Suriye’de sıcak çatışmaların azalması, dünyada Kovid-19 ve ABD başkanlık seçimlerinin en önemli gündem maddeleri olmalarından dolayı Suriye yavaş yavaş manşetlerden ve dış politika yapıcılarının listelerinden düşmeye başladı. Ancak bu durum yine de fırtına öncesi bir sessizlik olabilir. Bundan dolayı da Rojava\'da yaşayan halk, bölgede birkaç yüz askeri bulunan ABD’nin yeni başkan Joe Biden’nın atacağı adımları endişeyle bekliyor.
ABD’nin kalan askerlerini de çekmeye karar vermesinin rakip güçlere büyük bir avantaj oluşturacağını düşünen yerel halk, IŞİD’in yeniden ortaya çıkmasından da endişe ediyor.
Kriz Grubu (Crisisgroup) adlı savaş karşıtı haber portalında yayınlanan makalede, ABD’nin askerlerini çekmesi durumunda Türkiye ile ABD\'nin IŞİD ile mücadelede yerel ortağı, Suriye Demokratik Güçleri (DSG) arasında yeni bir çatışmanın doğabileceğine işaret ediliyor. Makalede çözüm olarak ise ABD’nin Türkiye’nin DSG ile ilgili güvenlik endişelerini gidermeye, bölgede ikamet eden yaklaşık üç milyon kişinin güvenliğini garanti etmeye ve IŞİD\'in yeniden ortaya çıkma riskini en aza indiren bir düzenlemeye aracılık etmeye çalışmak olabileceğine işaret ediliyor.
DSG’nin bölgeye yönelik tehditleri ve kendi varlığına yönelik tehlikeleri savuşturmak için bir yol aradığı belirtilen makalede, Kriz Grubu’nun Eylül ayı ortalarında görüştüğü DSG Başkanı Mazlum Abdi’nin Türkiye ile ele almaları gereken çok fazla konu bulunduğunu söylediği ifade ediliyor.
Bölgede yeni bir çatışma korkusunun arttığına işaret edilen makalede ABD’nin alacağı yeni bir çekilme kararının 2020\'nin başından beri bölgede hüküm süren istikrarsız dengeyi bir kez daha alt üst edebileceğine vurgu yapılıyor.
Trump Yönetimi geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada Afganistan ve Irak’taki askerlerinden bir kısmının daha çekileceğini duyurmuştu. Bu durumun Suriye’yi de kapsayıp kapsamadığı henüz bilinmiyor. Biden her ne kadar Suriye\'den çekilme konusunda Trump\'tan daha az meyilli görünse de, askerleri çekme yönünde karar verebilir.
Washington’daki tüm kesimlerden siyasetçilerin Ortadoğu\'da “sonsuza dek süreecek savaşlar”ın arasında sıkışıp kalma korkusunda olduklarına işaret edilen makalede pek çok Demokrat’ın yalnızca IŞİD’in bölgesel yenilgisine odaklandığı, ABD’nin Suriye devletinde reform yapmak veya İran’ın Suriye’deki etkisini azaltmak gibi daha büyük hedeflere ulaşma kapasitesinin peşinde koşmasına çok fazla ilgi göstermediklerinin altı çiziliyor.
Makaleye göre bazı Amerikalı siyasetçiler de belirsiz bir ABD varlığının Suriye egemenliğini ihlal ettiği için uluslararası hukuka aykırı olduğunu düşünüyor ve bu endişe, Başkan Trump\'ın 2019\'un sonlarında ABD\'nin \"petrolü korumak\" için kuzeydoğu Suriye\'de kalacağını açıklamasıyla daha da kötüleşti.
Ancak bu olumsuz manzaraya rağmen makalede Biden’ın danışmanları ve önde gelen bazı politikacılar arasında ABD’nin bölgede kalması gerektiği yönünde görüş belirtenler de bulunuyor. Fakat şimdilik sorular ABD askerlerinin bölgeden hangi koşullarda ve ne zaman çekileceğinin etrafında dönüyor.
Kuzeydoğu Suriye muammasının, Washington\'un 2014\'te IŞİD\'e karşı mücadelesinde ortak seçimi sonrasında ortaya çıktığına işaret edilen makalede ABD’nin Türkiye’nin Kürt devleti ile ilgili endişelerini gideremediği, bunun da ABD-Türkiye ilişkilerinde güvensizliğe yol açtığı belirtiliyor.
