PKK kongresini toplayarak silahlı mücadeleyi sonlandırdı ve kendisini feshettiğini ilan etti. Bu beklenmedik gelişme hem Türkler hem de Kürtler arasında sevinçle karşılandı.
Kürt karşıtı politikaları ile ünlü MHP lideri Devlet Bahçeli’nin çağrısı üzerine Abdullah Öcalan’ın PKK den silahlı mücadeleyi sonlandırması ve tasfiyesini isteyen mektubu karşılığını buldu.
PKK kongresini toplayarak silahlı mücadeleyi sonlandırdı ve kendisini feshettiğini ilan etti.
Bu beklenmedik gelişme hem Türkler hem de Kürtler arasında sevinçle karşılandı.
Türkler, hiçbir pazarlık ve talep olmaksızın, eşi görülmemiş bir teslimiyetle ulaşılan bu sonuçtan Türk Devletinin gücünü kabul ettirdiğini, PKK ye (siz Kürtler olarak okuyun) diz çöktürdüklerini düşünerek gurur duyuyorlar.
‘Terörsüz Türkiye’ ye PKK yi teslim alarak ulaşacaklarından memnunlar.
Zaman zaman ‘yahu bu iş bu kadar kolay olmaz, mutlaka bir pazarlık, bir talep vardır’ diyenler, işin perde arkasını merak edenler, eşeleyenler olsa da PKK ve DEM Parti çevresinden yapılan her açıklama bırakın pazarlığı, her hangi bir makul talebin bile olmadığı, pazarlıksız ve tam bir teslimiyet hali olduğunu gösterdi.
Özetle Türkler memnun.
Kürtler ise 40 yıldır süren ve çok ağır bedellere, tahribatlara neden olan bu danışıklı döğüşün sonunun gelmesinden, Devletin ve PKK’nin şiddetinden kurtulma ihtimalinden buruk bir sevinç içindeler.
Kürtler, silahlı mücadeleyi esas alarak ‘Bağımsız birleşik Kürdistan ‘sloganıyla yola çıkan, kendi dışındaki tüm yurtsever örgüt ve kadroları ‘tırşıkçi’, ‘işbirlikçi’, ‘bağımsızlık önünde engel’ diyerek tasfiyeye girişen PKK’nin, on binlerce Kürt gencini ölüme sürükledikten, yüz binlercesini hapishanelerde çürüttükten ve ardında yakılan binlerce köy, topraklarını terk etmek zorunda bırakılan milyonlarca Kürt bırakarak tam bir Kürt kıran hareketine dönüştükten sonra tasfiye edilmesini sessizce izliyorlar.
Sevinçle ve sessizce izliyorlar. Çünkü;
Gerçek ‘tırşıkçi’yi de, ‘işbirlikçi’yi de, ‘bağımsızlık önünde engel’ olanı da, Kürt halkının meşru haklarının elde edilmesini engelleyeninde kimler olduğunu anladı.
Kürtler, yaklaşık 40 yıl boyunca sürdürülen amansız mücadelede, on binlerce Kürt gencinin NATO’nun en güçlü ordusuna sahip, sömürgeci savaş mekanizmasına karşı direnişine ve savaşına rağmen, Öcalan’ın köyü dahil bir karış alanın kurtarılamamasının, her hangi bir kazanım elde edilememesinin devletin gücünden veya Kürtlerin fedakarlığının, savaşma becerisinin eksikliğinden değil, Devletin yetiştirerek Kürt hareketine monte ettiği Öcalan gibi bir liderin etrafında şekillendirilen PK’nin yanlış politikalarının, yol ve yöntemlerinin olduğunu ve bu danışıklı kavganın sonunda hayırlı bir sonuç alınamayacağını yaşayarak gördü.
Öcalan’ın "Aşırı milliyetçi savruluşunun zorunlu sonucu olan; ayrı ulus-devlet, federasyon, idari özerklik ve kültüralist çözümlerin", "tarihsel toplum sosyolojisine cevap olamadığını" ifade ederek ‘devlet ve toplumla bütünleşme’ çağrısı yapması, bırakın Kürtlerde en katı Kürt karşıtları tarafından dahi ‘bu kadarını da beklemiyorduk ‘diye garipsense de Kürt halkı bir şekilde bu beladan kurtulacağından dolayı memnun.
Devletin Öcalan’ın yerine hazırladığı, pek çok kişinin umut bağladığı Selahattin Demirtaş’da Öcalan çizgisinin hararetli savunucusu olarak gelişmelerden memnun.
