Ehmedê Xani’nın Kürt birliğini konu alan çağrısı, yakarışı, hawarı üzerinden üçyüz yılı aşkın bir zaman geçti. Xani’den önce de bu konuya dikkat çeken Kürt aydınları, ileri gelenleri mutlaka olmuştur. Xani’den sonra ise bu netameli konu gündemden hiç düşmedi.
Konu 1960’lardan buyana ise hergün gündemde. Altmış yıllık zaman diliminde ne kadar Kürt, Kürtler eliyle katledildi sayısını bilen yok. Kürtler arası çatışmalarda yer alan partilerin bir kısmı ise yaşananlardan ne ders çıkardı ne de özeleştiride bulundu.
Kürtler çatışmasalar, birlik olsalar bundan en fazla zarar görecekler Kürdistan’ı aralarında bölüşmüş sömürgeci güçler olacak.
Örneğin Kürtler şeklen değil, kerhen değil, gerçekten birlik olsalardı, hükümet, parlamento ve partiler ortak hareket etselerdi, Kerkük ve diğer Kürdistani bölgeler elden gider miydi?
Kürtler birlik olsalardı Rojava’nın durumu bugünkünden daha iyi olmaz mıydı?
Kürtler birlik olsalardı Kürdistan’ın doğusunda kimi kazanımlar elde edilemez miydi?
Ve Kürtler birlik olsalar; salt son on veya onbeş yılda oluşturulan ortaklıklar kalıcı olsaydı Kuzey Kürdistan böylesine derin bir sessizliğe gömülür müydü?
Yanıt belli ve Kürtlerin yüzde yüzü de birlikten yanayız der, çatışmalara taraf olan parti yöneticileri de dahil.
Ortadoğu’da at koşturan her oluşum birçok bölgesel ve uluslararası gücün dikkatini çeker. Örneğin Filistin sorunu bir asırdır neden çözüme bir türlü kavuşmuyor? Hamas’ı destekleyen devletler neden El-Fetih ve Filistin Kurtuluş Örgütü FKÖ’ye karşılar? Ya da tersi?
Arap devletlerinden herbirinin Filistin politikası birbirinden farklı ve hiçbiri de Filistin sorununun tam anlamıyla çözülmesinden yana değil.
Toplayalım, 22 Arap devleti, bölgedeki devletler Türkiye ve İran, uluslararası güçler ABD, Rusya, Çin ve Avrupa Birliği’nin 27 üyesi’nin herbirinin farklı birer Filistin ajandası, planı, programı olduğu için.
Kürdistan’ın durumu ise bundan farklı değil. Filistin’de bir İsrail olduğu halde Kürdistan’da Türkiye, İran, Irak ve Suriye var işin içinde. Bunların tümü aralarındaki sorunlar ne denli derin olursa olsun, konu Kürtlere gelince ortak hareket etmekte bir saniye dahi geçikmiyorlar. Sadabat-, Cento- ve Bağdat-Paktları bize bir şey anlatmıyor mu? Bunun dışında Nato ve AB ülkeleri, Rusya ve Çin, sayısız Arap devletinin işin içinde olduğunu bilmiyor muyuz?
Birinin desteğini kazanayım derken, on tanesi birden Kürt Birliğini bozmak için elinden geleni ardına koymaz. Ve öyle de oluyor. Bu güçlerin birçoğunun önemli ve kitlesel Kürt partilerinde kendilerine yakın lobi grupları var.
Siz, Güney Kürdistan Bağımsızlık Referandum’unda olduğu gibi Kürdistan senedini, tapusunu cebe koyalım derken, yanınızda, birlikte olduğunuz bir parti ya da kendi partiniz içindeki bir klik buna karşı olan güçlerle hareket edip, sizi evdeki bulgurdan da etmek için binbir türlü takla atmaktan geri kalırlar mı?
Kerkük ve tartışmalı bölgelerin kaybedilmesinde bu yaşanmadı mı? YNK’li kek Kosret ve Kerkük valisi Necmettin Kerim en başta YNK’li İran ve Irak yanlısı ekibinin saldırısına uğramadılar mı?
Kürt halkı, hangi partinin destekçisi, taraftarı olursa olsun Kürt birliğine taraftar ve bunun oluşması için elinden geleni de esirgemez.
