Chomsky: Türkiye'nin harekatı büyük bir savaş suçu

Türkiye'nin Rojava'ya yönelik başlattığı harekata karşı imza kampanyası başlatan düşünürler Noam Chomsky, Michael Löwy ve Janet  Biehl bölgedeki özgürlükçü ve demokratik ortamın tehdit altında olduğuna vurgu yaptı.

05.11.2019, Sal - 10:49

Chomsky: Türkiye'nin harekatı büyük bir savaş suçu
Haberi Paylaş

Noam Chomsky “Türkiye’nin ağırlıklı olarak Kürt bölgelerine harekatı büyük bir savaş suçu. Önceki aşamalarda ciddi vahşet ve etnik temizlik vardı, şimdi de Trump’ın utanç verici ihanetinden sonra ‘uzunca olan bu ihanetler listesine bir yenisini eklercesine’ daha da genişledi. Rojava’daki mükemmel başarılar ciddi anlamda tehdit altında. Türkiye’nin de dahil olduğu, bu suç girişimine karşı güçlü bir uluslararası bir protesto olmalı" dedi.

Harekatın başlamasının hemen ardından Meksika’dan Fransa’ya, Hindistan’dan İzlanda’ya 21 ülkeden 200’den fazla akademisyen, yazar, düşünür, onlarca grup, kurum ve kolektif, imza kampanyası başlatmıştı.

Rojava ile dayanışma mesajının da yer aldığı metne aralarında Noam Chomsky, David Harvey, Etienne Balibar, Vittorio Sergi gibi akademisyenler ile Janet Biehl ve Raul Zibechi gibi düşünürler de imza atmıştı.

Bu kampanyanın imzacılarından Noam Chomsky, Michael Löwy ile Janet Biehl, Yeni Yaşam’ın sorularını yanıtladı.

2006 yılında yaşama veda eden siyasi teorisyen Murray Bookchin’nin son 19 yılını birlikte geçirdiği yol arkadaşı pşam Amerikalı Janet Biehl, Kuzeydoğu Suriye'ye bizzat gitmiş ve üzerinde çalışmalar yapmış bir isim. Birleşik Devletler vatandaşı olarak, hala Trump’ın 9 Ekim’deki ABD güçlerini aniden geri çekme kararının verdiği dehşet ve şok içerisinde olduğunu dile getiren Biehl, Demokratik Suriye Güçleri’ne (QSD) bağlı Kürt, Arap ve Süryani savaşçıların 2014’ten bu yana ABD öncülüğündeki koalisyon ile birlikte savaşıp IŞİD hakimiyetine son verdiğine değindi. “Bu, her iki tarafın da faydalandığı ve kesinlikle bundan gurur duyduğum harikulade bir ittifaktı” ifadelerini kullanan Biehl, Birleşik Devletler’in, Ortadoğu’da bundan daha iyi bir ittifak kuramayacağını kaydetti.

'Trump Diktatörlük İstiyor'

Trump’ın geri çekilme kararını değerlendiren Biehl, şöyle dedi:

“Ve şimdi onlara ihanet etmek mi? Tamamen mantık, etik ve insanlığı reddediyor. Bu absürt ve bir canavarın barbarca davranışı. Eğer açıklamak gerekirse, gerçek şu ki Trump bir diktatör olmak istiyor, diktatör olmaya hayran ve kendi arzularına teslim olmaktan zevk alıyor. Bunun sonucu olarak hiç zorluk yaşamadan Erdoğan’ın uzun süredir arzuladığı barışçıl ve demokratik Kuzey-Doğu Suriye girmesine izin verdi. Kendi tabiriyle ‘sert aşk’. Bunun birçok sonucu oldu: Barışçıl ve demokratik özerk Kuzey-Doğu Suriye altüst oldu. Kürtler ve Hristiyanlar katledildiler ve soykırıma maruz kaldılar. Yüzbinlercesi kaçtı. Zorbaların egemenliği güçlendi.”

Bu yılın ilkbaharında bir film yapmak üzere Kuzey ve Doğu Suriye’ye gidip 1 ay zaman geçirdiğini aktaran Biehl, izlenimleri hakkında şöyle dedi:

“Orada olağanüstü insanlarla tanıştım. Lütfen bana onlardan birazcık söz etmeme izin verin, hikayeleri onların neler kaybettiğini gösteriyor. Kamışlo’da, Rovaja Üniversitesi’nin yöneticisiyle tanıştım ve kendisi orada 4 yıllık programlar kurmuştu. Türkiye’nin tehditlerine bakmaksızın 4 yıl boyunca gençleri eğitmek için oldukça özgüvenliydi. Yine Kamışlo’da tüm Suriyeliler için hazırlanan yeni anayasa görüşmeleri sürerken, kadın haklarını güvenceye almak için çalışan Kongreya Star üyesi kadınla tanıştım. Tal Tamir’e yakın bir köyde, Afrin’den gelen ve oradan gelmiş mültecilerle tanıştım. Şimdi Hristiyan Süryanilerle yaşıyorlar. Kürtler ve Süryaniler birlikte evlerini ve barışçıl ve sevgi dolu bir ortak yaşam yeni yaşam inşa ediyorlar. Derik’te sıradaki projelerine hazırlanan Rojava Film Komünü üyeleriyle tanıştım. Rakka’da Arap Kadın Akademisi’nin üyeleriyle tanıştım. Orada kadınların erkeklerle aynı olduklarını ve demokratik eş yaşama ortakça katılabileceklerini öğreniyorlardı. Bunu yapmak için oldukça çeviktirler. Şarkı söyleyip dans ediyorlardı.”