Onun da sürece hemen uyum sağladığı, devletin inkarcı söylemlerinin dahi ötesine geçen şu ifadelerinden anlaşılıyor; “tek millet” değil; ama “bir millet” olacağız. ‘Artık hiçbir Kürt, bulunduğu devletin de Türkiye’nin de karşıtı, düşmanı, tehdidi olmayacak. Türkiye gibi büyük ve güçlü bir devlet de esasında bütün Kürtlerin devleti olacak.’
‘Türkiye Cumhuriyeti devletini demokrasiyle taçlandırıp ikinci yüz yılında daha da büyütmek hepimizin görevidir.’
‘Türkiye Cumhuriyeti devleti hepimizin devletidir, nokta. Bu anlamda Cumhuriyeti demokratikleştirme görevi de hepimizindir, nokta.’
Mitinglerde Öcalan’ın idam edilmesini isteyen ve cebinde ip taşıyan Devlet Bahçeli’nin Öcalan’ı Meclise davet etmesi de, Selahattin Demirtaş’ın yukarıdaki değme Türk milliyetçilerini aşan sözleri de artık kimseyi şaşırtmıyor!
Evet, son bir yıla damgasını vuran bu baş döndürücü gelişmeleri, bu kıvırtmaları Kürt halkı, engin ferasetiyle sessizce izliyor ve buruk bir sevinçle karşılıyor ve biliyor ki bu danışıklı döğüşün bitmesi, PKK’nin silah bırakması ve tasfiyesi en çok Kürt halkına yarayacaktır.
Ancak devlet bu, PKK sonrası oluşacak bu alanı boş bırakmayacak, kendi politikalarına uygun olarak dizayan edecektir.
Hazır yurtsever Kürt siyasetine karşı bir çeşit şehir koruculuğuna terfi ettirilen PKK/DEM Parti varken, işi daha da kolay olacak…
Devlet ustaca Kürt meselesini, kendi yarattığı PKK ile, PKK’yi de terörle aynılaştırarak ve ‘Terörsüz Türkiye için’ harekete geçerek Kürt siyasetini Türklerin milli çıkarları çerçevesinde güncelliyor; PKK ve Legal uzantılarını da yanına alan Devlet geleneksel tekçi, red ve inkar politikasını devam edeceğini ilan ediyor.
Önümüzdeki süreçte de Devlet, Öcalan, PKK ve legal uzantıları vasıtasıyla kendi ulusal taleplerinden uzaklaştırarak, uzunca bir zaman ‘Türkiyelileşme’ politikalarıyla manipüle ettikleri, Türk siyasi kliklerinin iç iktidar mücadelelerinin bir aparatına dönüştürdükleri Kürtleri, yine aynı uğursuz politikalarının etki altında tutma çabasını sürdürecek.
Devlet, Kürtlerin kendi politik partilerinin başına ve etkili karar odaklarına derin devletin adamlarını, Kürt olmayan ‘halklardan’ kadroları getirerek, onları kendi temsilcileri yaparak, ulus olmaktan kaynaklı meşru kolektif hakları için değil, Türkiye’nin ‘iç barışını’ sağlamak, Türkiye’nin güçlenmesi ve ‘demokratikleştirilmesi’ için çaba harcayan bir pozisyonda tutmak için elinden geleni yapacak.
PKK tasfiye olsa da devlet kendi mutfağında yetiştirdiği onca kadroyu, yazar çizeri, deneyimli siyasetçiyi emekli etmeyecektir her halde…
Bunları da tıpkı Öcalan gibi ‘fırsat verildikçe hizmete hazır olarak’ daha çok da Kürt yurtsever kadro ve partilerine karşı konumlanacaktır.
Devlet bu, bunları yapması anormal değil.
Asıl anormal olan bütün bu Kürt karşıtı işlere, politikalara, oyunlara, tuzaklara rağmen Kürt yurtseverlerinin içinde bulunduğu akıl almaz durumdur!
Bir kısmı şahsi çıkarları için, vekillik, belediye başkanlığı gibi koltuklara ulaşmak için PKK nin legal uzantılarını meşrulaştırmaya, onlara eklemlenmeye, onların oluşturduğu gündem üzerinden siyaset yapmaya, hatta bin bir emekle oluşturulan kendi partilerini bölmeye dek varan çabalar içinde olmaktan çekinmemektedirler.
