İsimleri Kürtçe olan ancak Kürtçe’yi bilmeyen bir nesil yetişiyor. Durumdan şikâyetçi olan aileler de var, çocuklarının ilk önce Türkçe sonra Kürtçe öğrenmesini isteyen aileler de... Bu süreci asimilasyon sürecinin bir parçası olarak gören Sosyolog Halide Türkoğlu da bu duruma ilişkin “Kürtçe, kamusal alan dili olduğu zaman ancak yaşam bulabilir” diyor.
Uluslararası Anadili Günü’nün, UNESCO tarafından 17 Kasım 1999'da 21 Şubat olarak belirlenmesinin üzerinden18 yıl geçti. Uluslararası Anadili Günü, her yıl UNESCO üyesi ülkeler tarafından kutlanmaktadır. Kürt halkı tarafından da her yıl Kürtçe’ye sahip çıkmak adına kutlamalar yapılırken, Kürtçe için asıl tehlikenin Kürtçe bilmeyen bir neslin yetişmekte olduğu göz ardı ediliyor.
Kimlik mücadelesiyle birlikte Kürtlerin çocuklarına verdikleri isim tercihlerinde Kürtçe isimler ön plana çıkarken, kentleşme, Kürtçe’nin kamusal alanda kullanılmaması, anadilde eğitim hakkının olmaması, göç gibi nedenlerle Kürtçe isimli Kürtçe bilmeyen bir nesil yetişiyor. Bu durumdan şikayetçi olan aileler olduğu gibi çocuklarının ilk önce Türkçe öğrenmesini sonra, öğrenebilirse Kürtçe’ye yönelmelerini tercih eden aileler de var.
“Çocuklarımla Kürtçe konuşmuyorum…”
Çocuğunun ilk önce Kürtçe öğrenmesini istemeyen ailelerden biri Südemir ailesi. 38 yaşındaki anne Yıldız Südemir, Azad (8) ve Sidem (4) adlı iki çocuk sahibi. Yıldız Südemir, ailesinin bir kısmının Batı illerinde yaşadığını, aile ziyaretleri sırasında çocukları ile dalga geçilmesinden endişe duyduğu için önce Türkçe öğrenmelerini istiyor. Südemir, “Kürtçe konuşulduğunda ya da Kürt aksanlı konuşulduğunda dalga geçiliyor. Bu durumda rencide olduğumu hissediyorum. Çocuklarımın da ilerde rencide olmasını istemediğim için çocuklarımla Kürtçe konuşmuyorum, Türkçe konuşuyorum. Çünkü ben dışlandım” diyor. Südemir, ileriki yaşlarda çocuklarına Kürtçe öğreteceğini de sözlerine ekliyor.
“Çocuklarımla Kürtçe konuşuyorum, onlar Türkçe cevap veriyor”
Çocuklarının önce Kürtçe öğrenmesini isteyen aileler de var. Bunlardan biri 39 yaşındaki Elif Gezici, ama Gezici’nin çocuklarına Kürtçe öğretme çabası çocukların direnciyle karşılaşmış. İrem, Çekdar, Yekdar, Dilin Heja adlı dört çocuk annesi şimdi çocukların bu direncini kırma çabasında. Çocuklarıyla Kürtçe konuştuğunu söyleyen anne Elifi Gezici, çocukların ise Kürtçe öğrenmede isteksiz olduğuna dikkati çekiyor. Gezici, “Çocuklarımla evde Kürtçe konuşuyoruz. Ama Türkçe kolay mı geliyor bilmiyorum. Onlar Türkçe konuşuyorlar” diyor. .
Çocuklarının Kürtçe öğrenmemesinin nedenlerinden birinin sosyo-kültürel çevre olduğunu düşündüğünü ifade eden Gezici, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Okul, arkadaş çevreleri, televizyon etkili oluyor. Ama ben Kürtçe öğrenmeleri için onlarla sürekli konuşuyorum. Ben Kürtçe konuşuyorum, onlar bana Türkçe yanıt veriyorlar. Benim oğlum okulda Kürtçe seçmeli dersi seçmiş. Bundan dolayı Kürtçe’ye ilgisi biraz daha artmış. Ama sadece seçmeli ders yeterli değil, bunun daha genişletilmesi lazım.”
“Kürtler asimilasyona karşı ağır bedeller ödedi”
Sosyolog Halide Türkoğlu ise Kürtçe konusunda asimilasyon politikalarına dikkati çekiyor. Türkoğlu egemen olanın kendi kültürünü, dilini daha aşağıda gördüğü topluma dayattığını ve bunun devletli toplum ile ortaya çıkan, ulus-devlet mantığı ile zirveye ulaşan bir durum olduğunu ifade ediyor.