Ülkemden Utanç Duyuyorum

Biehl, bu bölgede kadınların nasıl bir dönüşüm geçirdiğini ve yine halklar arasındaki ilişkinin nasıl olduğunu da değerlendirdi:

“Haseke’de Afrin gazisi olan YPJ’li kadınlarla tanıştım. Yakın zamanda savaşmak zorunda kalacaklarını biliyorlardı. Biri ‘Korkmuyoruz, çünkü biz YPJ’yiz’ demişti. Gittiğim her yerde insanlar kadın devrimine desteklerini açıklıyorlardı. Özellikle kadınlar IŞİD’e karşı mücadelelerinde savaşçı yeteneklerini kanıtladıktan sonra. Ayrıca Kobane Üniversitesi’nde Kürtçe dersine katıldım. Eğitimci dil devrimini anlatıyordu. Fırat vadisinde bir köyde Arap vatandaşların demokratik sistemi övdüğü bir köy komünü toplantısına katıldım. Daha sonra bu Arap yurttaşlar bana IŞİD yönetiminin altında yaşamanın korkunçluğunu anlattı. Ve ardından Kürtlerle bir olup köyü IŞİD’den kurtardıklarını anlattılar. Bana söyledikleri: Kürtler ve Araplar arasında fark yoktur. Ein Issa’da insanların refahını ve özgürlüğünü ‘garantilemeye’ adamış özyönetim üyeleriyle tanıştım. Bu planların, duyguların, beklentilerin tamamı olmasa da büyük bir çoğunluğu şimdi tehdit altında. Şimdi Rojava’nın kaderi için gözyaşı döküyorum, özellikle de benimle şahsen deneyimlerini paylaşan o kibar olağanüstü insanlar için ağlıyorum. Zor zamanlar ve zor seçimler onları bekliyor. Ülkemin onlara ihanet etmesinden dolayı utanç duyuyorum. Bu insan hakları ve demokrasi değeri açısında Birleşik Devletler için kalıcı bir leke.”

Kuzey Suriye ile dayanışmak için herkesin elinden geleni yapması çağrısında bulunan Biehl, “İnsanlar, hükümetlerine uçuşa yasaklı bölgeyi destekleme çağrısında bulunabilirler. Böylelikle DSG savaşçılarının Türkiye destekli güçlere karşı bir şansları olabilir. Hükümetlere DSG'ye askeri ve insani yardım desteği çağrısında bulunabilirler. İnsanlar, acımasız savaş koşulları altında tıbbi yardım sağlanması için Heyva Sor'a bağışta bulunabilirler. İnsanlar Kuzeydoğu Suriye’deki Kürtler, Araplar ve Asurilerle kendi amaçları ve kurumlarını yaşatmaları için dayanışmalarını açıklayabilirler. Demokratik ülkelerde yaşayan tüm insanlar kendi ülkelerinin demokratik özelliklerini güçlendirme zorundalar. Erdoğan, Putin, Esad ve İran ve ‘diğerleri’ne daha ileri bir tahribat yaratmalarına izin verilmemek zorunda. Sözde demokratik ülkelerde yaşayan insanlar bile ülkelerinde hüküm süren tiranlıklara karşı özgürlükçü hareketleri desteklemek zorundalar. Bu noktada, dünya, ‘birçok kez kullanılan ve daha sonra ihanet edilen’ Kürt halkına adalet sağlamak zorunda. Kürt otonomisi, yönetimi, kendi kendini yönetmesi bir gün gerçek olmak zorunda” diye ekledi.

'Rojava Tehdit Altında'

“Türkiye’nin ağırlıklı olarak Kürt bölgelerine harekatı büyük bir savaş suçu. Önceki aşamalarda ciddi vahşet ve etnik temizlik vardı, şimdi de Trump’ın utanç verici ihanetinden sonra ‘uzunca olan bu ihanetler listesine bir yenisini eklercesine’ daha da genişledi. Rojava’daki mükemmel başarılar ciddi anlamda tehdit altında. Türkiye’nin de dahil olduğu, bu suç girişimine karşı güçlü bir uluslararası bir protesto olmalı.”

Brezilyalı filozof, Marksist sosyolog Michael Löwy, bölgenin tüm ulusların ve dinlerin birlikte yaşayabileceği, demokratik, özgürlükçü, ekolojik ve feminist toplumun eşsiz bir deneyimi olduğunun altını çizdi. Löwy, “Dini politik güçlere ve hoşgörüsüz gerici tiranlıklara taban tabana zıt, insanlığın ve dayanışmanın mükemmel bir örneği. Trump’ın izniyle ve Erdoğan, köktenci çetelerin yardımıyla Rojava’yı yok etmeye çalışıyor. Bu sadece Kürtlere karşı değil demokrasi ve insan haklarına karşı bir suç. Ve bu hepimizi ilgilendiriyor. Kürt güçler ve müttefikleri bizim uluslararası desteğimizi hak ediyorlar. Biz Avrupa’da, ABD’de, Latin Amerika’da, Asya ve Afrika’da her yerde suç teşkil eden Türkiye'ye karşı Rojava’yla dayanışmak zorundayız. Demokratik Rojava kazanacak” dedi.

Nerina Azad
Bu haber toplam: 15128 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:11:31:13
Bu gönderiye hiç yorum yapılmamış! İlk yorum yapan kişi olmak ister misin?
Nerina Azad
x