Hem ABD hem de Rusya’nın, Türkiye’nin bölgeye yönelik saldırılarına tolerans göstererek sınırdaki güvenlik çıkarlarını ilerletme hamlelerini ayrı ayrı kabul ettiklerine işaret edilen makalede hem Rusya ve hem de ABD’nin Kürtlerin hesaplarını nasıl boşa çıkardığı şu ifadelerle dile getiriliyor:
“Bu durum YPG\'nin, dış ittifakların kendi kontrolü altındaki Kürt nüfuslu bölgeleri tamamen koruyabileceği umutlarını boşa çıkardı. Afrin\'de, YPG’nin stratejik hesabı Rusya’nın Türkiye’yi caydıracağı üzerineydi, ancak Moskova, ABD’nin vekili olarak gördüğü bir örgüte koruma sağlamaktan ziyade Ankara ile ilişkilerini geliştirmeyi jeopolitik çıkarı için uygun gördü.
Aynı şekilde, ABD\'nin Rojava\'daki varlığı ve sınır boyunca YPG varlığından arındırılmış bir ‘güvenli bölge’ yaratılması uzun bir süre Ankara\'yı sınırın ötesine Türk askeri göndermekten caydırmak için etkili oldu. Ancak 6 Ekim 2019\'da Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile yaptığı telefon görüşmesinin ardından Trump, uzun süredir saldırma tehdidinde bulunan Türkiye’ye yeşil ışık yaktı. DSG ile Şam arasında, sınırın yakınında sınırlı bir Suriye askeri varlığı oluşturularak Türkiye\'nin işgalini caydırmayı amaçlayan son dakika anlaşmaları, ne Türkiye\'nin hesaplamalarını ne de saldırının yörüngesini değiştirdi.”
PKK ve YPG arasındaki organik bağlar devam ettikçe Rojava\'da çatışmaların sona ermesinin mümkün olmadığına işaret edilen makalede, geçmişte ABD veya Rusya\'dan askeri koruma ihtimaline aşırı güvenmenin YPG\'nin zayıf noktalarını ortaya çıkardığı, ancak bugün örgütün doğasında bulunan bu zayıf noktaların farkında olduğu ve bölgeyi istikrara kavuşturabilecek düzenlemeler önermeye daha meyilli göründüğü belirtiliyor.
Mazlum Abdi’nin Kriz Grubu ile yaptığı görüşmede, PKK tarafından eğitilmiş Suriyeli olmayan militanların Rojavadaki varlığını ve rolünü her zamankinden daha açık bir şekilde kamuya açık bir ortamda dile getirdiği ancak bunu IŞİD\'e karşı verilen savaşın gerekliliği bağlamında ele aldığına işaret edilen vurgu yapılan makalede Abdi’nin, IŞİD’in ortaya çıkmasıyla birlikte tüm Kürtleri savunma için yardıma çağırdıklarını o dönemde gönüllülerle birlikte binlerce PKK’lının da savaşmaya geldiğini söylediği belirtiliyor.
Mazlum Abdi’nin Rojava\'daki iki yüz bin kişilik sivil ve askeri görevliler arasında yer alan PKK’liların çıkarılması sürecine başladıklarını söylediği de aktarılan makalede, “Suriyeli olmayan tüm kadroların Rojava\'da tamamından çıkarılmasını taahhüt etmek yeni bir gelişmedir ve uygulanırsa çok önemli olacaktır. Yine de böyle bir hareketin Ankara’nın endişelerini gidermek için yeterli olup olmayacağı belirsizliğini koruyor, çünkü Türkiye için asıl mesele Suriyeli olmaktan çok parti üyeliği (Kandil ile operasyonel bağlar). Ankara, Mazlum Abdi\'nin böyle bir hareketi uygulamaya gerçekten istekli ve yeterli olup olmadığı konusunda da şüpheli” deniyor.
Bir diğer önemli potansiyel istikrarsızlık kaynağının, Türkiye’nin kontrolündeki bölgelere yönelik saldırılar olduğuna işaret edilen makalede DSG’nin BM Genel Sekreteri António Guterres’in Kovid-19 sürecinde küresel ateşkes çağrısını açıkça onaylasa da, DSG kontrolündeki bölgelerden Türkiye destekli güçlere yönelik saldırılar devam ettiği, Türk yetkililerin ise bu saldırıları kasıtlı provokasyonlar olarak nitelendirdiği belirtiliyor.
