Ali Buran: Yaşar Kaya'nın T24 Söyleşisi ve Cahit Meravan

<br>Ben hep söylerim ve yazarım kendi siyasi ,dini ve mezhebinin orijinini değiştirenler geçmişlerin amansız düşmanı olur ve katıldığı yeni kervanın da sözcülüğüne, şampiyonluğuna oynarlar.Cahit MERVAN Sonradan PKK katılıp hızlı mesafe kat ede.

17.05.2014, Cts - 20:29

 Ali Buran: Yaşar Kaya'nın T24 Söyleşisi ve Cahit Meravan
Haberi Paylaş

Ben hep söylerim ve yazarım kendi siyasi ,dini ve mezhebinin orijinini değiştirenler geçmişlerin amansız düşmanı olur ve katıldığı yeni kervanın da sözcülüğüne, şampiyonluğuna oynarlar.Cahit MERVAN Sonradan PKK katılıp hızlı mesafe kat eden biridir.Geçenlerde HDP ile ilgi TWİTEER’DE bir tartışmamız olmuştu.Hani derler çok gezen yaşayan mı gezen mi ,bilen mi diye bir söz var.Ben çok şey bildiğimi iddia etmem ama Cahit Mervan’dan kat, kat çok şey bildiğimi açıkça söylerim. Sonunda övünmek gibi olmasın pes edip saygılarını sundu ,buda uygar bir davranış.

Yaşar Kaya’ya gelince, geçmişi 49’lerdn en küçük sanık olarak direnen başı dik bir duruş gösterdi.APE’ Musa, bana hep anlatırdı 49’ler hepsi yiğitti ama en gençleri olan Yaşar Kaya ve Sait Kırmızıtoprak tek kelime ile harikaydılar.Yaşlılar ise benimde (Bir DDKO^LU anılarımda belirttiğim gibi Ape’ Musa ve Orfi Akkoyunlu (Pütürgeli Hamal) Daha sonra Yaşar Kaya DEP genel başkanı oldu.Beni de çağırdı görev için dedim ki Abi sen CASTO Yaşarsın bu örgütün sahibi Öcalan’dır sen geçicisin ben görev almam dedim ve saygılarımı sundum teşekkür ettim.

Şimdi( Bir DDKO’LU Kürt Anılarım da) Yaşar Kaya ile ilgili yazdıklarım Yaşar Kayanın bana verdiği Cevabi yazıyorum.

) YAŞAR KAYA İLE SOHBETE DEVAM EDELİM (1991)

Gelelim konumuza. Yaşar Kaya daha önce ilk gün Apê Musa’nın bayram ziyaretine gelmiş, bu kez de benim için geldi. Erken geldi, gün boyunca sohbet ettik. Akşamüstü Yaşar Kaya ve eşi Yurdagül ile eşim ve 4 yaşında olan oğlum Cudi Ferat\'la birlikte evlerine gittik. Yaşar Abi aynı konuyu yine açtı, ikimiz tartıştık. Serhat Bucak kendisine İstanbul İl Başkanlığı’nı kaybettirmiş. Yaşar Kaya, “Ben merhum babasının davasına yakın biriyim, nasıl olur da bana karşı adaylığını koyar” diyor ve seçim için benden yardım garantisi istiyordu. Oysa benim Yaşar Kaya\'yı seçtirecek gücüm yok, ama yine de kendisine destek konusunda söz vermedim. Bir ara Osman Özçelik\'ten söz ettim, “O kimdir Aliciğim?” dedi. Ben de, “Aile gençleri hepsi DDKD\'li. Sanırım DDKD geleneği Osman’a sempatiyle bakar, ben de iyi tanırım ve severim” dedim, Osman\'dan yana tavır koydum. Sonuçta Osman HEP İstanbul İl Başkanı seçildi. Yaşar Kaya ise il başkanlığına razıyken 7 Mayıs 1993\'te DEP Genel Başkanı oldu. Benden hiç darılmadı, kırılmadı. Yaşar Kaya DEP Genel Başkanı olduktan bir süre sonra benimle de görüşmek istedi. Ben, “Görev konusunda hiç kimseye telkinde bulunmam” dedim. Çok yadırgadı, dedim ki: “Abi siz asla özgür bir genel başkan olamazsınız. ”

