Helalleşme Nasıl Olacak?

Milliyetçiler ve ümmetçiler bir yandan kendi aralarında paslaşırken bir yandan da iktidar savaşı verirler. Her durumda hedeflerinde Kürtler ve sol demokrat insanlar komünistler vardır.

27.11.2021, Cts - 10:37

Helalleşme Nasıl Olacak?
Haberi Paylaş

Sosyal demokratlık adına gündemi belirleyen iyi bir söz attı ortaya Sayın Kemal Kılıçdaroğlu. Helalleşme! Bu sözle birlikte herkesin kafasında ayrı ayrı sorular oluştu.

Benim de kafam karıştı.

Kim kimle helalleşecek?

Kemal Kılıçdaroğlu kiminle helalleşecek?

Hangi tarihten itibaren, kimin adına helalleşecek?

Irkçıların ve şeriatçıların öyle helalleşme gibi bir derdi yok!

Peki mağdur olan, haksızlığa uğrayan, zulüm gören Kürtler ve komünistler kiminle ne için helalleşecek?

Benim Kılıçdaroğlu’nun niyetinden çıkardığım sonuç: Devlet, yani gelmiş geçmiş, Türk ve Kürt siyasetçiler Anadolu’daki halklardan ve demokrasiye inanan insanlardan bir daha aynı hataları tekrar etmemek koşuluyla özür dileyecek, yaralarını saracak ve helalleşecek.

Gerçekleşirse çok güzel.

Ben, helalleşmek için tarihsel süreci iki döneme ayırıyorum. İlk dönem: Sosyal demokratlık, demokrasi, cumhuriyet adına; özelleştireyim, Altı Ok gibi evrensel değerlerle (cumhuriyetçilik, milliyetçilik, halkçılık, devletçilik, laiklik, devrimcilik ilkeleriyle) 1920 den itibaren Kürtlere ve komünistlere yapılan her türlü haksızlık, hukuksuzluk, adaletsizlik, sindirme, zülüm, işkence, yok sayma ama aynı zamanda yok etmeye çalışıldığı dönem. Bu dönemi de ne yazık ki ikiye ayırmamız gerekiyor. Her alanda milliyetçi alt yapı ve üst yapı kurumlarının geliştiği dönemde olanlar; bu gelişmeden dolayı Kürtlerin ve Kürtlerin sorunlarının doğrudan doğruya yok sayıldığı dönemdir. Ancak komünistlere karşı nasıl davranılacağının henüz ikircikli olduğu dönemdir aynı zamanda. Bu süreç yaklaşık 1940’lara kadar sürer. Daha sonra İkinci Dünya Paylaşım savaşıyla birlikte sağ, aynı zamanda emperyalist güçlerin desteğini de alarak, yokluğu yoksulluğu gerekçe göstererek; iktidarı ele geçirmek için savaşmaya başladı. 40-50 dönemi şeriatçıların ırkçılığa karşı verdiği siyasi savaş biçiminde geçer. Liberal milliyetçilerin iktidarda olduğu ama durumu kurtarmak için sağa kaydığı ve ümmetçilere taviz verdiği bu dönemin en dramatik örneklerinden ikisi Sabahattin Ali’nin 2 Nisan 1948’de öldürülmesi ve Tan Gazetesinin 4 Aralık 1945’de basılmasını ve yağmalanmasını örnek verebiliriz. Sağ savaşı kazanır ve yönetimi ele geçirir. Kürtler zaten bu dönemde sindirilmiştir!

Ümmetçilerin iktidarı ele geçirmek için emperyalizmle işbirliği ettiğini hepimiz biliyoruz. Sonra ülkeyi iyice çıkmaza sokacak süttozu dönemi başlar.

