HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, İYİ Parti’nin “memleket masası” önerisi için “Derdiniz memleket masası değil de, Saray’da oturacağınız bir masaysa, bunun için muhalefeti alet etmeyin” ifadesini kullandı
Mezopotamya Ajansı’nın aktardığına göre, Sancar, İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in HDP’ye yönelik açıklamalarına ilişkin, “Ortada planlı bir rahatsız etme hamlesi var. Açık söyleyeyim: İyi Parti’nin ve genel başkanının niyetleri nedir, bilmem. Saray’la bir ilişkiye girmek istiyorsa, bunun için bizim üzerimizden manevra yapmasına gerek yok. Memleket masası diyor Meral Hanım. Bu ülkenin üçüncü büyük partisi hariç, diğer partilerin başkanlarını sayıyor ve birlik ve beraberlikten söz ederek, memleket masası öneriyor. Çok derin bir analize ihtiyaç yok. Siz en az 6 milyon oyu olan Meclis’te ve Türkiye’de üçüncü büyük partiyi katmadan, birlik ve beraberlik sağlayacaksınız, öyle mi? Hayır. Derdiniz birlik beraberlik değil o zaman. Derdinizi açık söyleseniz diyoruz. Derdiniz başka. Derdiniz memleket masası değil de, Saray’da oturacağınız bir masaysa, bunun için muhalefeti alet etmeyin. Daha açık davranın. Deyin ki Saray’da bir masa… O masanın oluşması için AKP ile ilişkiler farklı bir kanala akabilir” diye konuştu.
Fox TV\'de \'Çalar Saat Hafta Sonu\' programına katılan Akşener, \"Bir masa etrafında toplanmamız lazım, ortak aklı işletmemiz lazım. Bu masanın adını da \'Memleket Masası\' diyelim. Gıda erişimi ve gıda güvenli olacak bundan sonra, tarım üretimi önemli olacak. Dünya küçülecek gibi görünüyor. Böyle bir ortamda yurt dışına karşı da birlikteliğin önemli olacağını düşünüyorum\" demişti.
İYİ Parti’nin gerçekten muhalefette ise iktidardan farklı olduğu yanlarını ortaya koymak zorunda olduğunu belirten Sancar, şunları söyledi:
“Mesela ‘bu iktidar kutuplaştırıcı bir politika izliyor, dışlayıcı ve ayrıştırıcı bir üslubu var’ diyorlar. Oysa bize karşı iktidarın yaptığı şeyin aynısını yapıyorlar. O zaman zihniyet olarak iktidarla çok yakın duruyor İyi Parti. HDP’ye yaklaşım burada turnosoldur. İktidar çok uzun zamandır bütün politikalarını bizi ötekileştirme ve düşmanlaştırma üzerine, kriminalize etme üzerine kurmadı mı, diğer partilere de bizim üzerimizden yönelmedi mi? Aynı şeyi İyi Parti de yapıyor. O zaman bayağı örtüşüyor zihniyeti. Fiilen de ittifak yapmak istiyorsa, yanına muhalefeti alarak gitmesine gerek yok. Kendileri de gidebilirler. Bizimle uğraşmasınlar, biz Türkiye’de demokrasinin ve barışın sigortasıyız. Bizsiz Türkiye’ye demokrasi gelmesi çok zor. Bizim katkımız ve birikimimiz olmadan, Türkiye’nin şu an yaşadığı demokratik, toplumsal ve ekonomik çöküşle baş etmek gerçekten mümkün değil.”
Sancar, darbe söylentilerine ilişkin de “darbe ihtimalini işaret eden verileri görmediğini, fakat darbe tartışmasının ciddi bir tartışma” olduğunu söyledi. İktidarın elinde veriler varsa muhalefetle paylaşmasını ya da Meclis’i toplayarak bilgi vermesi gerektiğinin altını çizen Sancar, şöyle devam etti:
“Biz her türlü darbe girişimine karşı amasız, fakatsız durmaya hazırız. Bu Meclis 16 Temmuz 2016’da darbe girişiminin ertesi günü oybirliği ile darbeye karşı çıkma bildirisi hazırladı. Partiler, aynı partiler. Gelsinler bu Meclisi bilgilendirsinler. Hep birlikte ciddi bir tehdit olduğuna kanaat getirirsek karşısında duralım. Aksi takdirde yapılan şey hayaletler salmaktır, gölge boksudur, suyu bulandırmaktır. Bunun iktidar dahil hiç kimseye faydası yoktur. Darbe polemiği ve spekülasyonu üzerinden herhangi bir siyasi kazanç elde etme hesabı da etik değildir, siyaseten de tehlikelidir.”