Çok daha sonraları bir konu ile ilgili tartıştık ve ondan sonra ilişkilerimiz kesildi. Konu şuydu: Sanırım 1995\'te İsveç Kürt Dernekleri Federasyonu seçimi olmuştu. Bazen her dernekte olduğu gibi bu dernekte de mali alanda bir miktar açık çıkmış olacak ki, Yaşar ağabeyimiz hemen bunu fırsat bilip Federasyon Başkanı Vildan Tanrıkulu\'na ilişkin, eleştiriyi aşan, içeriği hoş olmayan bir üslupla kendi gazetesinde yazı yazdı. Yazının asıl amacı Vildan\'ın DDKD geleneğinden gelmesiydi. Çok iyi tanıdığım, elleri kalem tutan Vildan\'ın yanıtını beklemeden Yaşar Kaya\'ya bir mektup yazdım. Mektupta aynen şunları yazdım: “Sana yakıştıramadım, dünün Castro Yaşar\'ı bugünün emanetçisi. Halkımızın en çok birliğe muhtaç olduğu bir dönemde ve geçmişte adınızı bizlerden öğrenen Vildan gibi bir gence karşı böylesi bir yazı yazmanızı hiç beğenmedim. Ama Yaşar ağabeymiz, eğer bu geleneği tanıyorsam, benim bildiğim Vildan adı geçen maddi açıkları kapatır ve bu hakaretinin altında kalmaz. ” Nitekim aynen dediğim gibi oldu. Vildan yanıt vermekte gecikmedi. Vildan\'ın yanıtının başlığı anımsadığım kadarıyla şöyleydi: “Atama İle Gelen Kötekle Gider. ” Doğrusu bu ifade de hiç hoşuma gitmedi! Yaşar Kaya, 16 Eylül 1993\'te IKDP Kongresi’nde yaptığı bir konuşmadan dolayı DGM tarafından tutuklama kararı çıktı ve yurtdışına çıktı. 12 Aralık 1993’te DEP Genel Başkanı Hatip Dicle oldu. DEP, 14 Haziran 1994\'te Anayasa Mahkemesi tarafından kapatıldı. Ben, Yaşar Kaya\'yı 1965\'ten beri tanırım. Her şeye rağmen hoşsohbet bir ağabeyimizdir. Ancak buraya bir önemli not düşmek isterim ki gelecek nesillere bilgi kaynağı olsun: Yaşar Kaya’nın, 1965\'ten (tanıdığım günden) DEP Genel Başkanı oluncaya kadar herhangi bir Kürt ulusal örgütüyle örgütsel ilişkisi olmamıştır. Yaşar Kaya’nın PKK-KADEK ile ilişkisi ve yurtdışına çıktıktan sonraki zaman diliminden bugüne kadar olan hakkını ise tarih verecek. Bu satırları yazdığım tarihe kadar Yaşar Abi ile ilişkimiz vardır.

225) YAŞAR KAYA’NIN FARKLI DÖNEMLERİ (20/3/ 2005)

Yasar Kaya gibi Kürdistan terhinde yeri olan bir insani kısa bir yazı ile tanımlamak haksizlik olur diye düşünüyorum. Ama yine de uzun yıllardır tanıdığım Yaşar Kaya ile ilgili kısaca bir şeyler yazmak istedim. Yasar Kaya\'yi 1965 tarihinde CASTRO yasar diye Feridun Yazar tarafindan tanistirildim. .

O, dönemde Üniversiteye okumaya gelen Kürt gençleri, bizden önceki agabeylerimiz onlarla ilişki kurmak için büyük çaba gösterirlerdi. Amaç, Kürtlerin Ulusal çıkarlarına ters düsen kurumlar ve kimselerle ilişkilerini önlemekti. . İşte “Qastro” Yasar Kaya Abimizi o dönemde tanışmıştık. . O, dönemdeki tanıdığım “Qastro Yasar Kaya”, kararlı, esprili konuşkan biriydi. Yasar Kaya; diğer abilerimiz Musa Anter, Medet Serhat, M. Emin Bozarslan (Müftü) ve Örfi Özkoyunlu gibi sürekli DDKO\'YA gelmiyordu. İlişkilerim çok seviyeli karşılıklı sevgi ve saygıya dayalı bir şekilde dostça devam etti.

