Yazar Etyen Mahçupyan ile Kürt Sorunu’nun çözümünde \"Masanın neden devrildiğini\" ve \"Başkanlık Sistemi\" tartışmalarını konu alan iki mesele üzerine Al Jazeera\'ya konuştu. Mahçupyan röportajından önemli başlıklar şöyle;
Başbakan Ahmet Davutoğlu’na resmi olarak dört ay danışmanlık yapan Mahçupyan, artık Başbakanlığın kendisine bir şey danışmadığını söylüyor. Mahçupyan, Kürt Sorunu’nunda masanın devrilmesinin nedeni olarak, Kandil’in Batı Kürdistan’ı öncelikli düşünerek Kürt tarihinin yakalamış olduğu tarihsel bir fırsatı değerlendirme peşine düşmesini gösteriyor. Mahçupyan, Türkiye’de yürüyen \"Yeni anayasa\" ve \"Başkanlık sistemi\" tartışmalarından da rahatsız. Denge ve dentleme mekanizmalarının iyi oturtulduğu bir başkanlık sistemine karşı olunmayacağını düşünen Mahçupyan’a göre, AKP’de siyaset yapma şansı olduğunu düşünen insanların içeriksiz bir başkanlıktan söz ettiğini, bunun da başkanlık lafının içinin boşaltılmasına yol açtığını söylüyor. Mahçupyan \"Abuk başkanlıkçılar\" olarak adlandırdığı kişilerin iyi bir tartışmanın kapısını açmayı zorlaştırdığı görüşünde. Mahçupyan’a göre Cumhurbaşkanı ve Başbakan bir an önce \"Nasıl bir yeni anayasa\" ve \"Nasıl bir başkanlık\" konusunda karar vermeli.
\'Kandil İki Yoldan Birini Seçti\'
Kürt meselesinde ikili bir yapı yürüyordu. Bir tanesi Abdullah Öcalan’ın yürüttüğü ve Türkiye sınırları içinde çözüm bekleyen Kürt meselesi tanımı, diğeri ise Ortadoğu’yu problematize eden ve dolayısıyla Suriye’deki imkânı hayata geçirmek üzere bakan bir Kürt siyaseti yaklaşımı. Suriye meselesi arka planda kaldığı sürece esas çocuk Türkiye’ydi. Fakat Suriye olayı patlayınca ve orada yeni bir strateji oluşturmak gündeme geldiğinde Kandil bir karar vermek zorunda kaldı. Kandil bu iki düzlemi elinde tutabilme şansını kaçırdı. Bu iki yoldan birini seçmek zorunda kaldı. Aslında tarihsel olarak bakıldığında anlaşılır bir biçimde, daha kısa vadede getirisi daha yüksek olanı gerçekleşme hayaline kapıldı.
Öcalan Artık İşlevsiz Mi?
Yok değil. Öcalan, öyle çok sık konuşacak bir durumda da değil. Öcalan’ın ilk konuşmasının netice vermesi gerekiyor, eski Öcalan geri döndü mesajının verilmesi gerekiyor. Bu da hem toplum katmanında hem Kandil’de dinlenmesini ve de onun dediğine paralel bir çizgi izlenmesini gerektiriyor. Şimdi eğer bu olamaz ise ben Öcalan’ın yerinde olsam hiç konuşmam zaten. Bunun garantilenmesi de biraz geleceği görmekle bağlantılı. Öcalan yerine kendinizi koyarsanız Suriye bu kadar değişken iken Kandil oraya yönelik olarak her an yeni stratejiler ve yeni partnerler peşindeyken, Öcalan’ın çıkıp “Doğrusu şudur budur” demesi çok akıllıca değil.
Tabii. Bugün dinlese yarın dinlemeyecek, durumlar değişiyor. Şunu da söyleyeyim, Öcalan da örgütü boşa çıkaracak zora sokacak bir şey söylemez. Çünkü Kandil diye bir şey olmasa o zaman Öcalan da çok değerli olmayacaktı. O yüzden de Öcalan, Kandil’i yok etmeden ama Kandil’i rasyonalite çerçevesinde tutarak bir şey yapmaya çalışıyor. Çok emin olmamakla birlikte şunu söyleyebilirim, eğer Suriye’de yarı özerk bir Kürt bölgesi ile Türkiye’de AB şartlarına uygun bir Kürt bölgesini Öcalan mukayese etse, acaba hangisini tercih eder? Bunu bilemiyorum şu anda.