Sancar, Sevda Noyan’ın bir TV programında 50 kişiyi öldürebileceğine ilişkin sözleri ve ölüm orucuna ara verdikten sonra hayatını kaybeden Grup Yorum üyesi İbrahim Gökçek’in cenazesine yönelik tehditleri değerlendirdi.
Bu noktada toplumsal barış uyarısı yapan Sancar, “Siz yukarıda düşmanlık dili üretirseniz aşağıda, toplumsal alanda fiili düşmanlığın ortaya çıkmasının da zeminini hazırlarsınız. Hiçbir kaygı duymadan, başına herhangi bir şey geleceğini düşünmeden, 50 kişiyi öldürebileceğini söylüyor. Demek ki burada yargı da hukuk da etik de devre dışı bırakılmış. O zaman Türkiye’de toplumsal barış açısından çok ciddi bir problem olduğunu kabul etmek lazım. Ben daha vahim örnek olarak İbrahim Gökçek’in cenazesine yapılmak istenenleri göstermek isterim. Bölgede çatışmalarda hayatını kaybetmiş örgüt mensuplarına ait onlarca, yüzlerce mezar tahrip ediliyor. Oysa Habil ile Kabil hikâyesine kadar geri gidebiliriz. Ölüm ve mezara gömülme hakkı belki de bütün inançların ortak kutsalıdır. Ölüye, mezara ve ölenin hatırasına saldırmaya kalktığınızda insanın bütün saldırganlığını, yıkıcılığını engelleyen medeni sınırlarını ortadan kaldırmış olursunuz. Medeniyet kaybının en çarpıcı sonuçlarından biri budur. Çünkü insaniyetten çıkıyorsunuz. Hiçbir inanç, siyasi görüş, hiçbir kişisel yaklaşım ölüye, mezara saldırmayı asla meşru kılamaz. Buna hep beraber karşı çıkmadığımız takdirde hepimiz insanlığımızdan büyük parçalar kaybetmeye devam edeceğiz” ifadelerini kullandı.
“Türkiye’de yeni bir çözüm sürecini olası görüyor musunuz? Hangi koşullarda bir barış süreci başlayabilir?” sorusuna, 2013-2015 arasında yaşanan sürecin tekrarının mümkün olmadığını söyleyen Sancar, “Fakat Türkiye’de Kürt sorununu bu şekilde yönetmeye devam etmenin de sınırlarına gelindi. Hiçbir iktidar Kürt sorununda bu politikalarla uzun süre ayakta kalmayı başaramamıştır” dedi.
\'Güvenlikçi ve şiddete dayalı politikanın iktidarı erittiği\' ifadelerini kullanan Sancar, “Kürt sorununun çözümsüzlüğü politikasıdır. Bu sınıra gelindiğinin en önemli işareti 31 Mart ve 23 Haziran seçimleriydi. Bu düşüş sürüyor. Birkaç yıl önce AKP- MHP oyları yüzde 60’ı aşıyordu. 1 Kasım’dan önce 62-63 civarı bir rakam vardı. Şimdi yüzde 50’nin altı deniliyor. Biz yeniden barış, yeniden demokrasi, özgürlük bütün bunları kapsayan bir demokrasi ittifakı oluşturalım, tabanda ve kurumlar arasında. O zaman çözümün kanalları da kendiliğinden belirecektir” diye konuştu.
Coronavirüs salgınıyla ilgili değerlendirmelerde de bulunan Sancar, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Öyle anlaşılıyor ki ekonomi işlesin diye birçok insanın hayatı gözden çıkarılmış oldu. Başka yolu yok muydu? Bize göre başka yolu vardı. 200 milyar liralık bir kaynağı bütçe içinde kalemler arası transfer ya da değişiklikle yaratmak mümkün. 2-3 ay üretim alanlarını kapatarak, en zorunlu alanlar hariç, insanlara gelir sağlamak mümkün.
İktidar, dünyanın en kötü örneklerine bakarak, durumumuzun iyi olduğu propagandasını yaymıştır, fakat en iyi örneklerle kıyaslamayı hiç denememiştir, kamuoyunun bilgisine sunmamıştır. Belirleyecek olan bizatihi mücadelenin kendisidir. İnsanlığın büyük kısmı için olumlu bir değişimi sağlayacak bir özne yaratamazsak, güçlü mücadele ortaya koyamazsak daha da kötüye gidecektir. Umut mücadeleden doğar. Mücadele ettiğiniz sürece umut vardır. Adalet için, özgürlük için, eşitlik için şartlar müsait ve görev bize düşüyor.”