Yasa Kaya 7- Mayıs 1993 tarihinde DEP Başkanı oluncaya kadar iliksilerimiz kesintisiz sürdü. Sanırım 1991 veya 1992 de Apê Musa\'ya Ailece misafirdim. Yasar Kaya bizleri Musa Anter\' in evinden alıp evlerine davet etti. Evlerinde kaldığım iki gün boyunca adeta bana dert yandı. Partinin İstanbul il kongresi vardı. Benim görüşümü sordu. Bana Osman Özçelik aday olduğunu söyledi. Ben kendisine Osman Özçelik ten yana olduğumu söyledim. Yasar Kaya daha çok Serhat Bucak\'tan yana sitem ediyordu. Su anda hatırlamadığım İstanbul bir İl Kongresi’nde Serhat’ın kendisine karsı İl başkanı aday olduğunu sitemle söyleyip, Serhat’ın kendisine karsı aday olmaması gerektiğini söylüyordu. Ben ise, Osman Özçelik’ten yana olduğumu ifade edince çok şaşırmıştı. Nedenini sorunca, ben Osman Özçelik ailesinin DDKD geleneğinden geldiği için söyleyince, bana “Yahu Ali sen çok bağnaz birisin” demişti.

Sonuçta Yasar Kaya 7. Mayıs’ta DEP Genel Başkanı oldu. Ziyaretine gittiğimde herkesin birlikte partide çalışmalarını istediğini ifade ediyordu. Ben ise, kendisine “Abi bu partinin tek sahibi var, oda Öcalan”dır dedim ve basarılar diledim. İste bu başkanlık olayı, geçmişteki 49\'ler ve 21\'lerdeki zindanlar, hücreler ve işkenceli yılların efsanevi Qastro Yaşar dönemini kapattı.

DEP döneminde Yaşar Kaya hiçbir şey yapmadı diye haksızlıkta etmek istemem. Çünkü partilerin en parlak dönemi yine Yaşar Kaya dönemidir demek lazım. Ama ben yinede Kürt Ulusal hanesine bir şeyler yazılmadığı inancındayım. Çünkü kim başkan olursa olsun yaptıkları şey APO\'YA kan vermek olacaktı. Yasar Kaya, kendisini kutlamaya gittiğimde benim DEP\'TE görev almamı istedi. Ben kendi gerekçelerimle ret ettim.

İlişkilerim 1996 tarihinde Vildan TANRIKULU hakkında amacını asan İsveç Kürt federasyonu ilgili bir yazıyı yazıncaya kadar sürdü. . Gerçi Hatırladığım kadar ile Vildan TANRIKULU, Yasar Kaya\'ya \'\'Atama ile gelen Kötekle gider\'\' diye bir yanıt yazmıştı. Yasar Kaya, Sürgünde Kürt Parlamentosu başkanlığını yaptı. Zübeyir Aydar\'a bakınca iyi ki Yasar Kaya Parlamento Başkanlığı yapmış diyorum.

Yasar Kaya, Öcalan’ın yakalandığı 1999 Şubat’ta ki sorgu ve mahkemedeki tutum ve davranışlarını onaylamadığını izlenimini edindim. Özellikle Öcalan’ın Güney Kürdistan’ın bağımsızlık, federasyon ile Kürt Liderlerine “İlkel Milliyetçilik” tezlerine ilk açık karşı tavır alan Yasar Kaya oldu. Yine ABD\'nin Irak\'ta kan emici Diktatör SADDAM ve BAAS rejimine yönelik devirme hareketinde ilk destekleyenlerdendi. Bence Yasar Kaya’nın en önemli dönüşü bu dönemdir.