Makalede, “Rojava\'da kontrol hatlarını aşan asimetrik saldırıların güç dengesinde önemli bir değişiklik meydana getirmesi olası değildir, bu da Türkiye\'yi bu bölgelerden çekilmeye zorlamayacağı gibi aksine, bu saldırıların, potansiyel olarak güçlü bir Türk askeri müdahalesi de dahil olmak üzere, tırmanan bir şiddet döngüsünü tetikleme olasılığı yüksek” ifadeleri de kullanılıyor.
DSG’nin Ankara ile bir yumuşama için açıkça ABD\'nin arabuluculuğunu istediğine işaret edilen makalede, Abdi’nin şu ifadelerine yer veriliyor:
“Söylemin ötesinde, ABD-Türkiye ilişkilerinin stratejik olduğunu anlıyoruz. ABD hava korumasının devam etmesini istiyorsak Ankara ile gerilimi azaltmamız gerektiğinin farkındayız. Bizim tutumumuz aynı: Türkiye\'nin bize yönelik saldırganlığına rağmen, Türkiye ile güvenlik ve ötesi her konuda anlayışa açığız. Ve ABD\'nin bunun arabulucusu ve garantörü olmasını istiyoruz.”
Ancak Kriz Grubu, Türkiye’nin DSG ile taktiksel anlaşmalara ilgi duyacağını hayal etmenin zor olduğunun altını çizerken aynı şekilde, ABD\'nin de bir arabulucu rolü oynayıp oynayamayacağı belirsizliğini koruduğuna vurgu yapıyor.
DSG liderliğinin Türkiye ile gerilimi azaltmaya yönelik görünüşteki artan arzusunun, muhtemelen Şam\'la bir anlaşma umutlarının kaybolmasının sonucu olabileceği de ileri sürülen makalede, “ABD ile altı yıllık ortaklığına rağmen, DSG, Suriye hükümetine karşı genellikle (çoğunlukla karşılıksız) uzlaşmacı bir tavır sergilemiştir. Dahası, savaş boyunca Kürt liderliği, Şam\'la, Kamışlı\'nın merkezinde ve Hashat şehrinin bir bölümünde rejim güçlerinin birkaç blok içinde sembolik bir varlığına ve Kamışlı havaalanı üzerinde tam kontrol sahibi olmasına izin veren bir anlaşma yaptı. İki taraf, karşılıklı yarar sağlayan güvenlik ve ekonomik işbirliği düzenlemelerini de sürdürdü. Türkiye’nin Ekim 2019’daki operasyonundan sonra
DSG, Şam ile yüzlerce rejim gücünün ABD liderliğindeki koalisyon güçlerinin daha önce bulunduğu bölgelere gönderilmesine izin veren bir sınır savunma anlaşması imzaladı. Rusya’nın ebeliğinde gerçekleşen bu konuşlanma Türk askeri ilerlemesini engellemek için yetersiz kalsa da, DSG ile Şam arasında karşılıklı olarak kabul edilebilir bir düzenlemenin imkansız olmadığını tartışmalı bir şekilde gösterdi” şeklinde ifadelere yer veriliyor.
Makalede Mazlum Abdi’nin Şam ile ikili görüşmelerin devamına yönelik karamsarlığı şu ifadelerle dile getiriliyor:
“Türkiye Girespi\'ye saldırdığında, Suriyeli liderlerle bir anlaşmaya varmaya çalışmak için Şam\'a gittim, ancak uzlaşmaya veya herhangi bir garanti vermeye istekli değillerdi. Yıllardır Şam\'la başarısız bir şekilde orta bir yol bulmaya çalışıyoruz. Bugün ikili bir anlaşmanın mümkün olduğunu düşünmüyoruz ve Rojava\'nın statüsünün tüm Suriye\'yi kapsayacak uluslararası garantili bir anlaşmanın parçası olarak belirlenmesi gerektiğine inanıyoruz.”
ABD’nin askerlerini çekme ihtimalinin IŞİD’i yeniden güçlendirdiği ve Suriye’nin doğusunda faaliyet gösteren ticaret erbabından haraç almaya başladığına vurgu yapılan makalede, görüştükleri yerel kabile liderlerinin DSG’yi topal ördeğe benzettikleri de aktarılıyor.
ABD’nin Suriye\'deki niyetleri hakkında muğlak ve genellikle çelişkili mesajlarla dolu olmasının istikrar rolünü baltaladığına işaret edilen makalede açık ve uygulanabilir bir diplomatik yol haritası olmadan, bilinmeyen bir süre ülkede kalma sözünün, bölgeyi sürekli olarak istikrarsızlaştırma girişimleri ve şiddet riski altında tutabileceğine vurgu yapılıyor.