Bu kadroların/kesimlerin yarattığı tahribat göründüğünden çok daha büyüktür.
Yaratıkları yozlaşma ile Kürt yurtsever hareketinin güçlü, kişilikli, istikrarlı bir politik aktör olarak sahneye çıkmasında en önemli engel durumundadırlar.
İki seçim arasında ‘Kürdistani’, ‘ulusal birlikçi’ olan bu kadroların seçim sathı mahalline girildiğinde, açık gizli pazarlıklarla biz’ Kürt partisi değiliz’ diyen, genel başkanları ve tüm yetkili kadrolarını dahi Kürt olmayanlardan seçen, Türkiyelileşme çabasındaki PKK’nin legal uzantıları ile en ‘geniş kesimler arasında Kürdistani birlik’ sloganları ile yan yana durmaları Kürt halkının gözünden kaçmamaktadır.
Kürt halkına PKK’nin legal uzantılarını adres göstermeleri, Devletin Kürt halkına kurduğu bu tuzağın gönüllü savunucuları olmaları Kürt yurtsever hareketinin toparlanması ve etkili istikrarlı bir güç olarak politika sahnesinde yer almasını engellemektedir.
Bu durum hem yurtsever kadrolar arasında güvensizlik duvarını yükseltmekte, hem de halkın güven duymamasını beslemektedir.
Kürt yurtseverlerinin görevi devletin aparatı olan PKK ye veya onun legal uzantılarına eklemlenmek değil, o kesimden Kürtleri koparmak ve ulusal demokratik mücadele hatlarına çekmek olmalıdır.
Diğer bir yurtsever kesim ise, Kürtlerin 50 yıllık süre içinde, kendilerinin de direk veya dolaylı olarak destekledikleri PKK önderliğinde yaşadıkları yıkım ve ulaşılan utanç verici teslimiyetin yarattığı hayal kırıklığı ile ne yapacağını şaşırmış durumdadırlar.
‘Başımıza ne geldiyse liderlerden, örgütlerden geldi’ diyerek Kürtlere lidersizliği ve örgütsüz olmayı önermektedirler.
Yıllarca PKK/Devlet politikaları konusunda halkı uyaran, oynanan oyunu deşifre eden, tüm baskı ve yalnızlaştırma çabalarına direnen lider, kadro ve partilere karşı bir öz eleştiri yapmak, haklarını teslim etmek yerine ‘pişkince’ onları suçlamaktadırlar.
En ilginç olan ise, aklı başında kimi yurtsever kadroların, bin bir emekle bugüne taşınan ulusal demokratik mücadele araçlarını tümden yok sayması ve kulağa hoş gelen ‘yeniden yapılanma’ sloganıyla her şeye sıfırdan başlamayı önermesidir.
Kürt yurtseverleri devletin/PKK’nin yarattığı dejenerasyona karşı duyarlı olmalı ve bu türden tuzakları da aşmayı başarmalıdır.
Kürt halkına karşı geliştirilen kirli oyunları bozmak mümkün!
Öncelikle yapılması gereken, bugüne dek doğru politikalar öneren, sarsılmayan, kararlı, deneyimli parti ve kadrolarla birleşerek bu alanı büyütmek, güçlendirmek ve kitlelerle buluşmanın yollarını bulmak olmalıdır.
Bunun için en uygun araç, HAK-PAR’dır.
HAK-PAR meşruiyeti, barışçıl, demokratik, Legal mücadeleyi esas alan, farklı disiplinlerden gelen tüm Kürdistanlıların, özgürlük ve demokrasiden yana olanların birlikte çalışabileceği en uygun parti modelidir.
HAK-PAR Programının merkezine Türkiye’nin federal tarzda yeniden yapılanarak Kürt meselesinin eşitlik temelinde adil çözümünü koyan bunu uzunca bir hukuk mücadelesiyle yasal olarak da tescillendiren ve 43 ilde 200 dolayında ilçede örgütlenmesini tamamlayarak seçimlere girme hakkını da elde eden tek Kürt partisidir.
Kürt yurtseverleri HAK-PAR’ı kendi partisi, bu kazanımları kendi kazanımları olarak görmelidir.
HAK-PAR’ı güçlendirmek, eksikliklerini gidererek daha da etili bir araca dönüştürmek ve böylece Devletin/PKK’nin Kürt halkına karşı geliştirdikleri ve bundan sonrada iş birliği içinde geliştirecekleri oyunları bozmanın en kestirme ve akılcı yoludur.