“Kamber Ateş nasılsın” sözleriyle hafızalarda yer edinen ve 12 Eylül darbe döneminde yaşanan baskı ve işkencenin sembollerinden olan İpek Elmas’ın oğlu Kamber Ateş, annesinin ölene kadar sadece Kürtçe konuştuğunu söyledi.
1980 askeri darbesinde tutuklanan oğlunu cezaevinde ziyaret ettiği sırada tek bildiği Türkçe cümle olan “Kamber Ateş nasılsın?” ifadelerini kullanmasıyla tanınan ve 12 Eylül askeri darbe döneminde yaşanan baskı ve işkencenin sembolü haline gelen İpek Elmas, 11 Şubat’ta İstanbul’da yaşamını yitirdi.
İpek Elmas, yaklaşık 12 yıldır sağlık sorunları nedeniyle çıkmak zorunda kaldığı Sivas’ın İmranlı ilçesinde bulunan Dereköyü’nde defnedildi.
Dereköyü’nde 1936 yılında doğan Ateş, küçük yaşlarda köy koşullarının kız çocuklarına yüklediği ağır sorumluluklarla büyüdü ve 1954 yılında amcasının oğlu Hüseyin Ateş ile evlendirildi. Bu evlilikten Melek ve Kamber isimli iki çocuğu oldu.
Çocuk yaşlarda hem çocuklarına bakan, hem de tarlada çalışan, çobanlık yapan Elmas, eşinin askere gidip gelmesinin ardından hayatına sadece çocuklarıyla devam etmek zorunda kaldı.
Askerlikten sonra farklı bir kente çalışmaya giden Hüseyin Ateş, bir daha köye dönmedi. İki çocuğuyla tek başına kalan İpek anne, yeniden evlenmesi için yapılan toplumsal baskıya boyun eğmeyerek, çocuklarını yalnız büyüttü.
Elmas’ın hayatı boyunca kullandığı tek Türkçe kelime “Kamber Ateş nasılsın?” oldu. Gitmek zorunda kaldığı kentlerde kendisine dayatılan Türkçe’yi kullanmadı.
Cezaevinde işkence
Kamber Ateş o dönemde yaşananları ve annesini Mezopotamya Ajansı’ndan Berivan Altan’a anlattı.
1980 yılında Ankara’da üniversite okuduğu sırada meydana gelen Çorum katliamını protesto ettikleri sırada gözaltına alınan Ateş, sonrasında Mamak Askeri Cezaevi’ne konuldu.
Yargılanması sonucu aldığı 11 yıl cezanın 5 yılını Mamak Askeri Cezaevi’nde geçiren Ateş, cezaevindeki baskıları ve annesinin görüşüne gelişini şu sözlerle anlattı:
Kamuoyuna yansıyan o diyalog 1981 ya da 1982 olabilir. Ben de tam hatırlamıyorum. Yakınlarımızla görüşebilmek için yarım saat önce koğuştan çıkarılıyor, çeşitli baraj ve barikatlardan geçiyorduk. Yani şiddet görüyorduk. Ziyaretçi karşısına çıkana kadar epey hırpalanıyorsun. Orada ise sadece 5 dakikalık bir görüş oluyordu. Türkçe dışında başka bir dil konuşmak, sağa-sola bakmak, işaret etmek, anlaşılmayan bir hareket yapmak yasaktı. Bir nevi esir muamelesi yapılıyordu. Öyle anlar oluyordu ki ailelerimizin gelmesini istemiyorduk. Onlara yaşatılacakları görmemek, ya da bize yaşatılanları onların görmemesi için.
‘Kamber Ateş nasılsın?’
Annesinin Kürtçe dışında dil bilmediği için her görüş gününde tedirgin olduğunu dile getiren Ateş, “Annem beni şaşırttı. Dışarıdaki aileler ona yardımcı olmuş. Ona, ‘Sen Türkçe bilmiyorsun ama oğlunun adını biliyorsun, bir de nasılsın? dersin’ demişler, o da ezberlemiş. Biz zaten şiddet görüyorduk ama ailemizin de şiddet görmesi canımızı daha çok acıtıyordu. Ziyaretçilerin desteği ile öyle bir olay yaşanmadı. Annem ‘Kamber Ateş nasılsın’ diye sorduğunda Türkçe öğrendiğini sandım. İyi olduğumu söyledim, kız kardeşimle sohbet ettim. Annem bir kez daha ‘Kamber Ateş nasılsın?’ diye sordu. Aynı soruyu üçüncü kez sorunca Türkçe öğrenmediğini anladım” dedi.
Anneden çiçek
Daha sonra Çanakkale’de bulunan bir cezaevine sevk edildiğini dile getiren Ateş, annesinin yılda bir kez de olsa kendisini ziyaret ettiğini anlattı:
Mamak’ta hem senin, hem de ziyaretçinin başında asker bekliyordu. Konuşmanın çetelesini tutuyor. Oradaki askerin o anki vicdani kanaatine kalıyorsunuz. Çanakkale’deki cezaevinde biz bize olduğumuz için Kürtçe konuşabiliyordu. Çanakkale’deki cezaevinde bir anımı unutamıyorum. Annemin bir ziyareti Anneler Günü’ne denk gelmişti. Ona çiçek götüreyim diye düşündüm, sonra zaten köyde çiçekler arasında yaşıyor deyip vazgeçtim. Bir baktım annem elinde bir demet çiçekle gelmiş. Sarıldık, bana çiçek getirmesi beni utandırmıştı.
‘Ağzından tek kelime Türkçe duymadım’
Ateş, annesinin hiç Türkçe öğrenmediğini ve anadiline hep sahip çıktığını belirtti. Annesinin Kürtçe dışında başka dil bilmediği için zorluklar çekmesine rağmen dilini konuşmakta ısrar ettiğini ifade eden Ateş, şunları söyledi:
Ankara’ya geldiğinde hastanelere götürdüğümüzde dil yüzünden çok sıkıntı yaşadı. Annem bana Kürtçe söylüyor, ben doktora Türkçe anlatıyordum. Hiç Türkçe öğrenmedi. Kendi dilini, kendi çevresini, toprağını evini önemsiyordu. Türkçe anlıyordu ama ben hiç konuştuğunu görmedim. O kadar evde Türkçe konuşan olmasına rağmen ağzından tek Türkçe kelime duymadım. Hep kendi diliyle konuştu.
‘Annem ruhen hep köydeydi’
Annesini sağlık sorunlarından dolayı 12 yıl önce İstanbul’da yaşamak zorunda kaldığını dile getiren Ateş, köyüne olan özlemini de şöyle özetledi:
Ruhen köyünden hiç çıkmadı. Bedeni gitti, gezdi ama ruhen köyündeydi. Sağlık sorunları nedeniyle köyden çıkmak zorunda kaldı. Köyüne özlemini dile getirirdi. Bir kere hastalık döneminde köye götürdük; ‘Burada ölsem güzel olacak’ diyordu. Tekrar İstanbul’a döndüğümüzde yakınlarına ‘bu yılda ölmedim’ derdi.
Annesini köyünde defnetmelerinde köy halkının ona bağlılığından kaynaklı olduğunu söyleyen Ateş, ekledi: “Herkesin üzerinde emeği vardı. Onu burada defnedeceğim deseydim de uçakla götürürlerdi. Köy insanımız orada tipi de olsaydı o tipiyi yarıp, annemi oraya götürürlerdi.