"Rusya Kürtleri kamyonun altına mı itiyor?" Sanırım pek çok kişinin aklında asılı kalan soru bu. Birinin hedefi, ötekinin kâbusu.Rusya lideri Vladimir Putin, Suriye Devlet Başkanı Beşşer el Esad ile Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı kucaklaştıracak formülü arıyor.
Gazeteci Fehim Taştekin Gazete Duvar’da yer alan köşe yazısına Rusya’nın son dönemde Türkiye ve Suriye hükümetini barıştırmak istediğini fakat bunun Suriye rejimi tarafından pek sıcak karşılanmadığını köşesine taşıdı.
"Rusya Kürtleri kamyonun altına mı itiyor?" ve Esad Rejiminin buna karşılık tavrını ve rejim yetkililerinin perspektiflerini şu ifadelerle ele aldı;
‘’Tahran'daki üçlü zirve ve Soçi’deki ikili görüşme Erdoğan’a beşinci askerî harekât için aradığı yeşil ışığı yakmadı. Fakat fiilen başka türden bir ışık yandığı da aşikâr. TSK, MİT ve SMO kara harekâtı başlatmadan adı konulmamış bir savaş yürütüyor. SDG-YPG ile kesişme noktaları ateş altında tutulurken SİHA’larla suikast saldırıları düzenleniyor. ABD fren etkisi yapmayan açıklamalarla 'kaygılı' modunda, Rusya ise sessiz. İki taraftan da bir rıza var sanki. Erdoğan bu tür bir tabloyu arkasına alıp kamuoyunu gerçekliği tartışmalı bir 'U' dönüşüne hazırlarken Putin de Suriye tarafını yoğurmaya çalışıyor. Bu minvalde Suriye Dışişleri Bakanı Faysal Mikdad’ın 23 Ağustos’taki Moskova ziyareti önemliydi. Erdoğan-Putin pazarlığının detayları paylaşıldı. Mikdad "Biz herhangi bir şart koşmayacağız" diyerek Rus arabuluculuğunu açığa düşürmemeye çalıştı. Fakat cümlesini "Ancak ilişkilerin savaşın başlangıcından önceki haline dönmesi için Suriye topraklarında Türk işgalinin bitmesi gerekiyor" diye tamamlayarak Şam’ın orijinal pozisyonunda kaldığını vurgulamış oldu. Bundan Moskova’da pişen her yemeğin Şam’da yenmediğini de anlamak gerekiyor.’’
Esad Rejimi ne diyor
‘’Suriyeli meslektaşım Sarkis Gassarciyan’ın benimle paylaştığı kulis bilgilerine göre Suriye yönetimi uzlaşma teklifine güvenmiyor. Kulislerde "Bu bir seçim oyunu. Erdoğan seçimi kazandıktan sonra eski tas eski hamam yoluna devam eder" deniliyor. Şam'da Türkiye’nin askerlerini çekeceğine kimse inanmıyor. Bu yüzden çekilme ve silahlı gruplara desteğin bitirilmesi ön şart olarak korunuyor. Yetkililer "Güvenmemiz için somut adımlar gerekiyor. Çekilme ve teröristlere desteği durdurma en önemli adım. Ondan sonra diğer konular masaya yatırılabilir" diyor. Bu gerekçelerle liderler düzeyinde görüşmeye sıcak bakılmıyor.
Gassarciyan "Kısa sürede bu seviyede bir diyalog olmaz. Çünkü Erdoğan kesinlikle çekilmez. Çekilmezse Şam da diyaloğa girmez. Ruslar ve İranlıların güvencesiyle Erdoğan’a biraz olsun güven duyulabileceğine dair en ufak görüş paylaşılmadı" diyor.
Peki Putin bastırırsa Esad direnebilir mi? Gassarciyan "Rusya baskı yapıyor ama etkilemez. Rusya 'bir görüşün' diye ısrar etti ama Şam kabul etmedi. Rusya’nın daha fazla baskı yapma şansı da yok. Önceleri Rusya Şam’a kızdığında Türkiye’yi harekete geçiriyordu. Bölgedeki atmosfer artık bu tür manevralara uygun değil. Mesela şimdi Türkiye, İdlib’den baskı yapsın Suriye çok sert yanıt verir" görüşünü paylaşıyor.