Türkiye’de bu sürecin Cumhuriyet’in kurulmasından sonra başlatıldığına işaret eden Türkoğlu, “Yeni modelde herkesin Türkçe konuşması zorunludur. Türkçe konuşmayanlar, sosyal-kültürel, ekonomik ve siyasal yaşama dahil edilmediğini görüyoruz. Bu rıza dayatmasıdır. Buna direnç gösterenler ise şiddete maruz kalıyor. Bundan en çok etkilenenler Kürtler ve Kürtçe oluyor. Bir dönem ‘Kürtler yoktur. Onlar dağ Türküdür’ politikası vardı. Böylece Kürtler inkar edilerek baskı altına alınıyor. Bu noktada iki şeye dikkat etmek gerekir: Bir devletin kullanmış olduğu şiddet aygıtı diğeri ise sosyal yaşamı düzenleme politikaları. Diğer bir nokta ise, bireylerin buna karşı ya isyanı ya da rıza gösterme sürecinden bahsedebiliriz. Kürt toplumu bu süreçleri çok ağır bedellerle yaşamış olan bir toplum. Türkiye’nin 90’lı ve 2000’li yıllara kadar izlemiş olduğu politika inkar politikasıydı. Buna karşı Kürtlerin de bir başkaldırısı vardı” diyor.
90’lı yıllarda dünyada yaşanan gelişmelerle birlikte Kürtlerin de siyasal bir özne olarak ortaya çıktığının altını çizen Türkoğlu, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Bu süreçle birlikte Kürt kültürü ve diline yönelik öze dönüş diye tanımlayabileceğimiz bir süreç başladı. Bunun etkilerinden biri 90’lı yıllarda doğan çocuklara Kürtçe isimler verilmeye başlandı. Bu Kürtçe isimler aynı zaman da hem bir değeri ifade ederken, Kürtlerin özlemlerinin ifadesi olarak karşılık buluyor. Ama Kürtçe isimler tek başına yeterli olmuyor. İsimler Kürtçe ama çocuklar Kürtçe bilmiyor. Bu isim tercihi Kürtçe’nin yaşadığı kültürel kırım karşısında belki iyi bir adım ama yeterli bir adım değildir.”
“Kürtçe’nin bir sonraki nesilde yaşama şansı daha az!”
Kürtçe’nin kamusal alanda kullanılmamasının bu süreci hızlandırdığına işaret eden Türkoğlu, konuşmasını şöyle tamamlıyor: “Evet bu süreçte Kürtçe isim kullanımı yaygın ama ne yazık ki çocuklar kendi anadillerinde herhangi bir noktada herhangi bir hizmetten faydalanamadığı için çok da onu gündelik yaşamına koyamıyor. Gündelik yaşamını Kürtçe üzerinden sürdüremiyor. Bu yüzden de asimilasyona maruz kalıyor. O çocuklar aynı zamanda sosyal birer birey. O çocuklar ne yapıyor? Komşusunun yanına gittiği zaman ya da sokakta çocuklarla oynadığı zaman bu ilişkiye geliştiremediğinde yine Türkçe’yi öğrenmiş oluyor. Yine televizyon kanalları. Oradan da Türkçe’yi öğreniyor. Kürtçe yayın yapan televizyon kanalları olmadığı zaman bu kaçınılmaz oluyor. Onun dışında okula gidecek, okuldaki eğitim Türkçe ve çocuk yaşamının büyük bir bölümünü, üniversite eğitim süreci dahil Türkçe geçiriyor. Bu çocuklar herhangi bir Kürtçe hizmetten faydalanmadığı için bir süre bu dili bırakabiliyor. Gündelik yaşamın örgütlenmesi eğer Kürtçe değilse, Türkçe’nin Kürtçe üzerindeki baskısı ön plana çıkar bu da bir dil kaybına neden oluyor. Ailelerin çocuklarına Kürtçe öğretme çabası asimilasyonun önlenmesi için yeterli değil, anadilde eğitim, anadilde sağlık hizmeti, yerel yönetimlerde anadilin kullanılması gibi birçok noktada Kürtçe hizmetin verilmesi ancak bu süreci sağlıklı bir rotaya sokabilir. Bu aynı zamanda Kürtçe’nin asimilasyon sürecinde kendisini koruyabileceği en belirgin noktalardır. Kürtçe kamusal alan dili olduğu zaman yaşam bulabilir. Özel alanda varlığını sürdüren Kürtçe’nin bir sonraki kuşakta yaşama şansı daha azdır. Bu süreç doğal olarak, Kürtçe’nin kültürel soykırıma maruz kalmasını sağlayacak bir sürece götürür.”
BAS GAZETESİ