ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) ve Dışişleri Bakanlığı’ndan Türkiye ile Fırat’ın Doğusu’na ilişkin yapılan anlaşmanın uygulama şekli halen bilinmezliğini koruyor.
Pazartesi günü ABD güçleriyle ortak helikopter devriyelerine başlandığını ve bir sonraki aşamada, Fırat’ın doğusunda karada askeri devriyelerin gezeceğini Türkiye duyurdu.
Fırat’ın Doğusu’nda ‘Güvenli Bölge’ için ABD ve Türkiye’nin anlaşması ve Rojava Kürtlerinin bu anlaşmadaki uyumluluğu üzerine aawsat’tan Alie Yusuf’un özel haberi şu şekilde:
Ankara hem de Washington, Suriye’nin kuzeyine ilişkin yapılan anlaşmanın detaylarını yayınlamaktan kaçındılar. Bununla birlikte Pentagon sözcüleri, anlaşma bölgesini ‘Güvenli Bölge’ olarak adlandırmayı reddederken, Türk tarafı da bölgeyi ‘Barış Koridoru’ ve ‘Tampon Bölge’ olarak isimlendiriyor. Kürtler ise kendi bölgelerinin güvensiz sayılmasına karşı çıkıyorlar.
Demokratik Suriye Meclisi (DSM) Washington Temsilcisi Sinem Muhammed, yaptığı açıklamada, “Bölge nüfusunu temsil eden DSG ve DSM, IŞİD’ten kurtarılan bölgeleri güvenli buluyor” ifadelerini kullandı. Sahadaki gelişmelerin DSG ile koordinasyon içinde ve anlaşmada öngörüldüğü üzere gerçekleştiğine dikkati çeken Sinem, Türkiye'nin tek başına herhangi bir adım atamayacağını ve bunun da ABD yönetimi tarafından yapılan ‘tek taraflı olarak herhangi bir operasyon veya eylemin kabul edilmeyeceği’ şeklindeki açıklamayla doğrulandığını vurguladı.
DSG'nin istikrar ve güvenliği desteklemede esneklik gösterdiğine işaret eden Sinem, aynı şekilde ABD ile koordineli olarak sınır güvenliğinin sağlanması konusundaki çabalarının da başarılı olduğunu söyledi.
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kara birliklerinin yakın bir zamanda Fırat’ın doğusuna gireceğine ve bu ayın sonunda yeni bir zafer ilan edeceklerine dair açıklamalarının, Türkiye'deki siyasi gelişmelerle ilişkili olduğu düşünülüyor.
Türk birliklerinin Suriye'nin kuzeydoğu bölgelerine girmesi için herhangi bir anlaşma olmadığını vurgulayan Sinem, DSM, savaş tehditlerinden ziyade ciddi bir diyaloğu, uzlaşılara ulaşmanın temeli olarak görüyor.
Sinem, sınırı korumaya yönelik güvenlik mekanizmasının Türkiye’nin talep ettiği gibi 32 kilometre derinlikte ve sınır boyunca değil, Tel Abyad ve Rasulayn ilçeleri arasındaki bölgelerden 5 ila 9 kilometre derinliğe kadar uygulanacağına dikkati çekti.
YPG'nin geri çekileceğini ve yerlerini koalisyon kuvvetleriyle birlikte bu bölgelerde çalışacak yerel güçlerin alacağını söyleyen DSM temsilcisi, tüm anlaşmaların sahadaki güçlerle ve özyönetim ile koordinasyon içinde yapılacağını belirtti.
Öte yandan Yeni Amerika Enstitüsü’nde Türkiye konusunda uzman Barak Barfi, Şarku’l Avsat’a yaptığı değerlendirmede, “Washington, Türkler ve Kürtler arasında kendilerinden ödün vermek zorunda kalmayacakları bir uzlaşı için çabalıyor. Suriye'deki ortak devriye helikopterlerinin, ABD güçleri ve Kürtler arasındaki ilişkiyi çok fazla etkilemeyecektir. Onlar sınır ötesi saldırılar veya silah kaçakçılığı yapmıyorlar. Kürt güçlerinin hava kuvvetleri yok. Bu nedenle ortak helikopter devriyelerinin karaya etkisi olmayacaktır” şeklinde konuştu.
Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Milli Savunma Bakanı Akar’ın Türk birliklerinin daha sonraki aşamada ABD güçleri ile ortak kara devriyeleri başlatacağına dair açıklamalarına değinen Barfi, “Erdoğan'ın açıklamalarına dayanmadan önce Dışişleri Bakanlığı'nın bu konudaki tutumunu beklemeliyiz. Türkler, Kürtlerin sınır bölgelerinden çekildiğini görene kadar dinlenmeyecektir” dedi.
Suriye rejiminin İdlib’e yönelik saldırıları ve bir Türk gözlem noktasının kuşatılmasıyla ilgili olarak ise Barfi, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed’i manipüle ettiğini düşünüyor. Astana görüşmelerinin hiçbir değişiklik getirmediğini söyleyen Barfi, “Gözlem noktaları ve sınır çizgileri, Suriye rejiminin İdlib'e saldırmasını engelleyemedi” ifadelerini kullandı. Barfi İdlib’de yaşananların ABD ve Türkiye arasındaki ‘Güvenli Bölge’ anlaşması ile ilgisi olmadığının da altını çizdi.
Barfi, Washington’ın Türkiye’nin F-35 savaş uçağı eğitim programına katılımını durdurması ve üretimine olan katkısını askıya alınmasının yanı sıra ek yaptırımlar gelebileceğini, ancak Trump yönetiminin karar alma tekerleğinin yavaş döndüğünü de sözlerine ekledi.