Beri tarafta yeni süreçle bağlantılı kritik bir atama gerçekleşti. BM Daimi Temsilcisi iken yıldızı parlayan, Dışişleri Bakanı Velid Muallim’in ölümü üzerine Dışişleri Bakan Yardımcılığı’na getirilen Beşşar el Caferi, Moskova Büyükelçiliği’ne atandı. Atama Esad’ın Ankara-Moskova-Şam üçgenindeki müzakere masasını sağlam tutma çabası olarak görülebilir.’’
Erdoğan’ın tavrını değişmediğine değinen yazar, Erdoğan’ın "Güney sınırlarımızı bir uçtan diğer uca 30 kilometre derinliğinde bir koridorla güvence altına alana kadar mücadelemizin bitmeyeceğini tüm dünyaya bir kez daha ilan ediyorum… Bize 'Sakın ha!' diyerek parmak sallayanların riyakârlıklarının farkındayız… Kendi planlamamıza göre bu operasyonları sürdüreceğiz." Esad’ın önkoşullarına karşı öfkeyi de yansıtan bir çıkış olarak gördü.
MİT Başkanı Hakan Fidan ile Suriye Ulusal Güvenlik Büro Başkanı Tümgeneral Ali Memlük arasında Moskova, Lazkiye/Hmeymim ve Tahran’da gerçekleşen görüşmelerde görüş ayrılıklarının giderilemediğine değinen Taştekin; bu görüşmelerde Suriye tarafı Türk ordusunun çekilmesi için bir takvim belirlenmesi, silahlı gruplara desteğin kesilmesini, İdlib ve Bab el Hava sınır kapısının kontrolünün yönetime teslim edilmesini istedi. Türkiye ise PKK ve YPG’ye karşı ciddi bir yaklaşım sergilenmesi, 30 kilometre derinliğinde güvenli bölgelerin inşa edilmesi, siyasi çözüme yönelik muhaliflerle müzakerelere girilmesi ve anayasa komitesi çalışmalarının desteklenmesinde ısrarcı oldu diye belirtti.
Kürt tarafı nasıl görüyor
Rojavalı yönetici Bedran Çiya Kurd ile konuşan Taştekin. "Rusya'nın Türkiye ile Suriye arasındaki arabuluculuğu, Moskova'nın Kürtlere bakışını tamamen değiştirdiği anlamına mı geliyor? Rusya kültürel özerklik önerisinde bulunmuştu. Türkiye ile stratejik yakınlaşma, Rusya'nın artık Kürtlerin kazanımlarını düşünmediği ve yeni bir yola girdiği anlamına mı geliyor? Moskova'dan Kürtlere yeni durumla ilgili bir mesaj var mı?" Konuları hakkında birtakım sorular yöneltti.
Bedran Çiya Moskova’nın ana rotasını "Tüm Suriye coğrafyasında kontrolünü yaymak için rejimi desteklemek" şeklinde tanımlarken Kürtler faslında "Özerk Yönetim ile Şam arasındaki mesafeyi kapatmak için eskisi gibi çalışıyor. Ve biz hâlâ Rusya'nın Suriye politikasında Kürtlerin kültürel haklarının desteklenmesi konusunda bir sorun (değişim) olmadığına inanıyoruz" diyor. Fakat özerk yönetim kurumlarının devletin kurumlarıyla birleştirilmesi başta olmak üzere temel meselelerde Şam’la vizyon farklılığının olduğunu ve temaslarda bu konulara değinilmediğini de vurguluyor. Kürtlerin somut siyasi adımlara ve anayasa değişikliğine ihtiyaç duyduğunu belirtirken Cenevre sürecine dahil edilmediklerini hatırlatıyor.