1950’ den itibaren ümmetçiler milliyetçiliğe de sahip çıkarak sağ iktidarını pekiştirmek için kolları sıvar. Ezanın tekrar Arapça okunması gibi yumuşak geçişlerin yanı sıra 167 aydın, edebiyatçı, siyasetçi komünistin her türlü işkenceyle birlikte tutuklanmaları ve ceza almalarıyla gerçekleşir. Bunu dramatik 6-7 olayları izler. Yine bu dönemde Kürt ileri gelenleri tutuklanır ve sürgüne gönderilir. Bu aynı zamanda iktidara kim gelirse gelsin Kürtlerin özgür olma şansının olmadığı anlamına gelir.

Milliyetçiler ve ümmetçiler bir yandan kendi aralarında paslaşırken bir yandan da iktidar savaşı verirler. Her durumda hedeflerinde Kürtler ve sol demokrat insanlar; komünistler vardır.

Bu gidişata karşı milliyetçilerin 27 Mayıs darbesi. Daha sonraları ümmetçilerin 12 Mart, 12 Eylül darbeleri ümmetçilerin iktidarı ele geçirmek için yol temizliği yapmaları Özal, Çiller, Yılmaz dönemine denk gelir. Ve bildiğimiz AKP dönemi!

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun bu açılımı herkes kendine göre yorumladı ve herkes farklı boyutlarda ele aldı. Yine her zamanki gibi farklı kesimler kendi siyasi çıkarları doğrultusunda yorumlar yaptılar. Hemen hemen herkes kendilerinin ak sütten çıkmış kaşık gibi görerek tüm sorumluluğu karşı tarafa yükleme alışkanlığını sürdürdü. Ne üstü açık ne de kapalı bir şekilde –şimdilik- ne Kürtler’den ne de komünistlerden söz etti.

Ben bu açıklamayı şöyle okudum. Başta CHP olmak üzere herkes geçmişiyle ve günahlarıyla yüzleşmeli ve ona göre gelecekle ilgili bir plan yapmalıdır. Umarım öyle olur ve taraflar öze dokunur.

İşin doğrusu bu helalleşmenin neyi tam kapsadığını merak ediyorum. Yukarıdaki okumam ve anlamam tamam. Ama bu helalleşme ayrıntılarının ve biçiminin nasıl olması gerektiği konusunda kafa karışıklığı sürüyor. Ama bir iyi tarafı daha var. Birilerini birilerine tarihsel olarak haksızlık ettiği tescillendi.

Yani, siyasi parti liderleri kimle, ne zaman, nasıl, niçin helalleşecek? Bu helalleşmeden sonra ne yapacak, nasıl davranacak, var olan yaralar nasıl sarılacak? Bu belli değil.

İsterseniz şuradan başlayalım. Alman halkı ve siyasileri o günden bu yana her aşamada Hitler konusunda helalleşmiş ve helalleşmeye devam ediyor mu?

Bu örnekten hareketle CHP kimle, ne için helalleşecek. Aynı şekilde AKP ve geleneği ve 1945’den itibaren sahip olduğu siyasi yapı ne zaman,kimle helalleşecek? Bu olumlu adım göstermelik değilse helalleşmek için somut çerçeveler çizmek zorunda. Yoksa CHP’nin oy avcılığı amacıyla türban ve benzeri konularda “biz yanlış yaptık” demesi yeterli mi?

Genel anlamda cumhuriyet tarihi boyunca solcular, komünistler, aydınlar, aleviler, LGTB’liler, azınlıklar, Kürtler hep haksızlığa uğrayan taraf olmuştur. Çünkü bu kesimlerin gerçek anlamda ülkeyi yönetme şansı olmadı. Ya en az ırkçılık dozunda milliyetçiler ya da şeriatçılık düzeyinde ümmetçiler yanlarına küçük, etkisiz ortaklar alarak bu ülkeyi yönetti. Milliyetçi Cepheler bunun en belirgin örneği. İktidarlarını pekiştirmek için zaman zaman birbirlerini kandırdılar hatta baskı yaptılar ama birbirlerinden kopmadılar.

