Hakkari’nin Çaltıkkuru köyünden Van’a göç etmek zorunda kalan İŞKUR işçisi Naim Şahin, “Köyümü yakan devlet, bana bir asgari ücreti bile çok gördü ve kapı dışarı etti” diyor. Onun ve İŞKUR’dan atılan Hakkarili ve Şırnaklı diğer işçilerin yaşadıkları,.
Naim Şahin, çatışmaların yoğun yaşandığı, koruculuğun dayatıldığı ‘90’lı yıllarda köylerini terk etmemek için çabaladıklarını, ancak 1994 yılında göçe zorlandıklarını anlatıyor: “1994 yılının ilkbaharında devlet köylerimizi yaktı. Evimizden bir çöp dahi alamadan Van’a sürdü bizi. Hakkari merkeze yerleşmemize bile izin vermediler. Direk Van’a sürdüler. Van’ın girişinde bizlere ‘Köyümü kendi isteğimle terk ediyorum’ diye bir kağıt imzalatmak istediler ama imzalamadık.”
HAYATA YENİK BAŞLIYORUZ
Fikret Turgut ve Serhat Ürek de köyleri boşaltılarak Van’a göçmeye zorlananlardan. Hepsinin ortak noktası Türkçeyi Van’a geldikten sonra öğrenmeleri. Roboskî’den Van’a göçe zorlanan Serhat Ürek, yaşadıklarını şöyle anlatıyor: “İlkokula 9 yaşında başladım. Kendimi hep geri kalmış, ezik hissediyordum. Onlar şehirde büyümüştü ben ise köyden gelmiştim. Türkçeyi de çok sonra öğrendim.”
Fikret Turgut da Türkçe bilmediği için ilkokulda iki yıl sınıfta kalmış. “Biz aslında Kürt olarak bu ülkede hayata 1-0 yenik başlıyoruz. Bir halk düşünün köyleri boşaltılıyor, şehre göç ettiriliyor. Mecburen çalışmak zorundasın. Biz de ilkokul yıllarında hem bilmediğimiz bir dilde okumak hem de çalışmak zorundaydık” diyor. Naim Şahin araya giriyor: “Ben Türkçe diye bir dil olduğunu bile bilmiyordum.”
15 YAŞINDA İNŞAAT İŞÇİLİĞİ/
Naim Şahin ilkokul beşinci sınıftan sonra ailesinin geçimini sağlayabilmek için okulu bırakıp inşaatlarda çalışmaya başlamış: “Babam cezaevindeydi. Ayakkabı boyacılığı yaptım, kağıt mendil sattım. 15 yaşından itibaren de inşaatlarda güvencesiz bir şekilde çalışmaya başladım. 5-6 yıl inşaatta çalıştım.”
İLK SİGORTA İŞKUR’DA
Fikret Turgut ise hem çalışmış hem okumuş. İlkin Dicle Üniversitesinde iki yıllık bir bölümü kazanmış ancak harç parasını yatıramadığı için kayıt yaptıramamış. Daha sonra ise Açık Öğretim’de felsefe okumuş. “Büyüyen bir ekonomiden bahsediyorlar ama üniversite mezunu işsizler ortada. Yıllarca eğitim veriyorsun sonra da diyorsun ki o eğitim benim gözümde hiçbir işe yaramıyor” diyen Turgut, ilkokul üçüncü sınıftan beri çalıştığı halde ilk kez İŞKUR’da sigortalı olmuş. “Onu da elimden aldılar” diyor.
KALICI BİR İŞ İÇİN
Naim Şahin, bir ara Van’dan çalışmak için Antalya’ya gittiğini, ancak ırkçı saldırılarla karşılaşınca geri dönmek zorunda kaldığını anlatıyor. O dönem Akdeniz Üniversitesinde Kürt öğrencilere yönelik saldırılardan bir işçi olarak Şahin de nasibini almış.
Depremden sonra İŞKUR’da çalışmaya başlamış. “Üç yıl boyunca işimizin kalıcı olacağını söylediler. Asgari ücretle her türlü işi yaptık. Üç yıl sonunda köyümü yakan devlet bana bir asgari ücreti bile çok gördü” diyen Şahin, 13 Haziran’da işten atmalara karşı başlattıkları eylemi, “kalıcı bir iş” talepleri kabul edilene kadar sürdüreceklerini belirtiyor.
Serhat Ürek de bu yaştan sonra sıfırdan bir hayat kurmanın çok zor olduğunu söylüyor ve ekliyor: “Bir aydan fazladır direniyoruz. Birbirimizi tanıdık. Çok şey öğrendik. Hakkımızı aramanın ne olduğunu öğrendik. Kalıcı bir iş, insan gibi yaşayacağımız ücret verilene kadar mücadele edeceğiz.”
Bugün Van sokakları, evine ekmek götürebilmek, okul harçlığını çıkarabilmek için çalışmak zorunda olan çocuklarla dolu. Bunların büyük kısmı Naim Şahin, Serhat Ürek ve Fikret Turgut gibi köylerinden zorla göç ettirilen ailelerin çocukları.