ABD’li emekli orgeneral James L. Jones, Güneyli Kürtler ile çeyrek yüzyıllık bir deneyime sahip. ABD Ordusu’nda üst düzey pozisyonlarda yer alan Jones, Obama yönetiminin ilk iki yılında da Ulusal Güvenlik Danışmanı olarak görev yaptı.
Orgeneral Jones, 2012 yılından bu yana, Kürdistan Bölgesi’ne yatırım yapan ABD-Kürdistan İş Konseyi’nde (USKBC) CEO olarak çalışıyor.
Rûdaw’a konuşan Jones, Kürtler hakkındaki görüşlerini, IŞİD ile savaşı ve İran\'ın tartışmalı nükleer programına yönelik görüşlerini anlattı.
Kürt meselesi ile yollarınız ne zaman kesişti?
Benim Kürdistan’la deneyimim aktif görevde olduğum 1991’e kadar gidiyor. Irak savaşından sonra biz ve büyük kısmı Avrupa’dan olan 25 bin kişilik uluslararası birlikler, Saddam Hüseyin\'in kimyasal ve biyolojik saldırılarının ardından Türkiye sınırındaki dağlara kaçmak zorunda kalan Kürtler’i kurtarmak için birkaç ayı bulan bir operasyona katıldık. Kürtler’le ilk tanışmam o zaman oldu ve içinde bulundukları durum nedeniyle o zamandan beri kendilerine sempati duyuyorum.
Beyaz Saray’daki görevimden ayrıldıktan sonra anlamlı bir şeyler yapmak istedim. Bana göre Kürtler daima ABD’nin önemli bir müttefiki oldu ve özellikle 2003 yılındaki Irak savaşı sırasında paha biçilemeyecek derecede yardım ettiler. Ben de Kürt toplumunun bir parçası olarak Irak Kürdistanı’nın yeniden inşasına katılmak istedim.
Şu anda, bölgede İŞİD’in varlığı nedeniyle uzun vadeli çözümler için ekonomik zorunlulukların ihtiyaç olduğu bir gerçek, üstelik geçmişe göre daha zor.
Kürtler’in bağımsızlık taleplerini destekliyor musunuz?
Ben Kürdistan’ın kopması gerektiğini savunmuyorum. Çünkü uzun vadede Kürtler’e herhangi bir avantaj sağlamaz, şu anda zaten kesinlikle faydası olmaz. Irak eski Başbakanı Nuri el-Maliki\'nin hayal kırıklığı yaratan icraatlarından sonra, yeni hükümetin daha geniş bir vizyonla hareket etmesini umut ediyorum. Ne olacağını zaman gösterecek. Şimdilik ivedi olarak bazı güvenlik sorunları var ama sanırım yeni hükûmetle birlikte bir çözüm yolu bulabiliriz. Hükümet zaten söylediklerini hayata geçiriyor, bu yüzden sonuç almak mümkün olabilir.
Irak askeri güçlerinin Musul ve işgal altındaki diğer bölgeleri İŞİD’den geri alabileceğini düşünüyor musunuz?
Musul’un kesinlikle geri alınacağını düşünüyorum, fakat sonuçları konusunda emin olunmadığı sürece bu konudaki girişimler beklenmeli. Biraz zamana ihtiyaç var. Tikrit’teki operasyonun sonuçlar bu açıdan önemli bir işaret olacak. Sayısal olarak zaten üç katı kadar oldukları için bence böyle bir operasyon için yeterli. Sonuçta karadan yeterli sayıda asker savaşa katılacak. Bu kadar sayıda askeri nerden getirecekleri konusunda bilgim yok ama İŞİD’e karşı etkili bir operasyon için böyle bir ihtiyaç olduğu kesin.
ISID’e karşı mücadelede Washington’ın liderlik rolünü nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bence ABD Suriye Devlet Başkanı Esad tarafından kırmızı çizgileri ihlal edildiğinde (Obama’nın kimyasal silah konusunda tavrı) net tepki göstermemekte hata yaptı. Dünyanın her tarafından insanlarda hayal kırıklığına yol açtı. Bence ABD’nin kara operasyonu yapmayacağını söylemesi büyük hataydı. Herhangi bir operasyonda neler yapıp yapmayacağınızı önceden duyurmamalısınız. Böyle bir tutum pek mantıklı değil. Yani kara operasyonu istemiyorsanız bile böyle bir olasılığı ortadan kaldırmak düşmanlarınıza özgüven kazandırır.