Sorun Kürt partilerinde. 2013 yılında Mesut Barzani, Celal Talabani ve Abdullah Öcalan’ın çağrısı ile Kürt birliği yönünde azımsanmayacak mesafe alındı. Ancak bir sonuca ulaşılamadı. Oluşmamasında Türkiye ve İran faktörünü gözardı etmemek gerekir. Bir diğer faktör ise oluşacak birliğin en başta da bir konsensüs ve uzlaşı sonucu oluşacağını kavramamaktı. Farklı grupların bir sonuca ulaşması için ortak bir konsensüs, uzlaşı gerekir. Kendi bildiklerinizi ya da şartlarınızı başkalarına dikte etmeye kalkışırsanız, bu işe taraftar da olsanız, sonuçta siz kendiniz bu işi baltalamış olursunuz.
Nitekim de programda anlaşıldığı halde temsiliyet, sözcülük ve başkanlık konusunda bir sonuca varılamadı ve onca çaba berheba edildi.
PYD ve YPG/YPJ, Batı Kürdistan’ın tümünü özgürleştirdi. İŞİD çakallarına ilk yenilgiyi yaşatanlar da, destansı direnişlere imza atanlar da bu güçler. Ancak her kapı aynı anahtarla açılmıyor. Bunun için farklı beceri, yetenek, araç ve gerece de ihtiyaç duyuluyor.
ENKS’ye bağlı gruplar otel lobilerinde Rojava devrimini yönetmeye çalıştılar, bunu yapayım derken daha da yanlışa saplanıp sağa sola yamanmaya başladılar. Bu yanlıştı. Bunu bin kez eleştirdik.
Şayet 2012 ve 2014 Rojava endeksli birlikler -Destaya Bilind ve Duhok anlaşması- mevcudiyetini devam ettirmiş olsalardı, Rojava’daki durum bugünkü gibi olmayabilir, Türk devletinin işgaline uğrayan kimi bölgeler belki elde tutulabilirdi. Biri sahada güçlüyken, bir diğeri dışarda nefes alınmasına olanak sağlayabilirdi.
Amacım geçmişe takılı kalmak değil. Amacım belli bir süredir Batı Kürdistan’da PYNK ile ENKS arasında süren birlik görüşmelerine dikkat çekmek, geçmişte yaşananlardan ders çıkararak Kürt halkının en azından bu parçada nefes almasına yol açabilecek gelişmelere dikkat çekmek.
Bu görüşmeler ABD’nin gözetiminde ve Fransa gibi birçok Avrupalı devletin desteğiyle devam ediyor. Önemli bir mesafe de alınmış durumda.
Kürt halkı hangi kaygılardan olursa olsun bunun kösteklenmesine razı değil ve buna karşı. Rojava’nın özgürleşmesinde fedakarca bir tutum sergileyen, onbinlerce savaşçı ve taraftarını bu uğurda feda etmekten kaçınmayanlardan da bu çabaya daha fazla katkıda bulunmasını; fedakarlıksa fedakarlık, feragetse feraget göstermesini bekliyor. Afrin, Serê Kaniyê ve Girê Sipî’nin ardından Kobanê ve kurtarılmış diğer bölgelerin elden gitmesini istemiyor.
Güney Kürdistan’ın özgürleşmesine giden yol, İran-Irak savaşında İran’ın Kürt partilerine kendi çıkarları için dayattığı Bereyê Kurdistan’ın oluşması sayesinde açılmıştı. Şayet o birlik olmasa 1991’in Raperîn ayı Mart’ında Kürt partileri Kürdistan topraklarını kontrol savaşına tutuşur, birbirlerinin canını yakar ve eli boş kalırlardı.
Bugün de Rojava’da böylesine bir fırsat doğmuş durumda. Büyüklük, güçlülük, abilik gerektiğinde feragatı, bir adım geri çekilmeyi, alan açmayı, uzlaşıyı da zorunlu kılar.
Bu tutuma bugün Rojava’da, Batı Kürdistan’da ihtiyacımız var. Bu sağlanırsa 1991’de Güney Kürdistan’da elde edilen de facto durum Rojava’da da gerçekleştirilmiş, Kürt halkı bir nebze de olsa nefes almış olur. Bu da Güney Kürdistan’da yaşanan gerilimi düşürür, Kürt halkının düşmanlarının emellerini boşa çıkarır.
([email protected], 28.10.2020)