Avrupa'da son 20 yılda düzenlenen seçimlere dair bir araştırma, sosyal demokratların mevzi kaybetmesini mercek altına aldı. Verilere göre, oy kazanmak için göçmenler ve ekonomi konusunda sağ politikalar benimsemek sola kaybettiriyor.
Avrupa'da son 20 yılda düzenlenen seçimlere ilişkin kapsamlı bir araştırma, solun oy kazanmak için sağ politikalar benimsemesinin tam ters etki yarattığını ortaya koydu.
Araştırmayı gerçekleştiren İlerici Siyaset Araştırmaları Ağı'nın (PPRNet) eş kurucusu ve Oxford Üniversitesi'nde Avrupa politikaları uzmanı Tarik Abou-Chadi, "Bugünkü ortalama sosyal demokrat seçmen 50, hatta 20 yıl öncekinden çok farklı ve muhtemelen bir sanayi işçisi değil" dedi. Abou-Chadi, "ilerici partilerin 21'inci yüzyılın toplumsal yapılarını kavraması ve temsil etmesi gerektiği" uyarısında bulundu
Popülizmin giderek yükseldiği, artan göçün yeni tartışmalara yol açtığı bir çağda, Avrupa'da sosyal demokrat partilerin oy oranı son 20 yılda giderek düşüyor. Bu partilerin birçoğu da göç konusunda daha sert politikalar benimseme veya ekonomide kamusal harcamaları azaltıp tasarruf başlatma gibi daha sağ vaatlerde bulunuyor. Ancak Barselona, Lozan, Viyana, Zurih ve Berlin'deki üniversitelerin seçim sonuçlarına dair ortak analizine dayanan araştırmaya göre, sol partilerin bu şekilde sağa kayışı sağdan potansiyel yeni seçmenin çekilmesi sonucunu getirmediği gibi, ilerici seçmeni de uzaklaştırıyor.
'Yanlış kanıların sonlandırılması gerekiyor'
Araştırma hakkında The Guardian gazetesine konuşan Abou-Chadi, "Seçmenler orijinal kopyayı tercih etme eğiliminde" dedi. Amaçlarının siyasi danışmanlık yapmak değil, verilere dayalı bir analiz ortaya koymak olduğunu vurgulayan Abou-Chadi, şu ifadeleri kullandı: "İlerici politikalara, ilerici partilere kimin ve niçin oy verdiğine, bu partilerin kullanabileceği stratejilere dair açık bir tartışma yapılabilmesi için daha somut ve kesin bir temel ortaya koymaya çalışıyoruz. Bu da biraz, yaygın olan yanlış kanıların sonlandırılmasını içeriyor."
'Yeni sosyal demokrat seçmen ilerici'
"Bugünkü ortalama sosyal demokrat seçmen 50, hatta 20 yıl öncekin çok farklı ve muhtemelen bir sanayi işçisi değil. Veriler aynı zamanda, bu yeni seçmen grubunun hem kültürel olarak ilerici, hem de ekonomik olarak solcu olduğunu gösteriyor" diyen Abou-Chadi, bazı sosyal demokrat politikacıların iddia ettiğinin aksine analizlerinde radikal sağdan merkez sola uzanabilecek bir seçmen kayması görmediklerini belirtti. Buna göre, araştırmanın en önemli derslerinden biri, "sağ pozisyonları taklit etmenin sol için başarılı bir strateji olmadığının" basitçe anlaşılması gerekliliği...
'Kamuda tasarrufu savunmak sağa ait görülüyor'
Araştırmada, kamu harcamalarının azaltılmasına dayalı maliye politikaları ve refah şovenizmi (refah harcamalarının başta göçmenler olmak üzere belirli grupları dışlayarak sadece o ülkenin 'yerlileri'ne yönlendirilmesi) konusundaki seçim vaatleri ve sandığa yansımaları özel olarak incelendi. Viyana'daki Orta Avrupa Üniversitesi'nden (CEU) Björn Bremer, İspanya, İtalya, İngiltere ve Almanya'nın yanı sıra 12 Avrupa Birliği ülkesinden geniş veriler üzerinde yaptıkları analize göre "2008'deki küresel krizden bu yana mali ortodoksinin merkez sola oy kaybettirdiğini" söyledi:
"Tasarrufu savunan sosyal demokrat partiler, kamu borçları konusunda endişe duyan seçmenlerin desteğini kazanamıyor ve tasarrufa karşı olanlarınkini de kaybediyor. Tasarrufu fiilen uygulayan merkez sol partiler de kaybediyor."
