Ferhat Tepe, umutları, hayalleri olan, yaşam dolu, pırıl pırıl 19 yaşında bir Kürt genci.
Ferhat’ı, Türk devleti “göstere göstere” katletti.
Ferhat, 1992’de Liseyi bitirir. Bir yıl İstanbul’da dershaneye devam eder. Bu sırada, Özgür Gündem Gazetesi çalışanlarıyla tanışır. Üniversite giriş sınavına katılır. Bitlis’e döner, Özgür Gündem Gazetesi muhabirliği yapar.
O dönemde, Kürdistan’da Türk devletice köyler yakılmakta, sürgünler, göçertilmeler yaşanmakta, insanlar sokak ortasında ya da kaçırılıp infaz edilmektedir. Toplum sindirilmiş haldedir. Devlet, vahşetin duyulmasını istememekte, gazetecilere düşmanca davranmaktadır. Ferhat, hemen Emniyet Müdürlüğüne götürülmekte, çay ikramı adı altında “deşifre” edilmekte, kontralara tanıtılmaktadır.
Temmuz 1993’te, Tatvan Tugay Komutanı Korkmaz Tağma Bitlis’te, kentin ileri gelenleri ve siyasetçilerini düzenlediği toplantıya çağırır. Tağma, toplantıda Kürtlere, Kürt siyaset kurumlarına hakaretler yağdırır. Tehditler savurur. Ferhat Tepe’nin babası DEP Bitlis İl Başkanı İshak Tepe, yakılan, yıkılan köyleri, kaçırılan insanları hatırlatır. Tağma, İshak Tepe’yi “özel olarak ayrıca” tehdit eder.
25 Temmuz 1993’ten itibaren, İshak Tepe’nin evi etrafında her gün telsizli siviller, maskeliler, üniformalılar cirit atmaya başlar. Ferhat Tepe, 28 Temmuz sabahında işe gitmek üzere evden çıkar, telsizli kontralarca kaçırılır. Kontralar, telsizleri, Türk bayraklı amblemleri “özenle” göstererek, adeta “belirgin iz bırakmaya” gayret eder.
Ferhat’ın kaçırılmasından sonra, ertesi gün sabaha karşı eve gelen telefonu Baba İshak Tepe açar. Telefondaki ses, “Ferhat’ı Türk İntikam Tugayı (TİT) adına kaçırdık. Bırakılması için, İshak Tepe’nin DEP’ten istifa etmesi gerekir. Ayrıca, 1 milyar lira para getirmesi lazım ve örgütün kaçırdığı dört Fransız turistin serbest bırakılması gerekir” der. Sonradan da, "Örgüt Türk çocuklarını öldürüyor, biz de sizin çocuklarınızı öldüreceğiz" diye sözlerini tamamlar.
Baba İshak Tepe, telefondaki sesi çok iyi tanır. Ses, defalarca kendisiyle tartışan ve tehdit eden Tugay Komutanı Korkmaz Tağma’ya aittir. Ayrıca, ev telefonu emniyet, savcılık ve PTT tarafından da dinlenmekte, aramalar kaydedilmektedir.
Ferhat Tepe, Diyarbakır İl Jandarmaya götürülür. İşkence hücreleri ara salonunda su borusuna bağlanır. Yemek ve su verilmez. Bu sırada, aralarında HEP eski İlçe Başkanı Mümtaz Çerçel’in bulunduğu 14 kişi Bismil’de gözaltına alınır, İl Jandarmaya getirilir. Bu 14 kişi Ferhat Tepe’yi Diyarbakır İl Jandarmada görür.
Ferhat’ın narin cesedi 8 Ağustos 1993’de, Elazığ’da, Hazar Gölü’nün Sivrice kıyısında bulunur. Türk devleti duyuru yapmaz. Otopsi adı altında alay eder, “Nefessiz kalmaya bağlı...” diye rapor düzenler. Otopsi sırasında, “yüzme bilmiyormuş, göle girmiş, boğulmuş” gibi haysiyetsizce yalanlar yayar. Acele ile Elazığ’da, kimsesiz olarak Asri Mezarlığa defneder. Kısa süre içinde olay duyulur. Ferhat’ın ailesi ve Özgür Gündem savcılığa başvurarak, Ferhat’ı gömüldüğü yerden çıkarır, cenazeye otopsi yaptırır.
Otopsi raporu, katil Türk devletinin tipik infaz yöntemlerini ve “Kürt nefreti”ni ortaya koyar. Ferhat’ın gencecik bedeninde sigaraların söndürüldüğü derin yaralar, işkence izleriyle geniş yara ve çürüklükler var. Körpecik beden kırıklar içindedir. Elektrik işkence izleri ve iç organ tahribatlarıyla kanama var.
Baba Tepe, Ferhat için savcılığa gider. Türk devleti, okulda ve yolda Ferhat’ı kaçıranları, eşgalini verecek kadar yakından görenler de dahil olmak üzere, bütün tanıkları baskılar. Kimse şahitlik etmez. Telefon görüşmelerine ait PTT kayıtları dosyaya girmeden, kimse tarafından görülmeden kaybolur. Ferhat’ın kaçırıldığı yerde görülen Emniyet’e ait 65.AD.095 plakalı beyaz toros araştırılmaz. Mahkemeden sonuç çıkmaz.
Ferhat’ın Avukatı Şevket Epözdemir, cinayeti aydınlatmaya yoğunlaşır. Deliller toplar. Kanıtlama aşamasına gelir. Vazgeçmesi için defalarca uyarılır. Vazgeçmeyince, Ferhat’tan üç ay sonra katledilir.
Cezaevindeki 14 tutuklu, Ferhat’ı Diyarbakır İl Jandarmada gördüklerini kamuoyuna mektupla açıklarlar. Baba İshak Tepe, bunları tanık göstererek, AİHM’e başvurur. Tanıklar Ankara’ya ifadeye gidecekleri sırada, Türk devleti onları ziyaret eder. Harçlık verir. Uçakla Ankara’ya götürür. Tanıkları havaalanından Tuncay binbaşı alır, otele görürür. Otelde, askerden binbaşı, İçişleri bakanlığından müşavir ve emniyetten bir yetkili tarafından, tanıklık yapmamaları konusunda uyarılır ve “zarar görürsünüz” diye tehdit edilirler. “Görmedik” deyin, “size maddi yardım yapacağız, her işiniz olacak” gibi vaadlerde de bulunurlar.
Tanıklar mahkemeye çıkar, “Ferhat’ı görmedik” derler. Aradan 13 geçer, tanıklardan Taner şarlak, basına olayları anlatır ve “utanıyorum, Mahkemede yalan söyledik” der.
Tağma, hala “Fethullahçı aydını” olarak ekranlarda boy gösterir. Bitlis deresinde, Kürt çocukları her sabah “Varlığım, Türk varlığına armağan olsun” diye bağırır.
kurdistan-post.eu