Çünkü bu dönemler Kürtlerin birliğe ve beraberliğe en çok muhtaç olduğu dönemdir. Ama yinede Yaşar Kaya, DEP Başkanlığından günümüze kadar PKK, APO Kürdistan Parlamentosu, Kongra-Gel ile diğer bildiklerini yazmalıdır. Çünkü bu süreçler Kürdistan tarihinde Kürt kamuoyunun ve gelecek nesillerin bilmesi gereken çok önemli belgeler olacak. Özellikle Beka’da\' ve İtalya’daki Apo ile görüşmelerini objektif olarak yazmalıdır. Yasar kaya, bazı arkadaşlarıyla Kürdistan post sitesini kurduğunda, bütün Kürt sitelerini dikkatle ve özenle izlediğim gibi, Kürdistan post sitesini de dikkatle izliyordum /izliyorum. Sonuç olarak son zamanlarda Yasar Kaya’nın Güney\'le, Kemalizm ve Türk Solu ile ilgili ödün vermez kararlı Kürt ve Kürdistan’ı yazılarını okuyunca 1965 teki değerli Qastro Yaşar Abimizi anımsıyorum.

Yaşar Kaya’nın son yazılarını okuyunca, diyorum ki, keşke Qastro Yaşar, hiç DEP\'E ve PKK\'nin güdümünde olan hiçbir kuruma bulaşmasaydı. Bence Yaşar Kaya’nın bu süreci, İkinci dönemin bittiği üçüncü dönemin başladığı anlamındadır. Bizim beklentimiz Yaşar Kaya\'nın DEP Başkanlığından bu güne kadar tüm bildiklerini yazmasıdır. Bu Kürt Kamuoyu ve gelecek nesiller için çok önemlidir.

226) SEVGİLİ YAŞAR KAYA’NIN CEVABI 2005 Ne isem Oyum!

Sevgili Kardeşim Ali Buran “Yaşar Kaya’nın farklı dönemleri” adlı yazıyı kaleme almasaydı ben bu yazıyı yazmayacaktım. Dostları, hatıraları ve tarihi yazarken haksızlık yapmamak lazım. 1959 –17 Aralıkta 49’ların tutuklanmasından, Deng’in yazı işleri müdürü olarak Sultan Ahmet Cezaevinde yatmam ve 23 Kürt aydınının tutuklanmasını da içeren 1965 kadar olan zaman “Castro Yaşar” dönemidir. Bu doğru. O yıllar İstanbul’a okumaya gelen Kürt öğrencilerle bizim ilgilenme ve kaybolmalarını engelleme dönemiydi. DDKO’ya gidip gelmediğim doğruydu. İstanbul DDKO da “faşizm nedir?” adlı panele değerli Ceza Hukuku Hocamız Çetin Özek ile katılmıştım. O günlerde, 8 Ağustos 1968 de Konya sürgününden dönmüş, işe başlamıştım. ’58 ve ’65 yılları işkence, zindan ve hücre yıllarıydı. Sevgili Buran’ın bu belirlemesi doğru. DEP başkanlığından önce HEP’in kuruluş ve yürümesi çalkantıları var. Osman Özçelik’in İstanbul HEP il başkanlığına karşı çıktığım doğrudur. Devlet görevlileri Fehmi Işıklar ve bazı Kürtler bu partiye gelmemi istemiyorlardı. Fehmi’nin tek endişesi benim kendisini tasfiye edeceğim korkusuydu. Ve bunda haklıydı. İstanbul HEP kongresi için Fehmi; Kenan Sönmez, M. Ali Eren ve Arif Sağ’ı İstanbul’a göndermiş, yurtsever kanadın seçimi kazanmasını engelleyeceğini hesaplıyordu. Ben o dönemde hem PKK’li hem PSK’li arkadaşlarla bir araya gelmiş ve onlara şunu söylemiştim.

“Eğer bu ne idiğü belirsiz devlet yanlısı Kemalistlerin seçimi kazanmasını istemiyorsanız birleşmeniz gerekli. ”

PSK’den Nazif Kaleli, Kemal Yüce PKK’li arkadaşlarla yedi kişilik bir komisyon kurdular ve o komisyona beni de başkan seçtiler. Bizim yurtsever liste otuz oy farkla kazanınca gümbür gümbür Ankara’ya gittik. Çünkü İstanbul’u alan kurultayı da alırdı. Kurucular ve tabii delegelerle İstanbul 130 kurultay oyuna sahipti. Kürdistan’ın onaltı ilinden gelen delege de bir o kadardı.

