Bahçeli ve Öcalan'ın görünürdeki imzalarıyla başlatılan bu süreç (ki bu sürecin yönlendirici asıl sahiplerinin kimler olduğunu, MHP genel başkanının bu işe neden dört elle sarıldığı konusunu önceki yazılarımızda detaylarıyla açıkladığımız için tekrarını uygun görmedim)Türkiye'de ve Kürdistan'da siyasetle ilgilenen kesimleri deyim yerindeyse şoklara sokup hepsini dumura uğrattı. Kürt ulusal sorununun barışçıl ve demokratik yol ve kanallarla çözülmesi yönünde çaba ve umut içine giren kesimleri ise hem sevindirdi hem de ellerini güçlendirmiş oldu. Diğer yandan yalanlarla, demagojik laflarla kan ve şiddetin devamından umut bekleyen, bu kan ve şiddetten koltuk ve rant devşirmeye çalışan kesimleri de (Her iki taraftan) çok büyük endişelere sevk etti. Bu kanlı süreçte, bir kenarda durup içten içe ellerini ovuşturup maske takarak, laf lafı açtığında insani ve vicdani kavramları kullanarak kendi gerçek kişiliklerini saklamalarını da artık imkansız hale getirdi. Yüzlerindeki makyajlar, esmeye başlayan hakikat yağmuru ve rüzgarları tarafından temizlenerek "kral çıplak" dedirten bir hale getirdi.
Sürecin başından beri, ırkçı, şoven ve ulusalcı-Kemalist Kanallarda boy göstererek, ellerindeki sopalarla, dönemin dünya hakimi emperyal güçler tarafından haksız bir şekilde çizilmiş haritalar üzerinde, bunun yeniden çizmek istendiğini, amaçlarının Türkiye'yi parçalamak olduğu konusunda ahkam keserek, dünyadan bihaber Türk çoğunluğunu yıllar zihinlerine aşılanan ve bu sözlerle onları esir almış, paranoyaları güncellemeye başladılar (Dünya bize düşman, asil Türk milletini gerisin geriye Orta Asya’ya göndermeye çalışıyorlar amaçları bu) Daha önceleri, demokrasiden, özgürlüklerden, kardeşlikten bahseden, sağlı-sollu, dinci-dinsiz koro işbaşı düdüğüyle kanallarda boy göstermeye başladılar. Yüz yıldır körükledikleri Kürt nefreti ve düşmanlığını bu kez aleni yapmaya başladılar. Aslında bu bir bakıma iyi de oldu. Böylelikle ak koyun-kara koyun belli oldu.
Kürtlerin ulusal haklarını, ve düğer mağdurların demokrasi ve özgürlük taleplerini, yasal ve anayasal inkarlarla yok hükmüne sokan, Cumhuriyetin temel paradigmasının omurgasını tekçi ve inkarcı devleti kuran CHP'nin bizzat 6 okundaki ideolojik söylemlerinde mevcut olduğunu, sekülerlik, demokrasi ve özgürlük maskesi altında Kürt aptal sekülerlerin ve diğer mağdur kesimlerin demokrasi ve özgürlük talebiyle bu partiye destek verdiklerini herkes biliyor. CHP zihniyeti yıllarca bu kesimleri oyalayıp kandırdı. Çok değil, bundan önceki "çözüm süreci"nde mecliste yaşanan bir tartışma, bu partinin genetik kodları için de önemli ipuçlarını veriyor. Sorulara muhatap olan AKP'nin sözcüsü; "...Biz bunu analar artık ağlamasın diye yapıyoruz" dediğinde dönemin CHP genel başkan yardımcısı Onur Öymen; "Şeyh Sait isyanında, Ağrı isyanında Dersim'de bölücülüğe karşı mücadele edilirken 'analar ağlamasın' dendi mi" diyerek aslında CHP zihniyetini samimi bir şekilde ortaya koymuştur. Bu lafları eden partinin genel başkan yardımcısı. Peki Dersim ve diğer başkaldırılarda çocuk, yaşlı kadın demeden kitleler halinde mağaralara doldurulup zehirli gazlarla katledilen vatandaşlardan CHP kurumsal olarak ve resmi bir şekilde şimdiye kadar bir özür bir pişmanlık çabasında bulunmuş mudur? Hayır. Baksanıza insanlıktan nasibini almamış genel başkan yardımcısı faşist "O zaman analar ağlamasın dendi, şimdi de demeyiz" demeye getiriyor.
Oraya bura çevirmeye gerek yok. CHP aynı CHP değil mi? Şüphesiz. Yine yakın zamanlarda 1930’ların yükselen faşizm modasında CHP’nin ideoloğu, eğitim ve adalet bakanlığı koltuklarında da oturmuş isminin önünde bolca akademik unvanlar taşıyan Mahmut Esat Bozkurt, on binlerin katıldığı bir seçim mitinginde şöyle haykırıyor; "Dost da, düşman da dinlesin, bu memleketin efendisi Türk'tür. Öz Türk olmayanların Türk vatanında bir tek hakları vardır. O da hizmetçi olmak, köle olmaktır." Evet adam katıksız bir ırkçı ve kinini kusmuş, Peki "ulu önder" ve diğer yöneticiler "Bir dakika orada dur. Vatandaşlarımızın tümü bu ülkenin asli sahibidir. Kimse köle de efendi de değil" dendi mi? Hayır. Bilakis alkışlandı. Onun gibi milyonlarcası var. Bu ırkçı şahsiyetin doğduğu yer olan Kuşadası’nın merkezinde heykeli dikilmiş. Kim veya kimler dikmiş bu heykeli? Aydın'ın şimdiki CHP'li kadın belediye başkanı. Peki CHP'nin yer yer (samimiyetten değil oy toplaması için) parti olarak "demokrat" hatta "sosyalist" olduğu iddiasıyla çelişen bu rezalete bir sözü ve tepkisi oldu mu? Hayır. İşte CHP budur. Şimdilerde, adamsızlıktan şişirilen Ekrem Müftüoğlu'na bir bakalım. Bu ülkedeki her etnik ve inancın cumhurbaşkanlığına soyunmuş bir kişi olarak kendini tanıtırken iftiharla "Ben Topal Osman’ın torunuyum" demişti. Böylesi bir zihniyet yüz yıldır birikerek kronik bir hal almış sorunları çözebilecek kapasitede mi? bu soruya sadece gülünür.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.