Bunun gibi yanlış adımların atıldığı pek çok ciddi durum oldu ve hala bu hataları telafi etmeye çalışıyoruz. Kaldı ki, şu anda zaten çok kurban verilmiş durumda, askeri olmasa da verilen can kayıpları ortada. Ayrıca bana göre yalnızca hava saldırıları ile yetinmek kesinlikle İŞİD’den hızlı bir şekilde kurtulmak için çözüm değil.
Şu anda elde edilen sonuçlar olumlu ve İŞİD’den kesin bir şekilde kurtulana dek bu ilerleme hava destekli kara operasyonu ile devam etmeli. Bunun stratejik değil taktik bir mesele olduğunu düşünüyorum. Böylece, özellikle dünyanın birçok yerinde İŞİD’e sempati duyanlara da etkili mesaj verilmiş olur.
İŞİD’i yenmek için en iyi yol Esad’la işbirliği yapmak mı?
Açıkçası bundan çok emin değilim. Gelişmeler oraya doğru ilerliyor. Bana göre Türkiye ve ABD, Suriye’de bir ortak yol bulacak sonunda. Önerim, kimyasal silah kullanımı ile kırmızı çizgiler aşıldıktan sonra uluslararası güçler ve Türkiye’nin desteği ile Suriye’nin kuzeyden uçuşa yasak bölge ile ayrılması ve mültecileri için güvenli bir alan yaratılmasıydı. Bu şekilde mülteci geçişlerine set çekilerek Ürdün’e de yardım edilmiş olurdu. Böylece Esad da hala hesabını vermediği kimyasal silah kullanımı ve kitlesel kıyım gibi korkunç bir suç nedeniyle ülkesinin bir bölümünü kaybedecekti.
Irak’ı İŞİD’den kurtarma stratejisi ile Suriye’de yapılması gerekenler birbiri ile bağlantılı. Irak’la sınırlı kalınacak bir konu değil bu.
İran’la nükleer silahlar konusunda yapilan müzakereleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
İran deneyimlerim bana diyor ki, İran’la herhangi bir anlaşma yaptığınızda onların sözlerine sadık kalacaklarına dair elinizde sağlam güvenceler olmalı ki tersi büyük bir saflık. İran masada çünkü ekonomik ambargo onları zorladı. Bu ambargo surecinde yer aldığım için de kendimle gurur duyuyorum. Bu konuda yalvaran taraf pozisyonunda olmamız gerektiğini düşünmüyorum.
İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’nun ABD Kongresi’ndeki konuşmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
İsrail Başbakanı’nın konuşmasının ele alınış şekli açıkçası beni hayal kırıklığına uğrattı. Başkan’ın bu konuda aldığı zayıf politik tutum bence gerekli değildi. Ben ayrıca, elimize önemli fırsatların geçtiği 2009 ve 2010 yıllarında Ortadoğu barışı konusunda Başbakan’a yönelik çok sert eleştiriler yapmıştım. Kendisi Washinton’a geldiğinde başka konuyor, İsrail’e döndüğünde başka şeyler yapıyordu. Bu hafta kendisi de açıkladığı gibi Ortadoğu barışı konusunda çok şey yaptı. Harika bir açıklamaydı, fakat tarihi ve iki devletli çözümün Israil için iyi olduğunu da bilenler açısından aynı şeyi söyleyemem.
Yapılan anlaşmanın İran’a savunma konusunda ciddi imkânlar verdiği yönünde kaygılarınız var mı?
Kimyasal silahların artış tarihine baktığınızda, bu silahları elde edenler kısa bir süre içinde, bu silahları kullandıklarında ciddi misillemelerle karşılaşacaklarını kavramışlardır. Eğer böyle bir korkuları olmazsa çoğu belki de bu silahları çoktan kullanmış olacaklardı.
İsrail’in bulunduğu coğrafyada ayakta kalma mücadelesini anlıyorum. Anlıyorum, ancak bence, yanılıyor da olabilirim, yani İsrail ve İran arasındaki nükleer değişim olasılığı epey düşük bir ihtimal. ABD buna asla izin vermez. İranlılar’ın, ABD’nin kendi dostları ve müttefiklerini koruma konusunda kararlı olduğunu bilmesinde yarar var.