Taştekin’inin, peki, Suriye yönetimi, Türkiye ile barış adına Fırat'ın doğusunda Kürtlere karşı savaşa katılır mı? Kürtlerin yeni gelişmeler üzerine Şam’la bir teması oldu mu? Türkiye’nin uzlaşma teklifi Suriye’nin tutumunu değiştirdi mi? sorusuna;
Bedran Çiya’nın yanıtı şöyle:
"Suriye hükümetini bütün yollarla özerk yönetime karşı ortak harekete çekmek için Türkiye’nin girişimleri söz konusu. Fakat biz rejimin bu riski alıp özerk yönetime karşı askeri bir çatışmaya gideceğine inanmıyoruz. Bu tam anlamıyla intihar olur… Şimdiye kadar var olan iletişim askeridir ve sahadaki koordinasyonla sınırlıdır, henüz siyasi aşamaya geçmiş değildir… Kürtler ve diğer halkların hakları dahil özerk yönetime yönelik Şam’ın pozisyonu değişmedi. Bu olumsuz bir pozisyondur. Kürt sorununu ve genel olarak Suriye krizini çözmeye yönelik siyasi bir vizyon yok. Stratejik düşünce bütün siyasi ve güvenlik özellikleriyle birlikte 2011 öncesine dönüş yönünde. Bu siyasi çözüm projesi değil."
Özerk yönetim kurumlarına Suriye devleti içinde yasal statü verme olasılığı tamamen ortadan kalktı mı? Kürtler kamyonun altına mı itiliyor? Sorusunu yanıtlayan Bedran Çiya;
"Elbette iki rejim arasında normalleşme girişimi Suriye halkının, özellikle Kürtler ve özerk yönetimin çıkarına olmayacaktır. Çünkü Türkiye’nin amacı bunu yok etmek, bu temelde Şam’a yaklaşmak istiyor. Suriye’nin büyük bir parçasında işgalci olduğu ve aşırılıkçı cihatçı grupları desteklediği düşünülürse" deyip ekliyor:
"Bütün Suriyeliler bu normalleşme konusunda endişeli ve bunu Suriye halkının çıkarlarına düşmanca bir pozisyon olarak görüyor. Kürtler, Araplar ve Süryaniler dahil özerk yönetimin bütün etnik, siyasal ve sosyal bileşenleri kendilerini hedef alan bütün planlara karşı ortak bir duruşa sahip; bunu kabul etmeyecekler ve Suriye’nin bütünlüğü çerçevesinde ulusal kazanımları korumak için çalışacaklar."
Son olarak, son gelişmelerle ilgili ABD tarafından Kürtlere bir mesaj geldi mi? Sorusuna cevap veren Çiya;
"Amerikan tarafı uluslararası koalisyon çerçevesinde terörle mücadelede DSG’yi desteklemeyi sürdüreceklerini teyit etti."
Erdoğan işi "Ya onlar ya biz" noktasına getirirse Şam’ın nihai tutumu ne olur? Sorusuna
Gassarciyan Şam’daki havayı şöyle aktararak cevapladı: "Bunu bir Kürt sorunu olarak değerlendireceksek bu Şam ile Kürtler arasında bir meseledir. Türkiye’nin dahil olacağı bir sorun değildir. Nasıl ki biz Türkiye içindeki Kürt sorununun nasıl çözüleceğine karışmıyorsak Ankara da Suriye’deki Kürtlerle ilgili soruna müdahil olamaz. Ankara’nın tek bir hakkı var; o da Suriye’den Türkiye’ye bir tehdidin oluşmaması yönünde garanti almaktır. O tehdit de işgal bittikten sonra durur. İşgalden önce hiçbir tehdit yoktu."
Gassarciyan’a göre bu tutum Kürtlere istedikleri özerkliği verecekleri anlamına gelmiyor. "Ama Türkiye ile anlaşıp Kürtlere baskı uygulamak gibi bir senaryoya da yer yok. Kulislerde yerel özerklik konuşuluyor. Yani Suriye kanunları çerçevesinde seçimlerde belediyeleri alıyorlarsa alsınlar. Ama ekonomik ya da siyasal özerklik yok. Kürtçenin resmi dil olarak kabul edilmesi değil ama okullarda okutulmasına açıklar. YPG’nin sistemin içine dahil edilmesi yönünde askeri olarak bir çözüm de konuşulmuyor. Şam, Türkiye’nin askeri operasyonuna karşı kesinlikle tavır alacak. Kürtler aleyhine Türkiye ile anlaşıp alan açmak yok" diye ekliyor.
Taştekin son olarak şu ifadeyi kullandı; ‘’Yani Esad Kürtleri ne mutlu eder ne de Erdoğan için ezer! Peki Kürtleri bununla kazanabilir mi? Bu yaklaşım ABD’nin gidişini garantiler mi? Sorulacak soru çok.’’
yazının tamamı için tıklayınız