İçinde edibi, edebiyatı, edebi, olmayan milletlerin, çıkar üzerine kurulan devlet, dostluk, sevgi ve ilişkinin şıpsevdi kadar ömrü olur!
Hayat bu, tabii ki olmuş işte. Bunu da bilmek gerek!
Tüm toplum, devlet, millet ve insanların böylesi anıları vardır.
Amerika (yerlilerini tenzih ederek) ekseri çoğunluğu ,çapulcu, hırsız, üretmeden zengin olmayı düşünen, insani değerlere karşı mert olmayan bir ruh haline sahiptir. İlişkilerinin esası çıkar, rant, pazar ve bunları gerçekleştirecek egemenliği üzerinedir. Emperyal ruhludur ve emperyalisttir. Diğerleri çok mu farklı?
Değil.
Kapitalizm böyle işliyor.
Avrupa için "yaşlı kıta" derler. Oysa ki insanlık için en yaşlı kıta Afrika'dır. Sonra Asya gelir. Avrupa, Asya'dan sonradır. Sonra sonra Amerika gelir. Ulus serüvenleri de aynı olmuştur. Yani Avrupa hızlandırılmış uluslar kıtasıdır. Asya'da etnisiteler daha kadimdir.
Avrupa, Uygarlıklarını ise esas olarak Asya ve Afrika'nın nehir -yani Mezopotamya da Dijle, Fırat, Hindistan'da Ganj, Afrika'da Nil, Çin'de Yangzi Jiyang havza ve yataklarından taşımışlardır. Bern, Sen, Tuna nehirleri uygarlıktaki yerleri daha sonradır...
Sonradan oluşan kıtalar bugüne kadar, kendinden önce insanlık tarihine çivi çakanların egemeni olmuşlardır.
Misal; Avrupa'da İngiltere, en son oluşan topluluk, devlettir. Ancak 15.,16 yüz yıllardan sonra Denizcilikte kaydettiği gelişme ve donanma ile deniz filosuyla Biritanya imparatorluğu dünyanın en gözde sömürgeci gücü ve egemeni olur. Britanya oluşturduğu projelerle, dünyada proje sahibi olmayan ya da projesi zayıf olan tüm devlet ve toplulukları kendi projesine malzeme etti.
Düşün alanı da, buna paralel olarak egemenin penceresinden oluşturuldu.
Bu süreç 20. Yüz yılın sonuna kadar böyle geldi. Sonrasında ise geçmişinde imparatorluk deneyimi olan Rusya ve Çin yaşanan sosyalizm ile önemli bir toplumsal gelişme sağlayan devletler oldu. Bu devletler geri sosyalizm deneyimini ancak yarım asır yaşadı, ama edindikleri tecrübe ile yeniden kapitalizme döndüklerinde, daha dirençli güçler olarak Amerika ve Avrupa'nın karşısında diklenmeye başladıkları malum.
Osmanlı imparatorluğu bakiyesi ve geçmişine dayanan Türkiye ve Safevi-Pers İmparatorluğu geçmişine dayanan İran devletleri de tarihlerinde deneyimledikleri imparatorluk heveslerini eskide egemeni oldukları alanlarda yeniden sağlamanın hevesi ile hareket ettiler ve ediyorlar. Ancak, ayaklarına bağlanan gelenekçi dincilikten, devlet yönetme geleneğinden güç toplama tekrarından çıkmadıkları için, İsrail gibi daha yeni ve teknoloji savaşında kazandığı gelişme karşısında, adeta serseme dönmüş, bombardıman heveslileri iken, bomba manyağı olmuş haldeler.
Dünyanın egemenleri, elde ettikleri ekonomik gelişmişlik eseri savaşı, esas olarak havaya kaydırıp istihbarat ve saldırılarını havada gerçekleştirirken, Türkiye ve İran oluşturdukları insan orduları ile imparatorluk amaçlarını gerçekleştirmenin yollarını tekrarlamaya çabalıyorlar, ama olmuyor. Bu değişmezlik, yerel halkların ulusal talepleri karşısında da değişmez inkarcılık ve adım atmama tarzında devam ediyor...
Bu iki devlet daha İslamist din prangasından kurtulmak yerine, onun kodlarıyla hareket ederek toplumu sürüklemeye çalışıyorlar. Ancak bu sürükleyişin geçmişte olan dinamizmi bugünkü dünyada geçerliliğini kaybetmek yolunda olduğunu fark etseler de, vazgeçme şansı ve cüretini gösteremiyorlar. Çünkü bugüne kadarki varlıklarında din önemli bir harç olarak işlev görmüş...
Türkiye ve İran bu halleriyle ancak devletsiz olan bölge halkları üzerindeki egemenliklerini kaybetmemeye odaklanmış ve tüm kavgalarını bunun üzerinde sürdürmek durumunda...
Bu savaş aynı zamanda enerji kapma ve transfer etme üzerinde sürdürülürken, Akdeniz, Karadeniz, Hazar havzalarında ve karasal alandaki gaz, petrol ve pazarı elde etmek üzere süren 3. Dünya Savaşı'dır.
Savaşın güç hesaplarında, yerel yani otokton halkların en ufak talebi kıymet kazanıyor...
İşte bu talebi Kürtler Beluciler vs. devletsiz uluslar nasıl oluşturuyor ve nasıl bir yol izliyor ya da izlemeli?
Kürtler açısında bu soruya cevap, hayatı önemde olduğu bir kavşaktayız! ...
Sanıldığı gibi, Kürdistan devletler arası bir sömürge değil, sınırlı sayıdaki devletin sömürgesidir.
Bugün çıkarları için de olsa "Kürtler, büyük ve kadim bir millettir" diyen, dostluk ilan eden devletler de ortaya çıkıyor.
Eeeee şimdi ne olacak?
Buyrun cevaba!
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.