'Blaır ve schröder dönemleri farklıydı'
Bremer, buna örnek olarak İngiltere'de İşçi Partisi'nin bütçe sorumluluğuna odaklanan bir kampanya yürüttüğü ve kaybettiği 2015 seçimlerini gösterdi: "Seçmenler bütçe politikalarını gerçekten önemsediklerinde, bu meselenin 'asıl sahibine', bu konuda her zaman daha güvenilir olduğuna inandıkları tarafa - ki bu vakada Muhafazakâr Parti'ye- yöneliyor."
Buna göre, vergi kesintileri, harcamaların azaltılması ve kamu borcunun sınırlandırılması gibi mali ortodoksi politikaları İngiltere'de Tony Blair’in 'Yeni İşçi Partisi' veya Almanya'da Gerhard Schröder döneminin sosyal demokratları için sandıkta başarı sağladı ama bunun sebebi, "söz konusu dönemde kısmi istikrar ve büyüme" olmasıydı.
'Çelişkili vaatler masala dönüşüyor'
"Şu an çok farklı bir dönemdeyiz" diyen Bremer, şu analizi yapıyor:
"Veriler çok güçlü bir şekilde şunu gösteriyor ki, merkez soldaki partiler, güçlü bir refah devletinin, verimli işleyen kamu hizmetlerinin ve yeşil dönüşümde görüldüğü gibi gerçek yatırımın esas olduğuna inanan bir seçmen koalisyonu inşa edebilir.
Fakat bunun tersini yapmak -tasarrufu teşvik ederken kamu hizmetlerini ve refah devletini korumayı vaat ederek çelişkili bir program sunmak- ve seçmenin bu masalları yutacağını ummak 2010'larda başarısız oldu, muhtemelen de yine başarısız olacak."
'Refah şovenizminin soldaki başarısına dair hiçbir kanıt yok'
Lozan Üniversitesi'nden Matthias Enggist de, sekiz Avrupa ülkesindeki verilere bakıldığında, göçmenlerin hizmetlere erişiminin kısıtlandığı refah şovenizminin sol için başarılı bir strateji olduğuna dair hiçbir kanıt bulunmadığını söyledi:
"Buna sol seçmen- Yeşiller, sosyal demokratlar, radikal sol veya sağdaki potansiyel sol oylar- arasından çok az destek var. Ve soldaki seçmenler büyük çoğunlukla, göçmenler ile vatandaşlar arasında ayrım yapılmasını gerçekten sevmiyor."
'Şovenistler sola oy vermeyi zaten aklından bile geçirmiyor'
Enggist, bunun karşılığında refah şovenizmini destekleyen kesimlerin de "sol eğilimli bir partiye oy vermeyi aklından bile geçirmediğini" söyledi. Analize göre, bu stratejinin sol partilere seçim kazandıracak sayıda geleneksel, beyaz işçi sınıfı oyu getirdiğine dair hiçbir kanıt yok. Enggist, Danimarka'da Sosyal Demokratların liderliğindeki hükümetin Avrupa'nın en göçmen karşıtı ortamlarından birini yarattığını ama göçmenlerin haklarının kısıtlanmasının, partinin iktidarda olmasına rağmen seçmenlerinin önemli kısmında rahatsızlık yarattığını söyledi.
'Mevcut orta sınıfı hafife alıyorlar'
"Refah şovenizmini savunan solcu siyasetçiler, bunun yeni seçmen kazandırma potansiyelini abartıyor" diyen Enggist, şu yorumu yaptı: "Kanıtlar açıkça gösteriyor ki, geleneksel, beyaz işçi sınıfı seçmenin sandıkta yaratacağı farka olduğundan fazla değer biçiyorlar ve mevcut orta sınıf seçmenlerinin göçmenlere düzgün ve eşit davranılmasına ne kadar önem verdiğini hafife alıyorlar." (Çeviri)