçler demokratik devrimci güçlerin etkili hale gelmemesi için CHP ve Fetullahçılar üzerinden AKP Hükümetini tedricen aşıp yeni hegemonik bir hükümet kurmayı hedeflemektedir. Halk güçleri dış güçlerin yeni hegemonik ve antidemokratik bir iktidarı halkın başına musallat etmesine müsaade etmemeli ve buna fırsat vermemelidir. Türkiye halkları, Kürt Halk Önderi’nin başlattığı sürece yüzde 80 oranında destek veriyorsa, bu desteği demokratik Türkiye\'nin gerçekleştirilmesine vermektedir. Halklarımız radikal demokratikleşme istiyorsa, demokrasi güçlerinin bu isteğe doğru cevap verme sorumluluğu vardır. Bu hem siyasi hem de ahlaki bir sorumluluktur. Halklarımız bu sorumluluğu üstlenen güçlere sahip çıkacak ve onların yürüteceği mücadelenin içinde güçlü biçimde yer alacaktır.”
‘SORUNLARI ÇÖZMEK İÇİN PROGRAM OLUŞTURULMALI’
Bu nedenle demokrasi güçlerinin bir araya gelip, Türkiye’nin demokratikleşme ve özgürlük sorunlarını köklü biçimde çözecek bir program oluşturması gerektiği ve bu program etrafında demokrasi güçlerinin ittifakını yaratacak, Türkiye’nin tam demokratikleşmesi için demokratik siyasal mücadelenin yükseltilmesi gerektiği de vurgulandı.
“Türkiye\'nin mevcut siyasal ortamında demokrasi güçlerinin bir program etrafında ittifak oluşturarak siyasal mücadeleyi halk güçleriyle birlikte yürütmekten başka sorunlara çözüm bulmaları ve Türkiye\'yi demokratik istikrara kavuşturmaları mümkün değildir” denilen deklarasyonda, “Kürt halkının ve Türkiye\'deki demokrasi güçlerinin ağır bedeller vererek yürüttüğü özgürlük ve demokrasi mücadelesi böyle bir Türkiye\'yi gerçekleştirecek birikim ve tecrübeye sahiptir.
Radikal demokratik güçlerin etrafında ittifak kurup mücadeleyi yükselteceği Türkiye\'yi demokratikleştirme programı esas olarak aşağıdaki çerçevede olabilir. Kuşkusuz ortaya koyduklarımız gerçek demokrasinin önünü açacak ve gerçekleşmesini sağlayacak öneriler niteliğindedir. Bu önerileri tüm demokrasi güçleri tartışmalı ve Türkiye\'nin demokratikleşmesini sağlayacak gerçek bir demokratik program ortaya çıkarmalıdır” denildi.
‘DEMOKRASİNİN ÖNÜNÜ AÇACAKNİTELİKTE ÖNERİLER’
-Farklılıkları tekleştiren ve asimile eden her türlü anlayış ortadan kaldırılarak Türkiye\'deki tüm farklı etnik, dinsel ve sosyal toplulukların tam düşünce, ifade ve örgütlenme özgürlüğüyle kendi kendilerini demokratik ve özgür yönetmelerini sağlamak.
-Kadın erkek farklılığına dayalı eşitliğin kabul edilerek toplumsal cinsiyetçiliği tümden ortadan kaldırıp kadın özgürlüğüne dayalı bir özgürlük anlayışı ve ahlaki-politik toplum gerçeğini ortaya çıkarmak.
-Egemen sınıflar tarafından yıkılan adalet ve eşitlik anlayışının yarattığı tüm tahribatları gidererek toplumsal adalet ve eşitliği sağlayacak hukuku toplumsal ahlakı temel alarak yeniden yaratmak.
-Baskıcı, sömürücü, hegemonik güçlerin toplumlar üzerindeki hakimiyetini kurmak için zindanlara doldurdukları tüm siyasi tutsakların serbest bırakılmasını sağlamak.
-Hakikatleri Araştırma Komisyonu kurularak Mustafa Suphi’lerin katledilmesi, Şeyh Sait ve Seyit Rıza’nın idamıyla sonuçlanan saldırılar başta olmak üzere bugüne kadarki tüm siyasi cinayetler ve darbeleri araştırarak gerçekleri açığa çıkarma temelinde toplumsal barışın sağlamak.
-Halkın demokrasi ve özgürlük mücadelesini bastırmak için kurulmuş tüm sivil ya da resmi özel savaş kurumlarının dağıtılması; terörle mücadele altında oluşturulmuş özel birlikleri ve koruculuğu lağvederek toplumların iradesi, örgütlenmesi ve özgürlüğü önündeki tüm engelleri kaldırmak.
-Kürt halkının ve Alevi toplumunun sorunları başta olmak üzere, tüm etnik ve inanç topluluklarının gerçek demokratikleşme içinde haklarına kavuşmalarını sağlayacak bir programın oluşturulmasını ilkesel olarak Türkiye halklarına deklare etmek. Bu tür sorunların çözümü için Kürtler ve Alevilerle diğer etnik ve dinsel toplulukların temsilcilerini muhatap alarak müzakere temelinde ve demokratik zihniyetle sorunları demokratik çözüme kavuşturmak.
-Eğitimin tüm farklı dil ve lehçelerin ihtiyaçlarını da karşılayacak biçimde bilimsel demokratik temelde yeniden yapılandırılması
-Sağlığın toplumcu anlayışla demokratik temelde yeniden yapılandırılması ve tüm sağlık hizmetlerin karşılık beklenmeden gerçekleştirilmesi.
-Ekonomik alanı da toplumsal ve siyasal alan gibi demokratik toplumcu karaktere kavuşturmak. Hem topluluklar ekonomisinin hem özel işletmelerin oluşturduğu ekonomik faaliyetlerin tam şeffaf olması temelinde toplumun en demokratik yaşam alanı olan ekonomik alanı toplumun çıkarlarını koruyacak biçimde anayasal ve yasal güvenceye kavuşturmak. Ekonominin ekolojik ilkelere uyması zorunluluğunu ilkesel olarak kabul etmek.
-Ekonomik alanda tekelciliğin tamamen önüne geçecek yasaları çıkarmak.
-Emekçilerin örgütlenme ve sendikalaşma özgürlüğünü tam sağlamak.
KCK Yürütme Konseyi Deklarasyonu’nda “Bu çerçevede tüm farklı toplulukların özgünlüğünün ve özgürlüğünün kabul edildiği ve bireysel demokratik hakların güvenceye kavuşturulduğu radikal demokratik bir anayasa yapılarak devletin yeniden yapılandırılması için mücadele etmek” dedi.