O dönemi uzun anlatmak istemiyorum. On üç parti ve örgüt Ankara’da toplanıp benim DEP Başkalığıma karar vermişlerdi. Her ne kadar sağlığımı ve gazetedeki gece yarılarına kadar olan çalışmalarımı anlattımsa da dinlemediler.

Özgür Gündem, DEP Genel Başkanlığı, İstanbul Kürt Enstitüsü kuruculuğu. . . Ateş ve barut tünelinden geçip gelen günler oldu! . . Her ay bir iki cenaze ve başka şeyler. . . Bir gece yarısı Ege’nin soğuk sularında ölüm kalım savaşı vererek Yunanistan’a çıkışıma kadar olan zaman bir maratondur. DEP’le Dayanışma Bürosu Başkanlığı, Sürgünde Kürdistan Parlamentosu Başkanlığı, Suriye seyahatleri, Roma görüşmeleri elbette hatıralarımda yer alacaktır. Tabiri caizse her yerde nöbetimi onurla tuttum. Elbette ki bu da bir dönemdir. Bu dönemde aynı zamanda Kürt hareketinin kirlilik tarihi vardır ve bu zaten yazılıyor.

Hayatımdaki üçüncü dönem, Sürgün Parlamentosunun Türk devletine peşkeş çekilmesinden sonra Köln’deki evime çekilme dönemimdir denilebilir. Her zaman söyleyeceğim gibi, iyi ki yurt dışına çıkmışım. Hem ölümden kurtuldum hem de Kürt özgürlük hareketinin çeşitli cephelerdeki yüzünü gördüm. İtiraf etmeliyim ki, bana büyük tecrübe kazandırdı. Kürt köylüğünün rehber yaptığı kasaba cambazlarının hiçbir kurum ve kuruluşu çalıştırmayacakları kanaati bende artık kesinlik kazanmıştı. Kurumlar çöktü. Diplomasi adına marjinaller, komünistler ve mafya ile yapılan temaslar bir şey zannediliyordu. Özetle bizim çocuklarımız kahramanca savaştılar. Fakat kurum, diplomasi ve legal partiler başarılı olamadılar.

Bu dönemde iflas etmiş Türk çürümüş solunun Kürtlere yük olduğunu deşifre ettim. Bunu kitap olarak da yayınladım. Zaman bize hak verdi. Saddam’ın gideceğini Barzani veya Talabani’nin cumhurbaşkanı olacağını dört yıl önce yazdım. Zaman bize hak verdi. Bu öngörüler gerçekleşti. “Savaştan yanayım”ı ilk ben yazdım. Kürtlerin hakkının federatif bir sistemde olduğunu Türkiye’de AKTÜEL dergisinin benimle yaptığı röportajda söyledim. O yüzden iki buçuk yıl ceza yedim. Federasyonu Sürgünde Kürt Parlamentosunun resmi görüşü haline getirirken emek verdim. Şimdi herkes bizim on yıl önce durduğumuz yere geldi. Çözüm Kuzey Kürdistan’da Federasyondan geçer. Bunun hukuki, ekonomik, politik temellerini ve yerel yönetim gücünü inşa etmek lazım.

Bu dönemde solun artık Kürtleri felakete götürdüğünü, Kürt ulusal hareketinin batıcı, yurtsever, demokrat ve liberal olması gerektiği tezini savundum. Halen de savunuyorum. Bu konu insanlarımız arasında yankı buldu. Her dönemde, her nöbette ne isem oyum. Hiç geri gitmedim. İleri gitmeye gayret ettim. Bunu başardı isek ne mutlu bizlere. . .

Yaşar Kaya-
03. 04. 2005-Köln
Nerina Azad
Bu haber toplam: 6565 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:22:29:05
Bu gönderiye hiç yorum yapılmamış! İlk yorum yapan kişi olmak ister misin?
Nerina Azad
x