Bu iki zihniyetten her daim baskı ve şiddet gören başta Kürtler oldu. Gerekçe olarak da başkaldırdıkları, isyan ettikleri, bölücülük yaptıklarıydı. Oysa yapmaları gereken şey Kürtlerle birlikte ileri gitmekti. Sindirilmiş oldukları; sesiz kaldıkları dönemlerde Kürtleri yok saydılar.

Sırf eğlence olsun diye mi komünistler hep karşı çıktı, Kürtler hep isyan etti? Bu davranışlara nedenleri hiçbir zaman gerçek anlamda araştırılmadı. Tam tersine baskı ve şiddetle sorunu çözmeye çalıştı hem milliyetçiler hem de ümmetçiler. İşte Sayın Kılıçdaroğlu’nun tartışmaya açacağı yer burası.

Şimdi önümüzde yoksulluğun yanı sıra ciddi biçimde demokrasi, insan hakları, özgürlükler gibi sorunlar var. Bu sorunların doğru bir şekilde ele alınması sürecinde karşımıza çıkacak ana konu Kürt sorunudur. Bu konuda Sayın Kılıçdaroğlu somut önerilerle, demokrasiye inanan ve insan haklarını önemseyen kesimlerin karşısına çıkması gerekir. Yoksa bu güzel açılım ölü doğmuş olur.

Sınırsız zülüm ve şiddeti kendileri için hak gören ümmetçiler ve milliyetçiler kendi aralarında türban ve benzeri konularda kolayca çözüm üretecekken bilinçli olarak halkı oyaladılar. Böylece asıl yaralara dokunmayı hep teğet geçtiler. Örneğin, yer yer, orada burada, birlikte, Kürt realitesini tanıma açıklaması yapıp, Ankara’ya gelince unuttular!

Bir daha soralım. Kim Kimle helalleşecek. Cumhuriyetin ilk yıllarından günümüze en büyük mağduriyeti yaşayan Kürt halkıdır. Avrupa’nın sıkıştırmasıyla ve siyasi manevralarla Kürtçenin serbest olması, on beş, yirmi yıllık bir geçmişe dayanıyor. O da kendilerine hizmet etmek için yapılan uygulamalardır. En belirgin örneği TRT Kürdi’dir. Kandırmaca öylesine açık ki! Kürt Enstitüsünü kapatacaksın, iktidarın borazanlığını yapan TRT Kürdi’yi açıp yaşatacaksın!

Kürt isyanları nedeniyle kim kiminle helalleşecek?İsyanlara neden olan haksız uygulamalar mı? İsyan eden Kürtler mi? Yoksa isyan ettikleri için şiddete ve zulme maruz kalanlar mı? Ve de isyanlardan sonra olanlar, yapılanlar için kim kiminle helalleşecek?

Aslında olayın özü şu: Cumhuriyet tarihi boyunca ümmetçiler ve milliyetçiler birbirlerine yaptıkları kötülük ve zulümden dolayı kendi aralarında helalleşmeli. Sonra da her iki kesim ve güçler dönüp Kürtlerden ve demokrasiden, insan haklarından yana olan her kesimden özür dileyip helalleşmeli.

Kötülük ve haksızlıkların devlet ve siyasiler tarafından yapılmış olması hem devletin göstermelik itibarı ve gücü acısından bir çıkmaz. Hem de bu yüz yıllık süreçte devlet tarafından haksızlığa uğrayan ve kötülük görenlerden kim helalleşmek isteyecek?

Üstelik yüzyıl boyunca devlette gelenek haline gelen haksızlık ve kötülüğün bir daha tekrar edilmemesini kim sağlayacak? Bence herkes için ancak çağdaş ve evrensel değerlerle donatılmış bir demokrasiyle mümkün bu. Bakıp göreceğiz.

Nuri Çelik

Nerina Azad
Bu haber toplam: 2069 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:23:31:36
Bu gönderiye hiç yorum yapılmamış! İlk yorum yapan kişi olmak ister misin?
Nerina Azad
x